TEKVİR-29: ALLAH DİLEMEDİKÇE SİZ DİLEYEMEZSİNİZ. PEKİ KİM NEYİ DİLEYEMEZ?

Tekvir-29, Müddesir-56, İnsan-30. ayetler; iyi niyetli müminlerin anlamaya çalıştığı fakat Allah ile kavgalı olanların en sevdiği ayetlerdir.


Tekvir-27-28: “Sizden doğru olmayı dileyenler için. O (Kur’an) alemlere ancak  bir öğüttür.”

Tekvir-29: “… Allah dilemedikçe siz1 dileyemezsiniz.

             1- Siz; Tekvir-22 ve26. ayetlerde anlatılan inkarcılar.


Müddesir-54-55: “Kuşkusuz, o(Kur’an) bir öğüttür. Dileyen ondan öğüt alır.”

Müddesir-56:Allah dilemedikçe onlar1 öğüt almazlar. O, takvaya ve bağışlamaya ehildir.”

             1-Onlar; Müddesir-49-50-51-52-53. ayetlerde anlatılan inkarcılardır.


İnsan-29: “Şüphesiz ki bu (Kur’an) hatırlatmadır. Dileyen Rabbine bir yol tutar.”

İnsan-30:Allah dilemedikçe siz1 dileyemezsiniz. Şüphesiz Allah Alimdir, Hakimdir.”

             1- Siz; İnsan-27. ayette tanıtılan inkarcı insan.


Yukardaki üç surenin son ayetleri kalıp olarak aynı olup, bir önceki ayetler de aynı şekilde ilginçtir ki hep Kur’andan bahsetmekte, Kur’ana ve imana yönlendirmektedir.

Bu ayetlerde bahsedilen siz ve onlar zamirlerinin kim olduklarını bulursak, anlamamız oldukça kolaylaşacaktır.

Müddesir-56. ayet, zamirlerin doğru anlaşılması adına bana yol göstermiştir.

Müddesir-56. ayetteki (onlar1) zamiri, inkarcılara giderken, Tekvir-29 ile İnsan-30. ayette geçen siz zamirleri de aynı şekilde inkarcılara gitmektedir.

Ayetlerin muhatapları, anlaşılanın aksine iman etmiş olanlar değildir.

Tüm ayetlerin mealine netlik kazandırmak için Rad-27. ayete tekrar dönelim.

Rad-27: “…De ki: “Allah, (sapkınlığı) dileyen kimseyi saptırır, kendisine yönelen kimseyi hidayete iletir.”

Yukardaki ayet çok sade ve muhakeme etmesi çok kolay bir ayettir.

Ayete aşağıdaki soruyu soralım;

Allah kendisine yönelen kimseyi hidayete iletirse, kendisine yönelmeyen kimseyi ne yapar?

“Allah kendisine yönelen kimseyi hidayete erdirirse, kendisine yönelmeyen kimseyi hidayete erdirmez.” yürütmesi mantığın temel önermelerindendir ve ayete sorduğumuz sorunun cevabıdır. Bu cevabı ayetle de verelim;

Nahl-104: “Muhakkak ki Allah’ın ayetlerine inanmayanları, Allah hidayete iletmez ve onlar için can yakıcı bir azap vardır.”

Hidayete erdirmediği kimse de sapıtmışlardan olarak sapkınlar arasında kalır.

Konuyu daha iyi kavramak için ayete başka soru soralım;

Allah, keyfi istediği için mi kişiyi saptırmıştır?

Ayete göre cevap; kişi kendisine yönelmediği için saptırmıştır, keyfi istediği için değil.

Allah bir kimseyi, hidayeti hak edecek seçim ve fiillerde bulunmadıkça hidayete erdirmez.

Aynı şekilde hiç kimseyi sapkınlığı hak edecek seçim ve fiillerde bulunmadıkça saptırmaz ve sapkınlıkta bırakmaz.

İman ve inkarı seçim ve sorumluluğu, kuşkusuz insana aittir.

Bu bağlamda Allah’ın dilemesi, kulunun dilemesine bağlıdır.

Başka ifadeyle; “Kul dilemedikçe Allah dilemez.”

Bu, insana Allah tarafından muhteşem bir iltifattır. İlkin Tekvir-29. ayet ve diğerlerinin tam zıttı gibi gözükse de aslında değildir.

Tekvir-29. ayeti hatırlayalım;

Tekvir-29: “… Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.

Bu ayete aşağıdaki soruyu soralım;

Allah neyi dilemedikçe insan onu dileyemez?

Cevaplarını şahsi kanaatlerimize göre değil, aynı surenin 27. ve 28. ayetlerinde bulacağız.

Tekvir-27-28: “O(Kur’an) alemlere, sizden doğru olmayı dileyenler için zikirden başka bir şey değildir.”

Ayetlerden anlıyoruz ki doğru olmak için çabalayanlar olduğu gibi çabalamayanlar da vardır.

