Nur-31: “…. Açık ziynetlerinin haricinde (illa mazahera minha) ziynetlerini göstermesinler (yubdine zinetehunne), örtülerini göğüs çatallarının(cuyub) üzerine koysunlar…. “
Yukardaki ayet cümlesini 2 kısma ayırarak inceleyeceğiz.
Önce ilk cümlesine bakalım. İncelememiz gereken fiiller;
- “ma zahera minha” kalıbındaki zahera fiili,
- Yubdine fiilidir.
Bu fiilere verilecek anlamlara göre çıkacak hükümler farklı olacaktır. Keyfi hükümlere ve şahıstan şahısa farklı yorumlara engel olmak için, Allah’ın ayet içinde bu fiilleri hangi anlamda kullandığına bakmamız elzemdir.
Zahera fiili (ظ ه ر) kök harflerinden oluşup; “gizlendikten sonra aşikar, belli, açık veya sarih hale gelmek” anlamlarına sahiptir.
Yubdine fiili (ب د و) kök harflerinden oluşur ve “ortaya çıkmak; belirgin, açık veya aşikar hale gelmek” gibi anlamlara sahiptir.
Başörtüsü vardır diyenler; her iki fiilin aşikar olmak, belirgin olmak, ortaya çıkmak gibi anlamlarından dolayı “ma zahera minha” kalıbına “kendiliğinden beliren” anlamını verirler.
Bu nedenle ayetin ilk cümlesini; “kendiliğinden belirenler hariç ziynetlerini aşikar etmesinler” şeklinde meal ederler.
Onlara göre kendiliğinden beliren bu ziynetler; her ne kadar örtülse de hacimlerinden dolayı belli olan göğüs ve basen bölgeleri gibi dikkat çeken yerlerdir.
Yapılan bu yorum ile kendiliğinden beliren ve belirmeyenlerle birlikte kadının tepeden ayağa örtülmeli hükmü çıkarılır.
Bu durumda sadece baş değil el ve yüz de dahil tüm beden örtülmeli emri çıkmaktadır.
Fakat bu şekilde meal etmeyi seçenler, zahera ve yubdine fiillerine kendi seçtikleri anlamı vermiştir.
Oysa Allah bu fiillerin hangi anlamlarını kullanmıştır? Allah’ın mesajı gerçekten de kadını saçının telinden, eline yüzüne kadar kapatmak mıdır? Yapmamız gereken; Allah’ın ayet içinde bu fiilleri hangi anlamda kullandığına bakmamızdır.
Gözden kaçırılan kelime yubdine fiilidir.
Ayette ziynetleri göstermek için kullanılan fiil yubdine fiilidir. Ziynetleri göstermenin nasıl yapıldığını tespit etmemiz tüm meseleyi çözecektir.
Yubdine fiili ayetin ilerleyen kısmında yine ziynet ile birlikte kullanılmış ve kadınların ziynetlerini kimlerin yanında çekinmeden gösterebileceği açıklanmıştır. Sayılan erkekler örneğin kocası, babası, erkek kardeşleri vb kadının mahremleri olduğundan kadının örtüsünü veya elbisesinin bir kısmını çıkartıp bizzat “tenini/uzvunu göstermek” şeklinde yapıldığı ortadadır. Bunlar mahremin kim olduğuna bağlı olarak kolu, bacağı, göğüs dekoltesi vb.. olabilir.
Ayetin emri; ziynetleri belli etmemek değil, göstermemektir. Bu durumda hariç tutulan ziynetin ne olduğu da değişir.
“ma zahera minha” kalıbı, Araf-33. ve Enam-151. ayetlerde de kullanılmıştır.
Bu ayetlerde kullanılan “-lfevahişe ma zahera minha ve ma betane” ifadesi; “açık ve gizli fahişelikler” anlamını kazanmıştır. Birçok fahişelik (kötülük) olduğu ama bu fahişeliklerden kiminin gözle görülebilir açık kiminin gözden ırak gizli olduğu vurgulanmıştır.
Ayetlerden gördüğümüz “Zahera” fiili; bizzat gözle görülen açık işlerden bahsetmektedir.
