AHZAB-50:
Ahzab-50: “Ey Nebi! Biz Allah’ın sana verdiği1 yeminle hak sahibi olduğun eşlerin2 gibi aynı şekilde ecirlerini verdiğin eşlerini, seninle birlikte hicret eden amcanın kızları, halalarının kızları, dayının kızları, teyzelerinin kızlarını; eğer kendisini nebiye hibe eden, nebinin de nikahlamayı istediği mümin bir kadını3, müminlerin dışında yalnız sana helal kıldık. Ebette senin için bir güçlük olmaması için onlara yeminle hak sahibi oldukları eşleri hakkında neyi farz kıldığımızı bildirdik. Allah çok Gafur Rahimdir.”
1- (اَفَٓاءَ), fiildir ve vermek anlamındadır. Ama görmemiz gereken farkı; savaşmadan, (Allah’ın) vermesinden bahsetmektedir.
“fey olarak verilen” şeklinde meal edilmesi, onu isimleştirmek olur ki bu hatadır.
İf’al babı bazı isimleri fiile dönüştürür ama bu ayetteki (اَفَٓاءَ) fiilinin aslı da fiil olduğu gibi ayette de fiil olarak kullanılmıştır. Özetle sanki isimmiş gibi meal edilemez.
Anlamamız gereken; Allah’ın nebiye verdiği ve sonradan eşi olacak kadınların sıcak savaş yapılmadan kendisine verildiğidir.
2- Eşler kelimesine, 2 ayrı ilgi zamiri bağlanmıştır.
1-“ecirlerini verdiğin” kelime grubu “llâtî” ilgi zamiri ile “eşlere” bağlanırken;
“ezvaceke-llati ateyte ucurahunne”= ecirlerini verdiğin eşlerin.
2-“yeminle hak sahibi olduğun” kelime gurubu “ma” ilgi zamiri ile “eşlere” bağlanmıştır.
“ezvaceke ve ma meleket yeminuke”= yeminle hak sahibi olduğun eşlerin gibi aynı şekilde,
ma: gibi; ve: aynı şekilde anlamına sahiptir.
Bu eşleri, nebinin Nisa-25. ayet gereği mehirlerini verip evlenerek özgürlüğüne kavuşturduğu eşlerdir.
Ayette nebiye helal kılınan kadınlar, mutlaka evlenmesi gereken veya evleneceği kadınlar değildir.
Eğer evlenmek isterse, evlenebileceği kadınlardır.
3- Bir kadın; kadın kelimesi ayette nekre olarak belirtilmiştir. Yani tanınan veya işaret edilen bir kadın değildir. Bu “bir kadını” diğerlerinden ayıran özelliği, nebi kendisine talip olmadan onun nebiye talip olacak olmasıdır. