Bilerek yanlış anlatılan dedim çünkü kasıt olmadan bir müslümanın bu ayeti yanlış anlama olasılığı imkansızdır.
Kasıtlı hata; ayeti öncesinden ve sonrasından koparıp müstakil bir ayetmiş gibi anlatarak yapılmaktadır.
Bu ayeti doğru anlamamız için Tevbe suresinin ilk 15 ayetini okumamız tamamen yeterli olacaktır;
1. Allah ve rasulunden, sözleşme yaptığınız müşriklere bir uyarıdır.
2. Yeryüzünde dört ay daha dolaşın. Bilin ki, siz Allah’ı aciz bırakan değilsiniz; Allah kafirleri perişan edendir.
3. Hacc-ı ekber gününde, Allah ve Rasulünden bütün insanlara bir duyurudur; Allah ve Rasulu, müşriklerden uzaktır. Eğer tövbe ederseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. Ama yüz çevirirseniz bilin ki, siz Allah’ı aciz bırakan değilsiniz. İnkarcılara, elem dolu bir azabı müjdele!
4. Ancak Müşriklerden, kendileriyle antlaşma yapmış olduğunuz, sonra da (antlaşmalarında) bir şey eksiklik yapmayan ve sizin aleyhinize hiç kimseye yardım etmemiş olanlar hariç. Onların antlaşmalarını, müddetlerine kadar tamamlayın. Şüphesiz Allah, kendine karşı gelmekten sakınanları sever.
(3. ayette Allah ve Rasulunun müşriklerden uzak olması durumuna 4. ayette istisna getirilmekledir. Bu istisna; anlaşma yapan ve anlaşmalarına sadık kalan müşriklerdir.)
5. Haram aylar çıkınca tüm gözetleme yerlerinde oturun, etraflarını sarın, onları yakalayın ve bulduğunuz yerde (savaşa neden olan) müşrikleri öldürün. Eğer tövbe ederler, namazı kılıp zekatı da verirlerse, yollarını açın. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
(Bu ayette yer alan el-müşrikine kelimesinin başındaki (El) takısı, herhangi bir müşriği değil, antlaşmayı bozan ve fiili savaş durumuna geçen müşriklerdir.
Sonraki ayetlerde bu müşriklerin yaptıkları anlatılacaktır. Onlar müslümanlarla yaptıkları antlaşmayı bozan ayrıca müslümanların aleyhinde düşmanlarla iş birliği yapan, Muhammed nebiyi öldürmeye kalkan, onu ve yakınlarını Mekke’den göç etmeye zorlayan kimselerdir.
“Eğer tövbe ederler, namazı kılıp zekatı da verirlerse..” şeklindeki ifadeyse bir durum cümlesidir. Bu cümle müşrikleri öldürmemek için şart bildiren bir cümle değildir.
Çünkü dinde zorlama yoktur. Müşriğe ölüm korkusu ile tevbe ettirmek onu münafık olmaya zorlamaktır. Oysa maksat kesinlikle bu değildir.
Savaşılan kimseye “Ya müslüman ol ya öldürürüm” demek başkadır, kişinin savaş meydanında kendi isteğiyle “Müslüman oldum, bana zarar verme” beyanı bambaşkadır. Kişinin ölmemek için müslüman olduğunu beyan etmesi olasıdır. Fakat kişinin beyanı esastır, niyet sorgulamasını yapmak müslüman kimsenin hakkı ve haddi değildir.
Ölen kişinin tevbe vb diğer eylemleri nasıl yapacağı sorusu üzerine vereceğimiz cevap, elbette savaşmaktan vazgeçen kimseler de olacaktır. Ayetin geri kalanı bu kimseleri ilgilendirmektedir.)
6. Müşriklerden biri senden yakınlık (güvence) dilerse, Allah’ın kelamını (duyup) dinleyinceye kadar ona yakınlık (güvence) ver! Sonra onu güven içinde bulunacağı bir yere ulaştır. İşte bu bilmeyen bir topluluk olmalarından dolayıdır.
(Müşrikte olsa sığınan kimseye zarar verme ve güvene kavuşturma prensibi çok ahlaki ve etiktir.)
7. Mescid-i Haram’ın yanında kendileriyle antlaşma yaptıklarınızın dışında, müşriklerin Allah ve Elçisi yanında nasıl bir sözü olabilir ki! Onlar size karşı dürüst davrandıkları sürece siz de onlara dürüst davranın. Şüphesiz Allah, takvalı olanları sever.