Ve Kur’an sadece doğru olmak için çabalayanlar için bir öğüttür, diğerleri için değil. Çabalamayanlar ise;

Nahl-104: “Muhakkak ki Allah’ın ayetlerine inanmayanları, Allah hidayete iletmez ve onlar için can yakıcı bir azap vardır.”

Ayeti gereği inkarcı ve hidayete iletilmemiş olanlardır.

Bu ayetlerdeki ifadelerin, Rad-27. ayetteki ifadelere çok benzediğine dikkat ettiniz mi?

İki ayeti beraber okuduğumuzda;

Allah ancak hidayeti hak edecek seçim ve fiillerde bulunanlara ve Kur’anı öğüt alanlara hidayet verir.

Aynı şekilde sapkınlığı hak edecek seçim ve fiillerde bulunanları ve Kur’anı kendine öğüt almayanları, sapkınlıklarında bırakır.

Allah inkarcının sapkınlıkta kalmayı seçmesine müdahele etmediğinden, onu zahiren saptırmış olmaktadır.

Ayet siz diyerek, inkarcı olan kişiyi doğrudan muhatap almıştır. Ayet şu minvalde mesaj verir;

“Nahl-104. ayetin beyanı ile Allah’ın ayetlerini inkar etmeniz, Nahl-106. ayetin açıklaması ile sudurunuzu küfre açmanız, Nahl-107. ayetin tespiti ile dünya hayatını ahiret hayatına tercih etmenizden dolayı, Nahl-108. ayet gereği kalpleriniz mühürlenmiştir. Size sunduğum tüm fırsatları bana yönelmek için değerlendireceğinize geri teptiniz. Bu nedenle hidayeti kaybettiniz. Size göre hidayet bir anlam ifade etmez ve kendiniz için hidayet dilemeniz artık imkansızdır.”

Ancak Allah, inkarcı için yeni bir şans ile hidayet dileyecek olsa, işte inkarcı insan o zaman hidayeti kazanmak için çaba gösterebilecektir.

Özetle Tekvir-29 ve diğerlerinin konusu spesifik olarak hidayet ile sınırlıdır.

En başta bahsettiğim “siz” ve “onlar” zamirlerinin kim olduklarının yanlış anlaşılması, Allah’ın insanın iradesine müdahelesi ve insanın yazılmış kaderi oynaması gibi çeşitli iftiralara neden olmuştur.

Oysa Allah’ın kişiye bir kader dilemesi ve o kişinin de bu kaderdeki rolü oynaması gibi, bir anlatımı yoktur.

Allah, iman ve inkar dahil insanın iradesine karışmamıştır.

Yunus-99: “Rabbin dileseydi eğer yeryüzündekilerin hepsi topluca iman ederlerdi. Mümin oluncaya kadar insanları sen mi zorlayacaksın?”

Karışmış olsaydı yukardaki ayetin açıkladığı üzere herkes iman etmiş olurdu.

Peki inkarcı olan kimse; eşiniz, ana-babanız veya evladınız gibi sevdikleriniz ise, onların akıbeti için endişelenerek hidayet dileyebilir misiniz?

Eğer hala yaşıyorlarsa elbette dua ile Allah’tan hidayet dileyebilirsiniz. Fakat vefat etmişlerse onlar adına bağışlanma bile dileyemezsiniz.

Delil isterseniz eğer;

Kasas-56: “Şüphesiz ki sen, sevdiğin kimseyi doğru yola iletemezsin; ama O hidayet üzere olanları daha iyi bildiğinden, Allah dileyeni doğru yola iletir.”

Tevbe-113-114: “Nebi ve müminler; onların mutlaka cehennem halkı oldukları beyan olduktan sonra, yakın akrabaları da olsa, müşrikler için bağışlanma dileyemez. İbrahim’in babası için istiğfarı, ona verdiği vaatten başkası değildi. Ama onun, Allah’a düşman olduğu kendisine beyan olunca, ondan uzaklaştı. Kuşkusuz İbrahim, çok ince ruhlu ve yumuşak huylu biriydi.”

Hud-45-46: “Nuh, Rabbine şöyle seslendi: “Rabbim! Şüphesiz ki oğlum ailemdendir. Senin vaadin elbette gerçektir. Sen hüküm verenlerin en isabetli hüküm verenisin. (Allah) dedi: “Ey Nuh! Şüphesiz o senin ailenden  değildir; şüphesiz ki o(inkarı) salih olmayan bir iştir. Hakkında senin bilgin olmayanı benden isteme! Şüphesiz ki cahillerden olmandan seni sakındırıyorum.”

Aslında ve çoğu zaman anlaşılmazlığın tüm nedeni; her zaman ikaz ettiğimiz hatanın tekrar yapılması ve Tekvir-29. ayetin ve diğerlerinin tek başına okunmasıdır.

 

 

 

 

 

Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
En Yeniler
Eskiler
Inline Feedbacks
View all comments