Evlilikte boşanma gerçekleşmeden önce eşler arasındaki sorunun çözülmesi ve evliliğin kurtarılması için gereken yollar Kur’anda belirtilmiştir.
Bu yollar Nisa-34, Nisa-128. ve Nisa-35. ayetlerde düzenlenmiştir.
Kur’ana göre evlilik bağının kurulmasında da boşanmada da kadın ve erkek bizzat kendisi yetkilidir.
Allah, “BOŞANMA HAKKI” konusunda kadın ve erkek arasında bir ayrım yapmamıştır.
Kuranda erkeğin boşanma hakkına “Talak” kadının boşanma hakkına ise “İftida” denir.
Kadının nüşuzundan (geçimsizlik) bahseden ve erkeğe tavsiyelerde bulunan ayet Nisa-34. ayetken; erkeğin nüşuzundan bahseden ve kadına tavsiyede bulunan ayet Nisa-128. ayettir.
Nisa-128: “Eğer bir kadın kocasının geçimsiz oluşundan veya kendisinden yüz çevirmesinden korkarsa, anlaşma ile aralarını düzeltmelerinde her ikisine de bir günah yoktur. Barış daima hayırlıdır. Zaten nefisler kıskançlığa hazırdır. Eğer güzel geçinir ve takvalı olursanız olursanız, muhakkak ki Allah yaptıklarınızdan haberdar olandır.”
Anlaşmazlık sadece eşlerin çabasıyla halledilemez sınıra geldiğinde, Nisa-35. ayet hem kadına hem erkeğe evliliğini kurtarabilmek için hakemli anlaşma yapma yolunu göstermektedir;
Nisa-35: “İkisinin aralarının açılmasından korkarsanız, erkeğin ailesinden bir hakem, kadının ailesinden bir hakem gönderin! Eğer ikisi barışmayı isterse Allah ikisinin arasını bulur. Şüphesiz ki Allah bilendir, haberdardır.”
Hakem heyeti boşanma hakkında karar veren değil eşlerin arasını düzeltmek amacıyla devreye giren bir heyettir.
Anlaşma sağlanamazsa Bakara-229.ayet kadına boşanma hakkı verir.
Bakara-229: “Boşama iki kezdir. Ya iyilikle tutmalı ya da güzellikle bırakmalı. (Eşlerin) Allah’ın sınırlarını koruyamamaktan korkmaları istisna, onlara verdiklerinizden bir şey almanız size helal değildir. Siz de onların Allah’ın sınırlarını koruyamamalarından korkarsanız, kadının ona (erkeğe) verdiği fidye hakkında her ikisine de günah yoktur. Bunlar, Allah’ın sınırlarıdır; onları aşmayın! Kim Allah’ın sınırlarını aşarsa işte onlar, zalimleridir.”
Allah, evliliğini yürütemeyeceğine karar veren kadının evliliğini bitirmesinde bir günah olmadığını açıkça bildirmiştir.
Zina, şiddet, kötü alışkınlıklar, eşler arası sorumsuzluklar vb birçok husus Allah’ın sınırları arasındadır.
Ayetteki en önemli detay; hem kadın ve erkek hem de hakemler için bu evliliğin devamı halinde, Allah’ın evlilikte koyduğu sınırlar henüz aşılmasa da aşılma korkusunun varlığıdır.
Tekrar edelim; erkek veya kadın henüz Allah’ın sınırlarını aşmamıştır fakat aşma korkusu söz konusudur.
Böyle bir evlilikte, Kur’ana göre evliliğini bitirmek isteyen kadın erkeğe fidye vererek boşanmayı gerçekleştirebilir.
Kadının vereceği fidye için; “Nikah yapılırken eşinden aldığı mehirdir.” denmiş olsa da Kur’anda mehir anlamında “ecr”in çoğulu olarak ücur, fariza ve sadukat kelimeleri kullanılmıştır.
Fidyenin sözlük anlamı; insanı, kendisine karşılık olarak verilecek bir şeyle beladan korumaktır.
Bu anlamda fidye, mehir olamaz düşüncesindeyiz. Mesela; kadın mehrini önceden kocasına hibe etmiş olsaydı ki yapabilir, boşanmak kadının istediği an gerçekleşmiş olup ayette bahsedilen fidye şartı sağlanmış mı olacaktı?
Bizce fidye; kadının aldığı mehir değil, eşler ve hakemler tarafından ortak belirlenecek bir miktardır.
Kadının mehri, olası boşanmada bir süre geçimini sağlayacak miktarda evlenirken kocasından aldığı miktardır. Mehir tamamen kadına aittir. Kadın istemedikten sonra erkek elini dahi süremez. Ayette de belirtildiği üzere mehir, erkeğe helal değildir. Ama kadın boşanmayı talep ettiğinde, fidyeyi başka imkanı yoksa bu mehrinden ödeyecektir. İşte erkeğin fidye olarak kadının mehrinden aldığı bu miktar artık helaldir.
Allah bu hükmü verirken, kadın lehine ve kadının olası maddi gücünü dikkate alarak miktar belirlememiştir.
Fidyeyi kadın belirler.
(Eşlerin) Allah’ın sınırlarını koruyamamaktan korkmaları bile kadına evliliği bitirme hakkı vermişken, eğer erkek zaten Allah’ın sınırlarını aşmışsa kadının evliliği devam ettirme zorunluluğundan hiç bahsedilemez.