8. Eğer size galip gelselerdi, hakkınızda ne bir yakınlık ne de bir antlaşma gözetirlerdi. Onlar ağızlarıyla sizi razı ederlerken, kalpleriyle reddederler. Onların pek çoğu fasık (yoldan çıkmışlardır).
(Müşriklerin genel ahlaki yapısını açıklarken, onlara karşı dikkatli davranmamız hususunda önemli bir ikazdır.)
9. Allah’ın ayetlerini az bir bedel karşılığında satıp, O’nun yolundan alıkoydular. Gerçekten onların yaptıkları çok kötüdür.
10. Onlar, bir mümin hakkında ne bir antlaşma ne de bir yükümlülük gözetirler. İşte onlar zulmedenlerdir.
11. Eğer tevbe ederler, namazı kılarlar ve zekatı da verirlerse, dinde sizin kardeşlerinizdir. Biz bilen bir topluluk için ayetleri ayrıntılarıyla açıklıyoruz.
(5. ayet gibi “Eğer tövbe ederler, namazı kılıp zekatı da verirlerse…” şeklindeki ifadeyse bir durum cümlesidir, öldürmemek için bir şart cümlesi değil.
Çünkü dinde zorlama yoktur. Müşriğe ölüm korkusu ile tevbe ettirmek onu münafık olmaya zorlamaktır. Oysa maksat kesinlikle bu değildir.
Maksat anlaşmayı bozan müşriklere önce anlaşmalarına dönme daveti, dönmezlerse savaş emridir.)
12. Eğer onlar antlaşmadan sonra yeminlerini bozarlar ve dininize dil uzatırlarsa küfrün önderleriyle savaşın. Çünkü onların yeminleri yoktur (yok hükmündedir).Umulur ki vazgeçerler.
13. Yeminlerini bozan, elçiyi yurdundan çıkarmaya kalkışan ve üstelik sizinle (savaşı) ilk defa kendileri başlatan topluluğa karşı savaşmayacak mısınız? Onlardan korkuyor musunuz? Eğer müminlerseniz korkmanıza en layık olan Allah’tır.
14-15. Onlarla savaşın ki Allah sizin ellerinizle onlara azap etsin, onları rezil etsin; onlara karşı size yardım etsin, mümin topluluğun kalplerine şifa versin ve onların kalplerindeki öfkeyi gidersin. Kalplerinin öfkesini gidersin. Allah dilediğinin tevbesini kabul eder. Çünkü Allah Alimdir, Hakimdir.
Şimdi Tevbe-5. ayeti inceleyelim;
Tevbe-5: “Haram aylar çıkınca tüm gözetleme yerlerinde oturun, etraflarını sarın, onları yakalayın ve bulduğunuz yerde (savaşa neden olan) müşrikleri öldürün. Eğer tövbe ederler, namazı kılıp zekatı da verirlerse, yollarını açın. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.”
Bu ayetin sebepleri 12. ve 13. ayetlerde açıklanmışken, savaş emri 12,14. ve 15. ayetlerdir.
Tevbe-5. ayeti öncesi ve sonrasıyla birlikte okuyan herkes görecektir ki ayette bir müşrik topluluğu söz konusudur. Bu müşrik topluluğu;
Anlaşmalarına sadakati bozmuş, anlaşma yaptıkları müslümanların düşmanlarına yardım etmiş, elçiyi yurdundan çıkarmaya çalışmış ve ilk kendileri fiilen saldırmışlardır.
Arap örfünde kabul gören haram aylar boyunca onlara tanınan savaşmama/ateşkes süresi bitmiş ve savaş başlamıştır. Anlatılanların tümü savaş şartları gerçekleştikten sonra ve başlamış olan bir savaşın içerisinde geçerli mümkün olan olasılıklardır.
Ayetleri bağlamından, öncesi ve sonrasından kopartarak okumak ve içinden istenilen cümleleri çekip almak ancak kasıt ile yapılabilecek iradi bir tercihtir.
Bulduğun yerde öldürdüklerini sonra nasıl hapse atıp serbest bırakabilirsin ki diye soranlara cevabımız, ayetin hatalı mealidir.
Tevbe-5. ayetinde bahsedilen “…bulduğunuz yerde (savaşa neden olan) müşrikleri öldürün.” ifadesi, meşru müdafaa hakkının gereği olarak savaş şartlarında istisnai olarak verilen bir yetkidir.