Nur-31. ayetteyse; “ma zahera minha” cümleciğine “illa(hariç)” eklenerek istisna cümlesi oluşturulmuştur.
Bu durumda “ma zahera minha” kalıbına “kendiliğinden beliren ziynetler” anlamı verilemez.
Bu durumda “kendiliğinden belirenler hariç ziynetlerini göstermesinler” demek; kendiliğinden beliren ziynetlerin gösterilmesine izin vermek olur!!. Bu bölgelerin göğüs ve basen bölgeleri olduğundan böyle bir emir ve eylem zaten söz konusu olamaz.
Bu durumda kalıp; “açık(gözle görülen) ziynet” anlamındadır.
Doğru meali ise en başta verdiğimiz gibi; “Açık ziynetlerinin haricinde ziynetlerini göstermesinler.” olur.
Açık ziynetlerse; elbise ile açılmayan ve zaten görünür olanlardır. Yani saç, el ve yüz ve ayaklardır.
Bu ayetlerin inmesinin nedeni; müşriklerin inançlarında örtünmek gibi bir gayelerinin olmamasıdır. Hatta “hille” sınıfından olanların ibadet maksadıyla Kabe’yi kadın ve erkek karışık çırılçıplak olarak tavaf ettikleri şeklinde kayıtlar vardır.
Bir kelimenin birden çok ve birbirine yakın veya uzak anlamları olabilir. Bu ayette gördüğünüz üzere, kelimeye şahsi ön kabulünüz ile “aşikar etme” anlamını verdiğinizde ayetin mesajı kökten değişmekte ve kadının eli ve yüzü de dahil olmak üzere tamamen örtülü olmalı anlamı çıkmaktadır.
Bize düşen vazife; hangi anlamı vereceğinize dair yine o veya ilgili diğer ayetlerden işaretleri takip edebilmektir.
Şimdi ayetin diğer kısmını inceleyelim;
“Örtülerini göğüs çatallarının(cuyubuhinne) üzerine koysunlar”
Dikkat çekmek istediğimiz husus ayette darabe kullanılmıştır.
“darabe bi….ala…=(bir şeyi) (bir şeyin) üzerine koymak” anlamında bir kalıptır. Örneğin; “darabe biyedeyke ala tavile= Ellerini masaya koymak” demektir.
Dikkatinizi çekmek istediğim husus; ayette salsınlar (yudnine) kelimesi kullanılmış değildir.
Fakat darabe fiiline salsınlar anlamı verilerek; sanki yukardan aşağıya sarkan bir şey, o da başörtüsüdür anlamı oturtulmaya çalışılmıştır.
Oysa bir dış elbisenizi, mesela ceketinizi nasıl giydiğinizi anımsayın. Kollarını giydikten sonra iki yakasını tutup göğüs bölgesi üzerine koyar, düğmelerini ilikler veya fermuarını çekersiniz. Ayette bahsedilen tam da budur.
Ayetteki hımar başörtüsü olsaydı, kullanılacak kelime yudnine olurdu.
Kimileri yukarda bahsettiğim kalıptaki “bi” harfi cerrinin örtünün bir kısmı ile göğüs çatalını örtsünler demektedir deseler de, “bi” harfi cerri o kalıbın içindeki anlamını yitirmiş bir harfi cerdir. Aksi takdirde yukarda verdiğim örnekte “ellerinin bir parçasını masaya koymak” anlamı oluşurdu ki bu elbette doğru değildir.
Bize göre; ayetin emrettiği, başın örtülmesi değil göğüs çatalınının örtülmesi emri olduğundan ve bu emrin herhangi bir örtüyle yapılabileceğinden, kadının saçlarının da Rabbin görülmesine izin verdiği ziynetlerden olduğu inancındayız.
Ayetin konusundaki uzuv; göğüsler değil, göğüs çatalı olan dekoltedir.
Bir erkek kendine göre; kadının saçı kadının ziynetidir derse, yalan değildir. Fakat kapatılması gereken ziynetten değildir.
Şimdi ise bu kısa cümle ve “Hımar” üzerine kısa bir tahlil yapalım;
Hamr kelimesi; bir şeyi örtmektir.
Hımar; tekil ve örtme işini yapan herhangi bir örtü demektir.
