ARAF-20: MELEK DEĞİL MELİK. KUR’AN KIRAAT FARKINI KENDİ DÜZELTİR

Diyanetin mealine göre şeytanın Ademi kandırmak için kullandığı 2 vesvese; Araf-20: “….“Rabbiniz size bu ağacı ancak, melek olmayasınız, ya da (cennette) ebedî kalacaklardan olmayasınız diye yasakladı.” Ademin meleklerin kendisine secde ettiğini (saygı duyduğunu) bildiği halde onlar gibi olmaya çalışması akla uzaktır. Ölümsüzlük ile ikna etmeye çalışması ise; onların ölümün olmadığı ahiret yurdu olan cennette değil, … Devamını oku

MÜSLÜMAN KADIN KİTAP EHLİNDEN BİR ERKEK İLE EVLENEBİLİR

İslam alimleri aşağıdaki ayetlerin ifadelerinden hareketle, “Müslüman bir kadının Kitap ehli bir erkekle evlenemeyeceği” sonucuna varmışlardır: 1) Bakara-221: “Müşrik kadınlar iman edinceye kadar nikahlamayın. Mümin bir (kadın)köle, hoşunuza gitse bile müşrik bir kadından daha hayırlıdır. Müşrik erkekler iman edinceye kadar nikahlamayın. Mümin bir (erkek)köle, hoşunuza gitse bile müşrik bir erkekten daha hayırlıdır. Onlar (müşrikler) sizi ateşe … Devamını oku

KELALENİN TEK VARİSİ OLAN KARDEŞLERİNİN MİRAS ORANLARI

Nisa-12: “…Eğer miras bırakan erkek veya kadın kelale ise yapılan vasiyetten ve borçtan sonra kendisinin bir erkek ve (اَوْ)  bir kız kardeşi varsa o ikisinden her birine 1/6, eğer bundan fazla iseler mirasın 1/3‘üne ortaktırlar…” Nisa-176: “Senden fetva isterler. De ki: “Allah kelale hakkında size fetvasını veriyor: Ölen kimsenin(امْرُؤٌا) çocuğu yoksa ve bir kız kardeşi … Devamını oku

KELALE KUR’ANDA NASIL TANIMLANMIŞTIR?

Önce hangi ayetlerde kimlerin miras hakkı olduğunu görelim; 1) Nisa-11: “Ölenin yaptığı vasiyetten ve borçtan sonra; Allah size çocuklarınız hakkında, erkeğe, iki kadının payı kadar vasiyet eder. Eğer ikiden fazla kadın iseler, (ölünün) bıraktığının 2/3 onlarındır. Tek bir (kadın) ise 1/2 onundur. Eğer çocuğu varsa, ana babasından her birinin mirastan 1/6 payı vardır. Çocuğu yok … Devamını oku

NİSA-11-12-176: MİRAS ORANLARINDAKİ HUDUD “EN UÇ SINIRDIR”. MATEMATİK HATASI YOKTUR.

Nisa-11: “Ölenin yaptığı vasiyetten ve borçtan sonra; Allah size çocuklarınız hakkında, erkeğe, iki kadının payı kadar vasiyet eder. Eğer ikiden fazla kadın iseler, (ölünün) bıraktığının 2/3 onlarındır. Tek bir (kadın) ise 1/2 onundur. Eğer çocuğu varsa, ana babasından her birinin mirastan 1/6 payı vardır. Çocuğu yok ve ana babası ona mirasçı olmuş ise annesinin payı … Devamını oku

NİSA-25: KÖLE OLAN KADINLA BİRLİKTE OLMAK İÇİN; NİKAH, MEHİR VE AİLESİNİN İZNİ FARZDIR

Nisa-25: “Sizden kimin mümin muhsenat(hür) kadınlarla evlenecek gücü yoksa, “ma melaket eymanukum”den mümin KIZLARINIZ ile evlensin. Allah, imanınızı en iyi bilendir. Sizler, birbirinizdensiniz. Zinacıların dışında iffetli olanlar ve evliyken gizli dost tutmayanlarla uygun bir şekilde mehirlerini verin ve ailelerinin izni ile nikahlanın. Evlendikten sonra bir fahişelik (fahişeten) yaparlarsa, onlara hür kadınların cezasının yarısı (uygulanır). Bu içinizden sıkıntıdan(günahtan) … Devamını oku

