Diyanetin meali ile başlayalım;
Nisa-69: “Kim Allah’a ve Peygambere itaat ederse, işte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerle, sıddıklarla, şehidlerle ve iyi kimselerle birliktedirler. Bunlar ne güzel arkadaştır.”
Diyanetin bu mealinde gördüğüm bir büyük eksiklik ve 3 önemli hata vardır.
Büyük eksiklik; nimet isminin Kur’ana göre tanımının ne olduğunun belirlenmemesi ve mealde bu tanımın yer almayışıdır.
3 önemli hata;
- Nebilere ait sayılan 3 özelliği, sanki 3 farklı grup varmış gibi meal etmektir.
- Şahidleri, şehidler olarak meal etmektir.
- Nebileri, peygamber kelimesi ile meal etmektir.
Önce doğru meali verelim ve eksiklik ile hataları teker teker inceleyelim.
Nisa-69: “Kim Allah’a, elçiye itaat ederse, işte onlar Allah’ın nimet verdiği sıddıklar, şahitler ve salihler (olan) nebilerle beraberdir. Onlar ne güzel yoldaştırlar.”
Kur’an kendini tefsir eden bir kitaptır. Allah bazı kavramları kendisi açıklamayı tercih ederek, manasını sözlüklere bırakmamıştır. Nimet kelimesi de bu kavramlardan birisidir.
Kur’anda nimet; rasul-nebiler için “Vahiy, ayet, din” anlamında kullanılmıştır.
Vahiy; Allah’ın insanlardan seçkin kullarına Cebrail aracılığı ile gönderdiği ve mushafa giren kelimeleridir.
Bu anlama gelen delil ayetlerden birkaç tanesini paylaşalım;
Bakara-150: “….. Size olan NİMETİMİ tamamlayayım ve umulur ki doğru yolu bulursunuz.”
Maide-3:“…Bugün, sizin için DİNİNİZİ eksiksiz kıldım ve sizin üzerinize NİMETİMİ tamamladım. Sizin için din olarak İSLAMI uygun buldum…”
Bakara-211: “…Kim Allah’ın NİMETİNİ geldikten sonra DEĞİŞTİRİRSE, Allah’ın azabı çok çetindir.”
Zuhruf-59: “O (İsa), kendisine NİMET verdiğimiz ve İsrail oğullarına örnek kıldığımız bir kuldan başkası değildir.”
Fakat vahiy gönderilen rasul-nebi değilse örneğin Meryem ise; yine melekler aracılığı ile durum bildirme, teselli ve yönlendirme gibi din ile ilgili olmayan şahsa özel emir ve tavsiyeler anlamına gelmektedir.
Kaldı ki Meryem’e sadece Cebrail değil, 2’den fazla melek gönderilmiştir. Bu anlamda delil ayetlerden birkaç tanesini paylaşalım;
Maide-110: “….Ey Meryem oğlu İsa! Sana ve annene olan NİMETİMİ hatırla….”
Meryem-17: ” Biz ona düzgün bir insan şeklinde görünen ruhumuzu (Cebrail’i) göndermiştik.
Ali İmran-42-43: “Hani melekler şöyle demişlerdi: “Ey Meryem! Şüphesiz ki Allah seni seçti; seni temizledi ve seni kadınlar alemi üzerine seçti. Ey Meryem! Rabbine gönülden itaat et, secde et ve rüku edenlerle birlikte sen de rüku et.”
Bu açıklamalardan sonra nimetin sözlük anlamına bakalım; “İyilik, bağış, lütuf, yaşamak için gerekli her şey” anlamlarına gelir.
Kur’andan bir örnek vermek istersek;
Ahzab-37: “Sen, Allah’ın kendisine nimet verdiği (lütufta bulunduğu) ve senin de kendisine nimet verdiğin (iyilik ettiğin) kimseye…”
Şimdi de sırayla hataları ele alalım;
1- Nebilere ait sayılan 3 özellik, sanki 3 farklı grupmuş gibi meal edilmiştir. Nebiler Kur’ana göre, Allah’ın sıddık, şahit ve salih kullardır. Bu özellikleri, tüm nebiler üzerinde taşır.
Nebilerin bu özelliklerini ayetlerde görelim;
Meryem-41: “Kitap’ta İbrahim’i de an. Şüphesiz o, sıddık bir nebiydi.”
Nahl-89: ” Her ümmetin içinde kendi kendi aralarından üzerlerine bir şahit gönderdiğimiz gün, seni de onların üzerine bir şahit olarak getiririz…..”
Enbiya-86: “Onları rahmetimize dahil ettik. Muhakkak ki onlar salihlerdendi.” (Onlar dediği, 85. ayette isimleri sayılan nebilerden İsmail, İdris ve Zu’l –Kifl isimli nebilerdir.)
Aslında ayette kastedilen mana; Allah ve rasulune itaat eden kimselerin, Allah’ın kendilerine nimet verdiği nebilere beraber olduklarıdır. Ayetin devamında nebilerin 3 özelliği sayılmaktadır. Maalesef nebilere ait bu özellikler, sanki 3 farklı grup gibi meal edilmiştir.
Fakat burada sayılanların nebilere ait özellikler olup, neden 3 farklı grup olamayacağını izah edelim;
İlki; nebilere verilen nimetin “ayet, din” olduğunu yukarıda öğrenmiştik. Bu nimet sadece rasul-nebilere verilmiştir. Sıddık, şahid ve salih sayılan kimselere değil. Bunları ayrı grup olarak meal ederseniz eğer, diğer 3 gruba da “ayet, din” verildi demiş olursunuz ki bu mümkün değildir.
Diğeri; atıf vavına (وَ), en bilindik anlamı olan “ve” anlamının verilmesidir.
Oysa bu ayetteki atıf vavı; bütün-parça ilişkisini dile getirme veya bir kavramı tarif ve tasnife tabi tutma bağlamında (parçalara ayırma, sınıflandırma) eksenli anlam ifade eden “Taksim” görevi üslenmiştir.
Dil kitaplarında ‘kelime’ nin tarifi yandaki gibi yapılmaktadır.
Söz sahibi; “Kelime üç kısımdır: Birincisi isim, ikincisi fiil, üçüncüsü harftir” şeklinde uzun cümle kurmaya gerek görmeden cümleyi kısaca özetlemiştir. Aralardaki (وَ )’ın anlamı “ve” değil; sayılan 3 özelliğin, kelimeye ait parçalar olduğunu açıklamaktadır.
Bu bilgi ile tekrar Nisa-69. ayete bakarsak; sıddık, şahit ve salih isimleri nebilere ait ayrı ayrı özelliklerdir, birbirinden ayrı 4 grup değildir.
Peki meallerde neden bu yanlışlıklar yapılmaktadır? diye sorarsanız hata; “nimet” kelimesine yanlış anlam vermekle başlayıp devamında birbirinden kopya meallerle devam edilmesinden kaynaklanmaktadır.
2- Şahidlerin, şehitler olarak meal edilmesiyle, nebilerin özelliklerinden biri gözden kaçırılmış olup farklı bir grup anlamı olduğu düşüncesine sevk etmektedir.
3- Nebi, peygamber kelimesi ile meal edilmiştir. Peygamber kelimesi Kur’anda yer almayan Farsça bir kelimedir. Rasul ve nebi kavramlarının üzerinin peygamber kelimesi ile örtüldüğüne inanmaktayım. Bu konu ile ilgili yazım oldukça detaylı olması nedeniyle izah için linkini aşağıya bırakıyorum.