Eşlerden her biri nasıl kendi hür kararıyla nikah sözleşmesi yapıyorsa bu sözleşmeyi yine kendi hür kararıyla bitirebilir.
Erkeğin de kendisini istemeyen kadınla evlilikte ısrarcı olmaması Kur’andan tavsiyedir. Şöyleki;
Bakara-229: “…. Ya iyilikle tutmalı ya da GÜZELLİKLE bırakmalı…..”
Ahzab-28:“Ey nebi! Eşlerine söyle: “Eğer siz dünya hayatını ve süsünü istiyorsanız, gelin size umetti’ (geçimlik) vereyim ve sizi GÜZELLİKLE salayım (boşanalım).”
Şimdi de Kur’andan kadının boşanma iradesine başka bir örnek olarak Mümtehine-10. ayete bakalım ;
Mümtehine-10: “Ey iman edenler! Mümin kadınlar hicret ederek size geldiği zaman, onları imtihan edin (sorgulayın)! Allah onların imanlarını daha iyi bilendir. Onların inanmış kadınlar olduklarını anlarsanız, onları kafirlere geri göndermeyin! Onlar(imanlı kadınlar) onlara( kafir erkekler) helal değildir; onlar(kafir erkekler) da onlara (imanlı kadınlar) helal değildir. Onların (kafir kocalarının) harcadıklarını verin! Mehirlerini kendilerine verdiğiniz zaman onlarla evlenmenizde size herhangi bir vebal yoktur. Kafir kadınların ismetlerine yapışmayın (nikahınızda tutmayın)! (İman eden erkekler) Harcadıklarınızı isteyin; (kafir/müşrik kadınlar) onlarda harcadıklarını istesinler! İşte Allah’ın hükmü budur. Aranızda hüküm veriyor. Allah bilendir, doğru hüküm verendir.”
Bu ayetten de kadının tek başına ve hakemsiz evliliğini bitirebileceğini görüyoruz.
Bunun tek bir şartı vardır o da eşler arasındaki inanç farklılaşmasıdır.
Allah’a iman eden kadın hicret edip kocasından ayrılmaya karar vermiştir. Bu da bir iftidadır.
Bu ayette ne mehir anlamındaki ücur, fariza ve sadukat ne de fidye kelimesi kullanılmamıştır.
İnfak ve istemek kelimelerinin kullanılmasıysa çok özenli bir seçimdir.
İnfak etmek; harcamak fiilini tanımlar.
Hicret etmiş iman eden kadın boşanmak için, kafir/müşrik kocasının kendine infak ettiklerini iade edecektir. Net hükümdür ve seçenek sunulmamıştır.
Fakat bu kadının iade edecek malının olmaması yüksek olasılıktır. Ayetin devamında “Onların (kafir kocalarının) harcadıklarını verin” ifadesi diğer müslümanlara maddi bir külfet yüklemiştir.
Çünkü Allah bu kadınları kafirlere iade etmeyin, demiştir. Bu külfet şartlara göre beytülmalden veya müslümanlar arasından temin edip kafir/müşrik kocasına iade edilecektir. Ancak bundan sonra kadın boşanmış sayılacaktır.
Karşı taraf her ne kadar kafir/müşrik erkek olsa da Allah, onlara infak iadesini istemektedir.
“İnkarcı kadınların ismetlerine yapışmayın” ifadesiyse, müslüman eşinden ayrılıp gitmeyi tercih eden müşrik kadınları zorla yanınızda tutmaya çalışmayın ve onlara engel olmayın anlamındadır.
Kafir kadının müslüman eşinden ayrılmak istemesi de iftida talebidir. Bu durumda;
İman etmiş erkek ve müşrik karısı; birbirlerine yaptıkları infakları isteyecektir.
Ayette; taraflar birbirine infaklarını versinler değil, infaklarını istesinler demesi muhteşemdir ve onlara seçenek sunmaktadır.
Anlaşılır olması için günümüzden basit bir örnekle izah etmeye çalışalım; erkek karısına ev, kadın da kocasına araba almış olsun. Eğer infaklarını verin deseydi, bu iade net bir emir olacaktı ve her kim eşinden ne aldıysa onu iade edecekti.
Fakat infaklarını istesinler demesiyle eşlere seçenek sunulmuştur. Bu seçenekler; ya kendi aralarında tamamen iade ya mahsuplaşma veya iradeleriyle bu haklarından feragat etme şeklinde olabilir.
Mümtehine-11. ayetin “Eğer” ile başlaması da bu seçenekleri teyitlemektedir.
Çünkü mahsuplaşma veya feragat seçeneği olmasa, karşı tarafa erkeğin infak harcaması mutlaktır. Bu durumda ayetin “Eğer” ile başlaması da gerekmezdi.
Ama gerek iade gerek mahsuplaşma sonrası yine de infak harcaması olacaksa eğer, Mümtehine-11. ayet uygulanır.
Mümtehine-11: “Eşlerinizden dolayı sizden kafirlere bir şey giderse sonra üstün geldiğinizde (ganimetlerden) (iman etmiş erkeklerden) eşleri gitmiş olanlara harcadıkları kadarını verin! Allah’tan sakının ki siz ona iman edensiniz.”
Bunlar eşler için Allah’ın koyduğu hükümlerdir.
Bu hükümlerin kadılık veya mahkeme usulüyle resmileşmesi ve ilanı ise elbette her devletin yargılama usullerine göre yapılır.