CİN-27. AYETİN MEALİNDEKİ “GAYB” HATASI VE “İLLA” EDATI

Diyanetin ilgili mealleri aşağıda olup hatalıdır;

Cin-24-25-26-27-28: “Nihayet uyarıldıkları şeyi gördüklerinde kimin yardımcısı daha zayıf, kimin sayısı daha azmış, bilecekler. De ki: “Sizin uyarıldığınız şey yakın mıdır, yoksa Rabbim ona uzun bir süre mi koyacaktır, bilemem. O, gaybı bilendir. Hiç kimseye gaybını bildirmez. Ancak seçtiği resûller başka. (Onlara bildirir.) Fakat O, Resûlün önünde ve arkasında gözetleyici (melek)ler yürütür ki resûllerin, Rablerinin vahiylerini tebliğ ettiklerini bilsin. Allah, onların her hâlini kuşatmış ve her şeyi inceden inceye sayıp dökmüştür.”

Hatalı meale sebep olan husus; her ayette olduğu gibi “illa” edatının standart kabul edilen istisna anlamının verilmesidir. Kur’anda ve Arap dilinde “illa” edatının en meşhur ve yaygın anlamının istisna olduğu kabul görse de bu mutlak değildir. “İlla” edatının kullanıldığı farklı anlamlara örneklerse aşağıdadır;

  1. İstib‘ad (uzak ve olanak dışı bulmak)
  2. İstinaf (yeni cümleye başlama)
  3. Gayr,
  4. Atıv vavı (ve)
  5. İmma (ya …ya da),
  6. Bade (sonra),
  7. Bel (Yok, hayır, daha doğrusu, aksine, tam tersine, bilakis, öyle değil …böyle),
  8. Lakinne (ama, fakat, ancak, ne var ki).

Allah’ın mesajlarındaki bütünlüğü ve konu geçişlerini daha net görebildiğimi fark ettiğim için artık ayet numaralarını çıkararak paragraf olarak okuma yapıyorum ki sizlere de önemle tavsiye ederim.

Şimdi doğru meali vererek açıklama yapmaya başlayalım;

Cin-24-25-26-27-28: “Nihayet kendilerine vaad edileni gördükleri zaman, kimin yardımcısının daha zayıf ve sayısının daha az olduğunu bilecekler. De ki: “Size vaat edilen yakın mıdır yoksa Rabbim onu uzun süreli mi kılmıştır, ben bilmem.” O, gaybı bilendir. Ve O, (kendine ait) gaybını(1) hiç kimseye bildirmez ve razı olduğu rasule (de). Rablerinin mesajlarını tebliğ ettiklerini ortaya çıkarmak için O, onların her tarafından gözetleyiciler gönderir. Yanlarında olanları kuşatmış ve her şeyi bir bir saymıştır.”

(1) Ayette (غَيْبِه۪ٓ)=gaybihi kelimesindeki “hi” zamiri Allah’ı işaret eder. Bu zamir, gayb bilgisini özelleştirir. Bu zamiri alan gayb, Allah’ın sadece kendisine sakladığı gayb bilgileridir. Dolayısıyla hiç kimse ile paylaşmayacağı anlamına gelir.  

Cin-27. ayette kullanılan “illa” edatı, atıv vavı yani “ve” anlamındadır. Buna dair elbette Kur’andan delillerim de mevcut. Örnek ayetlerimiz; Nisa-22-23, Bakara-150, Neml-10-11, Ahzab-50. ayetlerdir.

Cin-27. ayette yine hatalı bölme yapılmıştır. Yani 26. ayetin son cümlesi 27. ayetin başındadır. Tıpkı Ali İmran-80’nin son cümlesi, 81. ayetin başında olduğu gibi.

Bu ayet grubunda inkar edenlerin, Allah rasulunden kıyamet gününün ne zaman olduğu ile ilgili bilgi sordukları anlaşılmaktadır.

Yukarıda izah ettiğim üzere; gaybihi kelimesindeki “hi” zamiri Allah’ı işaret eder ve bu zamir gayb bilgisini özelleştirir. Yani bu zamiri alan gayb, Allah’ın sadece kendisine ait bıraktığı gayb bilgileridir. Dolayısıyla hiç kimse ile paylaşmayacağı anlamına gelir. Zaten devamındaki ayette Allah, kendine bıraktığı gaybi bilgiyi kimseye bildirmeyeceğini açıklar. Hatta soru sorulan rasule bile.