Humur; hımarın çoğulu ve örtüler anlamındadır.
Hımar kelimesine “Başörtüsü” anlamı Arap geleneğinde sonradan eklenmiştir.
Buna delillerimiz, Kur’an meallerinde kullanılan en eski ve tercih edilen sözlüklerdir. Meal çalışmalarında yeni nesil sözlükler tercih edilmez çünkü her dilde geçerli olan kaçınılmaz bir gerçek vardır. Bazı kelimelerin birden çok anlamı varsa eğer, zaman içinde kimi anlamlarını kaybedebilir veya onlara yeni ama farklı anlamlar yüklenebilir. Önemli olan; o metnin kelimelerini orjinaline en yakın anlamda anlayabilmek için en eski ve otorite olmuş sözlükleri kullanabilmektir. Bakacağımız sözlüklerse;
1-Ragıb el-İsfehani’nin El-Müfredat fi Garibi’l Kur’an eserinin Arapça-Arapça sözlüğü ile,
2-İbn Manzur’a ait Lisan’ul Arab eserinin Arapça-Arapça sözlüğüdür.
Neden Arapça-Türkçe değil de Arapça-Arapça dediğimizi biraz sonra siz de anlamış olacaksınız.
Delil olarak sadece sözlük mü diyenlere? vereceğim cevap; humur(örtüler) kelimesi Kur’anda sadece 1 kez kullanılmıştır. Dolayısıyla Kur’anda mukayese ederek anlamını bulabileceğim başka bir ayet yoktur. Bu sebeple kelimenin ne anlamda kullanıldığını, 2 tarafta sözlüklerden delil getirerek açıklamaktadır.
1-El-Müfredat fi Garibi’l Kur’an;
Yandaki resime göre; hamr kelimesinin aslı, bir şeyi örtmektir.
Ve denir ki onunla örtü yapılan şeye خِمَار(hımar) denir.
خِمَار (hımar); örfte (yani gelenekte) “SARE (SONRADAN)“, kadının başını örttüğü şey için kullanılır olmuştur.
Not: Kullanılan kelime “kane” değil, “SARE” dir.
“Örf” kelimesinin, Kur’ana ait değil Arap kültürünü yani geleneklerini ifade ettiğini lütfen aklınızda tutun.
Oysa yandaki resimde aynı sözlüğün Arapça-Türkçe çevirisi yapılırken, “SARE (SONRADAN)” kelimesi sözlükten çıkarılmıştır.
Çünkü “sare” kelimesi, hımar’ın önceden başörtüsü anlamında kullanılmadığını açıklamaktadır.
Ama yine de “örf” kelimesini çıkarmamışlardır.
Sorgulamak, istisnasız her müslümana farzdır.
Her müslüman din gününde “örtften değil” SADECE KUR’ANDAN sorguya çekilecek olmanın şuuruyla kulluk yapmalıdır.
İsteyen kadın örfe göre başını kapatmayı tercih edebilir.
Fakat Arap örfüne göre ve üstelik sonradan başörtüsüne çevrildiği hımarı, Allah’ın emri deme cesaretinden Rabbe sığınırız.
Diğer sözlükten delillerle devam ederken bu sözlüğün, Lisan’ul Arab’tan yaklaşık 270 yıl önce yazıldığını da belirtelim.
2-Lisan’ul Arab;
İbn Mansur eseri olan sözlüğünde, hımarı kadının başörtüsü olarak tanımlamış fakat konu ile ilgili görüp yer verdiği rivayet edilmiş bir hadis ile kendini boşa düşürmüştür.
Rivayet edilen hadiste;
Ümmü Seleme; NEBİNİN BAŞINDAKİ HIMARA mesh ettiğini söylemiştir.
Fakat İbn Manzur kadının başörtüsü denen hımarın nebinin başındaki örtü için de kullanıldığını gördüğünde, kendine ait yandaki yorumu ekleyerek izah yapmaya çalışmıştır.
Hımar hakkında uzun zamandır yapılan sorgulamaların bir sebeplerinden biri de budur.
“Hımar ile imameyi (sarığı) kastetmiştir” demek rivayet edilen hadisteki söze farklı bir anlam kazandırmak istemektir.