Yoksa Kur’ana göre;
Maide-32: “Bundan dolayı İsrailoğullarına yazdık: “Kim, bir cana karşılık olmaksızın veya yeryüzünde bozgunculuk yapmamış birini öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibidir. Kim de onu yaşatırsa, sanki bütün insanları yaşatmış gibi olur…
Yine Kur’an;
İsra-33: “Allah’ın haram kıldığı bir canı haksız yere öldürmeyin. Kim masum olarak öldürülürse, biz onun velisine yetki vermişizdir. O da öldürmede haddi aşmasın. O yardım olunmuştur.”
Buyurarak savaş dışındaki öldürmelerle ilgili hükmünü ifade etmiştir.
Tevbe-5. ayette yer alan ifadelere benzer ifadeler, Bakara-191. ayetinin başında da geçmektedir. Aynı kasıtlı tercih bu ayet için de söz konusudur. Yine önceki ayetlerle birlikte okuma yapalım yine;
Bakara-190:” Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda siz de savaşın. Ancak aşırı gitmeyin. Çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez.”
Bakara-191: “Onları yakaladığınız yerde öldürün. Sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkartın. Fitne öldürmekten daha kötüdür. Onlar, Mescid-i Haram çevresinde sizinle savaşmadıkça siz de onlarla savaşmayın. Fakat sizinle savaşacak olurlarsa siz de onlarla savaşınız. İşte kafirlerin cezası budur.”
Bakara-192: “Eğer onlar (savaştan) vazgeçerlerse, Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”
Bakara-193:”Fitne kalmayıp, din tamamıyla Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Şayet (zulümlerinden) vazgeçerlerse artık zalimlerden başkasına düşmanlık yoktur.”
Yine Bakara-191. ayeti diğerlerinden koparınca, tüm kafirleri öldürmenin meşru olduğu sonucuna ulaşırsınız.
Fakat ayetin tamamı öncesi ve sonrasıyla birlikte okununca ilk saldırıyı başlatan ve “zulmeden” kafirlerle savaşılması ve savaşta da zalim olan düşman nerede yakalanırsa öldürülmesi gerektiği gerçeği ortaya çıkar.
Bakara suresinin 190-193. ayetlerini birlikte okuyan ve analiz edebilen her kişi Kur’anın kafirle değil “zalimle” savaşılmasını emrettiğini net bir şekilde görebilecektir.
Bakara 191. ayetinin başındaki “Onları nerede yakalarsanız öldürün” ifadesi aynı ayetin sonundaki “Sizinle savaşırlarsa (siz de onlarla savaşın) onları öldürün” ifadesi ile birlikte değerlendirildiğinde ilk olarak saldırıyı başlatmış bir kavme karşı savaşırken, savaş esnasında zalimleri öldürmenin bir gereklilik olduğunu ifade eder.
Bakara/256:”Dinde zorlama yoktur…”
Ayeti de mutlak delildir ki hiçbir insana müslüman olması için veya müslüman olanlara dinin rükünlerini uygulatmak için baskı yapılamaz, hele şiddete asla başvurulamaz.
Müslüman dinini ancak ve ancak Kur’an uygun bir şekilde insanlara nasihat ederek yayabilir.
Cihat adı altında topraklar zorla fethedilemez ve masum insanlar katledilemez.
İslamda savaşın gayesi; meşru savunma hakkını kullanmak ve mazlumlara yönelik baskı ve zulümlere son vermektir.
Tevbe-12: ” ……küfrün önderleriyle savaşın. Çünkü onların yeminleri yoktur (yok hükmündedir).Umulur ki vazgeçerler.”
Yani küfre önderlik yapmayan ve ona fiili destek çıkmayan hiç kimseye dokunulamaz.
İslam savaş halinde bile savaşa neden olan zalimin dışında kalanlara yani sivillere, yaşlılara, kadınlara, çocuklara dokunmaya hatta hayvanlara ve bitkilere dahi zarar verilmemesini müsaade etmez.
Tevbe-5. ve Bakara-191. ayetleri tek başına okuyup size telkin eden insanların iyi niyetli olmadığından emin olabilirsiniz kıymetli arkadaşlar..
En başında dediğimiz gibi, ancak kasıtlı bir tercihle yapılacak bir çarpıtmadır.
Açıkçası kendim için, onların hiçbir sözüne itimat etmemeyi ilke edindim..