Buradaki gaybın, Allah’ın rasullerine bildirdiği gaybi bilgilerle ilgisi yoktur. Allah, rasullerine bildirdiklerini zaten kendine ait bırakmadığı için paylaşmıştır. Buradan gaybi bilginin 2 türlü olduğunu anlıyoruz:

  1. Allah’ın kendisine sakladığı gaybi bilgiler.
  2. Allah’ın, Allah rasulleri dahil biz insanlara bir şekilde bildirdiği gaybi bilgiler.

Dolayısıyla ayetteki gayb Allah’a özel gayb bilgisi olduğundan, istisnası yoktur ve “illa” edatına “hariç” anlamını vermek imkansızdır.

“illa” edatı istisna bildirmediğinden Allah, soruya muhatap rasulune dahi bu özel gayb bilgisini vermeyeceğini önemle vurgular. Bu anlam ve vurguyu ise “ve” anlamı verir. Özetle ilgili ayetler;

Cin-26-27: “O, gaybı bilendir. Ve O, (kendine ait) gaybını hiç kimseye bildirmez ve razı olduğu rasule (de)…..”

Şimdi “illa” edatının “ve” anlamı aldığı diğer ayetlerden bahsedelim.

1- Nisa-22-23. ayetlerde “illa” edatının “ve” anlamı alması üzerine çalışmam;

NİSA-22. AYETİN MEALİNDEKİ HATA: “KADIN MI” YOKSA “EVLİLİK Mİ”

2- Ahzab-50. ayette “illa” edatının “ve” anlamı alması üzerine çalışmam;

NEBİ EVLİLİKLERİ: AHZAB-52. AYET 50. AYETİ NESH ETMEZ

3- Bakara-150. ayette “illa” edatının “ve” anlamı alması üzerine;

Diyanetin meali;

Bakara-150: “Yine nereden yola çıkarsan çık yüzünü Mescid-i Harama çevir. Nerede olursanız olun, yüzünüzü o yöne çevirin ki insanların içinde zulmedenler hariç sizin aleyhinize kullanabilecekleri bir delil olmasın. Onlardan çekinmeyin, Ben’den çekinin ki size olan nimetimi tamamlayayım ve böylece siz de doğru yolu bulabilesiniz.”

Diyanetin mealinde; insanlar aleyhinizde delil bulmasın ama zulmedenlerin delil bulmasında sorun yok şeklinde bir anlam oluşmaktadır.

Oysa müslümanlar kıble nedeniyle, Bakara-142. ayette belirtildiği üzere bazı akılsız kimselerin sorularına muhatap kalmış ve eleştirilmişlerdir. Sonrasında Allah, kıble olarak Kabe’yi seçtiğini beyan etmiş ve artık ne insanların ne de zalim olanların iddia edecekleri bir husus kalmadığını açıklamıştır.

Ayrıca hüccet kelimesini delil olarak değil iddia olarak meal etmek daha anlamca doğrudur. Doğru meal ise;

Bakara-150: “Nereden yola çıkarsan çık yüzünü Mescid-i Harama çevir. Siz de nerede olursanız olun, yüzünüzü o yöne çevirin ki insanlar ve(1) onlardan zalim olanların sizin aleyhinizde bir iddiası(2) olmasın. Onlardan çekinmeyin, Benden çekinin ki size olan nimetimi tamamlayayım. Umulur ki doğru yolu bulursunuz.”

(1)İlla:“ve”

(2)hüccet: Bir dava veya tartışmada, sayesinde kişinin hasmını alt ettiği bir tür delil; bir iddia; doğru veya yanlış bir iddia; bir kanıt; bir ispat; bir mazeret.

4- Neml-10-11. ayetlerde “illa” edatının “ve” anlamı alması üzerine;

Diyanetin meali;

Neml-9-10-11-12: ““Ey Mûsâ! Gerçek şu ki, ben mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah’ım. Değneğini at.” (Mûsâ değneğini attı.) Onu yılanmış gibi hareket eder görünce, dönüp ardına bakmadan kaçtı. (Allah, şöyle dedi): “Ey Mûsâ, korkma! Benim katımda peygamberler korkmazlar. (11)Ancak kim zulmeder de sonra (yaptığı) kötülüğün yerine iyilik yaparsa bilsin ki şüphesiz ben çok bağışlayıcıyım, çok merhamet edenim. Elini koynuna sok; Firavun’a ve onun kavmine gönderilen dokuz mucizeden biri olarak, kusursuz bembeyaz olarak çıksın. Çünkü onlar fasık bir kavimdir.”