Kendisi hadisteki hımar kelimesini değiştirememiş fakat sarığı kasteder diyerek, erkeklerin başındaki örtüye de “hımar” dendiği bilgisini gözden kaçırmıştır.
Hımar erkek için de başörtüsü olsun, bu seni desteklemez aksine iddianı çürütür diyebilirsiniz.
Bu durumda yapılan değerlendirmelerde, sözlüklerin dikkate alındığı kabul edilmiş olur. Eğer sözlüklerdeki kelimelerin tanımı ile hüküm çıkaracaksak, Müfredattaki hımarın “sonradan” başörtüsüne dönüştüğü bilgisi son derece büyük önem arz eder olacaktır.
Umarım şimdi, neden Arapça-Türkçe değil de Arapça-Arapça sözlük vurgusu yaptığımızı anlamışsınızdır.
Ayetin tahliline devam edelim;
İddia-1:
“Hımarın “ÖZEL BİR ÖRTÜYE” işaret ettiğini, bu örtünün kadınların başında zaten mevcut olan başörtüsü olduğunu, bunun apaçık şekilde ayet içerisinde yazdığını, muhatabın yani o dönem nebi başta olmak üzere ilk müslümanların bunu anladığını ve şimdi ise bizlerin bu şekilde anlamamız gerektiğini savunurlar.”
Çünkü sözlükler onları desteklemektedir.
Cevap-1:
Oysa sözlükler iddialarını desteklememektedir.
Çünkü hımar hem kadınların hem de erkeklerin başına taktığı örtünün ismidir.
Bu durumda hımarın Lisan’ul Arab’a göre; sadece kadına ait başörtüsü olduğu iddiası doğru değildir.
Kadına emredilen şey; başını değil göğüs çatalını örtmesidir.
Onu da hımar yani herhangi bir örtü ile yapmasını emreder.
El-Müfredat fi Garibi’l Kur’ana göre hımar, Arap örfünde(geleneğinde) ve sonradan başörtüsü anlamı kazanmıştır.
İddia-2:
“Bu dediğiniz gibi herhangi bir örtü olsaydı, ayetteki emir gereği dekolte bölgesinin (ki kısaca dekolte diyeceğiz) kapatılması için gömlek, kazak vb ile kapatmak, emri yerine getirmeye yetmezdi. Çünkü ayette örtmek için örtü (hımar) farz kılınmıştır. O örtüye, biz başörtüsü deriz ama siz ne örtüsü derseniz.”
Cevap-2:
Ayette Allah göğüs çatalının görünmemesini istemiştir.
Dikkatinizi çekmek istediğimiz şey Allah, kadının dekolte giyimini yasaklamamıştır.
Allah onu yasaklamadığı gibi ayetin devamında kimlerin yanında giymesine izin verdiğini tek tek saymıştır.
Allah, kadının dekolte giymesini hepten yasaklasaydı vereceği emir, ört değil giyme olurdu.
O halde kadın dekolte giymeyi tercih ederse, ayette sayılan kişiler haricindekilerin yanında ve dışarı çıkması durumunda herhangi bir örtü ile dekoltesini örtmesi emredilir.
Bu örtü, kişinin ve içinde yaşadığı toplumun kültürüne göre değişebilir.
Örneğin Yahudi ve Hristiyan kadınlar için başörtüsü, pelerin, şal, fular vb bunlara örnektir.
Örtünün, sadece başörtüsü gibi bir şekle sahip olması gerektiği inancı sadece bir ön kabuldür.
Çünkü hımar örtme işini yapan her şeydir.
Çünkü bir perde, halı bile hımar kapsamındadır.
El-Müfredat fi Garibi’l Kur’ana göre hımar, Arap örfünde(geleneğinde) sonradan başörtüsü anlamı kazanmıştır.
Kaldı ki gömlek, ceket, cilbab, ferace vb Arapçası libas dediğimiz elbiseler de bedenin dış örtüsüdür. Buna delilimiz;
Ahzab-59: “Ey Nebi! Eşlerine, kızlarına ve mü’min kadınlara söyle, cilbablarını üzerlerine salsınlar(yudnine). Bu onların tanınması ve incitilmemeleri için daha uygundur….” ayetidir.
Salmak yukardan aşağıya doğru bırakmak demektir. Kaldı ki Enam-99 ve Hakka-23. ayetlerde de aşağı yönlü sarkan nesneler için bu kelime kullanılmıştır.
Cilbab söylendiği gibi; kadını tepeden tırnağa örten bir giysi türü değil; gömlek, elbise gibi üste alınan ya da giyilen, vücut hatlarını örten giysileri ifade eden bir dış kıyafet, bir çeşit üstlüktür. O dönemde hür kadınlar ev içi kıyafetiyle dışarı çıkabilirlerdi, dekolte de dahil. Kur’an’ın nazil olduğu devirde, Arap toplumunda kadınlar hür ve köle (cariye) diye ikiye ayrılırdı. Hür ve iffetli kadınlar bu ayet gelmeden önce köle(cariye) kadınlar gibi ev içi kıyafetiyle sokağa çıktıklarında uygunsuz tekliflerle karşılaşıp ve taciz edilebiliyorlardı. Bu ayetle, hür ve müslüman kadınların dışarıya çıktıklarında üzerlerine dış kıyafetlerini giymeleri istenmiştir.
Ayetten anlıyoruz ki; kadın dekolte giymişse dekoltenin üzerini örten dış elbiseden bahsedilmektedir. Tüm bunlar da aslında hımar kapsamındadır.
Hımarı başörtüsü olarak kodlarsanız, bu dış elbiseleri hımar kabul etmez ve yukardaki iddiayı savunursunuz.
İster celabihinne ister siyabehunne, bunlar kadının dış elbiseleri yani örtüleri yani hımarları yani humur’dur.
İddia-3:
“Ama aynı ayetin içinde “Zahera” fiili yine kullanılmıştır. Bu fiil, kadınların örtülmesi gerekli ziynetlerini kimlerin yanında açabilecekleri sayılırken ” kadınların avretlerinin farkında olamayan çocuklar” için de kullanılmıştır. Kur’anda özellikle aynı ayet içinde aynı kelime, farklı anlamlarda kullanılamaz.”
Cevap-3:
“Zahera” fiili, istisna cümlesinde “açık” anlamında kullanılmışken, çocuklardan bahsederken diğer anlamı olan “Anlamayan” anlamında kullanılmıştır.
Kur’anda bir kelimenin, aynı veya başka bir ayette farklı anlamlarda kullanılması yadırganacak bir durum değildir.
Bilinenin aksine; Kur’anda özellikle aynı ayet içinde aynı kelime, farklı anlamlarda kullanılmıştır. Bu durumu Kur’anda, vücuh ve nezair ile açıklarız.
Vücuh, eş sesli kelimedir. Aynı ayet içinde aynı kelimenin farklı anlamda kullanıldığına önceden de şahit olduk. Nerede diye soracak olursanız;
Nisa-24. ayette el-muhsenat kelimesi; evli kadın olarak meal edilirken, konu ve gramer olarak devamı olan Nisa-25. ayette el-muhsenat kelimesi; hür kadın, Nur-23. ayetteyse iffetli kadın anlamında kullanılmıştır.
Ayete devam edersek sonuna doğru ise kadınlara ciddi uyarı vardır.
Allah kadınları; görünen ziynetleri için değil ama gizledikleri ziynetlerini fark ettirmek için dikkat çekmeye çalışmalarını men eder.
Ayette vurgu yapılan ve kapanması emredilen ziynetlerden birisinin göğüs dekoltesi olması bize farklı bir ipucu vermektedir.
Aslında örtülmesi istenen ziynetler kadının güzelliği değil; yaratılışında var olan kadın bedenindeki cinsel özellik taşıyan uzuvlarının olduğu bölgelerdir. Zaten bu özelliğe sahip uzuvların kapalı olmasını tartışmıyoruz.
Ziynetin; kadının cinsel özellik taşıyan uzuvlarının yanı sıra yüz ile saç güzelliğinin de cinsellik kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini düşünenler, kadın saçının cinsel dürtülere neden olmasından sebep kadının yüzünü kapatmasının gerekliliğini savunur.