Bu ayet grubundaki diayalog, Allah ile Musa arasında geçen bir diyaloğa aittir.

11. ayette Allah, kötülüğün ardından iyilik yapandan bahsetmiştir ama bu cümlenin fiili yoktur.

Bunu gören diyanet, ayette olmayan “bilsin ki” kelimesini parantez bile kullanmadan sanki ayette bu kelime varmış gibi meale yerleştirmiş ve fiil olarak kullanmıştır.

Oysa 11. ayetin fiili,10. ayetteki “korkmaz” fiilidir.

Ayrıca 11. ayette sanki başka bir konuya geçilmiş gibidir. Fakat 12. ayet hala aynı konunun devam ettiğini göstermektedir.

Aslında bahsedilen kişi yine Musa nebidir. Çünkü Musa nebi geçmişinde, hataen birini öldürmüş fakat sonra çok pişman olmuştur. Allah Musa nebiyi aynı zamanda pişman olduğu geçmiş günahlarından dolayı teselli etmiş ve korkmaması gerektiğini söylemiştir. Doğru mealse;

Neml-9-10-11-12: “Ey Musa! Muhakkak ki Ben Aziz ve Hakîm olan Allah’ım. Asanı bırak!” Onun yılan gibi hareket ettiğini görünce, arkaya dönüp kaçtı, geri dönmedi. “Ey Musa korkma, gerçekten Benim. Benim huzurumda rasuller ve(1) zulmeden sonra kötülüğü iyilikle değiştirenler korkmaz. Şüphesiz ben Gafur ve Rahimim.”

(1) İlla =“ve”

DELİL-4: REŞAD HALİFE ALLAH RASULU DEĞİLDİR. ARAF-35’TEKİ RASUL ZÜMER-71’TEKİ RASULDUR

ZÜMER-71. AYETTEKİ RASULLER KİM?: Zümer-71: “İnkar edenler bölük bölük cehenneme sürülürler. Oraya vardıklarında, kapıları açılır. Cehennemin bekçileri onlara: “içinizden size Rabbinizin ayetlerini okuyan(1), sizi bu gününüzle karşılaşacağınıza dair uyaran rasuller gelmedi mi?” derler. Onlar: “Evet geldi.” derler…” (1) (yetlune): Allah’tan gelen kitaplara bağlılık için kullanılır. Bu bazen okumak, bazen de orada yer alan emir ve yasakların, … Devamını oku

DELİL-3: REŞAD HALİFE ALLAH RASULU DEĞİLDİR. ALİ İMRAN-81: İMAN EDENLERİN SÖZÜ

Ali İmran-81. ayet, Reşad Halife’nin Allah rasulu olduğunu ispatlayan en güçlü ayet olarak kabul edilir. Oysa bir çok mealci bu ayeti hatalı meal etmiştir. Hatalı olarak meal edilen Ali İmran-81. ayete bakalım: Ali İmran-81: “Allah peygamberlerden (nebilerden) şöyle misak almıştı: “Size kitap ve hikmet vereceğim. Daha sonra, beraberinizdekileri tasdik eden bir resul geldiğinde ona inanacak … Devamını oku

DELİL-2: REŞAD HALİFE ALLAH RASULU DEĞİLDİR. AHZAB-40: SON ALLAH RASULU MUHAMMEDDİR

Ahzab-40: “Muhammed içinizden herhangi birinin babası değildir; fakat Allah’ın rasulu ve nebilerin sonuncusudur. Allah, her şeyi en iyi bilendir.” Reşad Halife’yi Allah rasulu kabul edenler; yukardaki ayetle nebiliğin son bulmasına rağmen Allah rasulluğunun son bulmadığını iddia ederler. Ahzab-7. ayetteki hataya ilave olarak, onun son Allah rasulu olduğu iddiasını Ahzab-40. ayete dayandırmışlardır. Önce Ahzab-7. ayet ile … Devamını oku