Bu erkeklere Rabbin şu ayetini tavsiye ederiz;
Nur-30: “Mü’min erkeklere söyle, bakışlarından bir kısmını sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar…”
Yukardaki ayetten anlaşılan ilk mesaj; erkeğin bazı bakmalarının şehvetinin kabarmasına sebep olması halinde çözüm olarak, ona uzun uzun bakmamasını ve kafasını çevirmesini tavsiye etmesidir. Bakmayı kısmanın sebeplerinden birisiyse; erkeği zinaya yaklaşmaktan korumaktır. Kaldı ki ayette, zaten ırzlarını korusunlar diyerek Allah ayrıca vurgu yapmıştır.
Ayetten anladığımız; Allah kadın kullarının tabiatında olan cinsel özellik içeren göğüs bölgesinden örnek vererek, cinsel özellik taşıyan uzuvlarını örtmesi adına önemli bir sınır çizer.
Allah bize örtülecek bölgenin özelliğine dikkat çekerek, örtünmede ana mantığı göstermiştir.
Bu nedenle Allah adına kadınların bu özelliğe sahip olmayan bölgelerinin kapatılması emrini vermeyi, aşırılığa kaçmak olarak olarak değerlendiriyoruz.
Bu anlamda kadının dikkat etmesi gereken diğer önemli ziyneti, kadının basen bölgesidir.
Bu bölgeler zaten kapalıyken, kadın ne yapmaktadır ki Allah ayaklarınızı yere vurarak dikkat çekmeyin diye emretmektedir?
Kadının ne yaptığına dair akla ilk gelenler; örtünmesine rağmen dar kıyafetler giyerek tüm vücut hatlarının belirginleştirmesi olabileceği gibi, yüksek topuklu ayakkabılarla veya yürüyüşüne işve katarak basen bölgesine bakılmasını sağlamakta olabilir.
Maalesef verdiğimiz örnekler her ne kadar itici gelmiş olsa da bu ve benzeri örneklere bir çok kişinin şahit olduğunu bilmekteyiz.
Özetle bu ayetten;
Hımarın sadece kadına ait ve farz kılınmış başörtüsü olduğu yorumu çıkarılmayacağı inancındayız.
Başörtüsü vardır yorumu; Allah’ın yap/yapma netliğindeki hükmü değil, kişilere ait ve ön kabul içeren yorumlardır.
Elbette yorum yaparak hüküm çıkarırız ama yorumun isabetlilik oranı, diğer ayetler desteklediğinde güçlenir. Fakat diğer ayetler, başın değil gövdenin örtülmesini destekler ayetlerdir.
Hımarı erkekler de kullanır.
Hımara, kadının başörtüsü anlamıysa Arap geleneğinde sonradan dahil edilmiştir.
İster celabihinne ister siyabehunne bunlar kadın bedeninin dış elbiseleri yani örtüleri yani hımarları yani humur’dur.
Biz teşekkür ederiz sayın ali. Selamlar..
Düşünülmesi, tartışılması gerekli konuların anlatımı için teşekkürler. Esenkalın, Eyvallah……..
Teşekkürler.
Yazımızı güncelledik sayın sümeyye.
Kadın aslında tamamen bir ziynet.
Ama Allah, kimi ziynetlerinin görünmesine izin verirken kimisine vermiyor.
Kadının saç bakımı ve şekli her şeyden önce kendisine olan ilgisi ve saygısı gereği.
Erkeklerin saça ilgisinin uyanması, onların çözmesi gereken bir sorun.
Ben şahsen, kadının saçının değil ama tavırlarının ilgi uyandırdığına inananlardanım.
Özetle dediğinizden çokta uzak birşey demiyorum aslında.
Teşekkürler Nursel hanım, ben de bu konuyu aile ortamımda anlattığımda yolundan şaşmış ilan ediliyorum. Bir de işin niyet kısmı olarak şunu söyleyebilirim; ziynetlerini göstermesinler derken kadın eğer saçını cinsel obje olarak kullanır da karşı tarafı etkilemek için saçıyla alımlı görünmek isterse buda niyete bağlı olarak ziynet durumuna geçiyor olabilir diye düşünüyorum. Yani iş kişinin niyet ve algısına bağlanıyor.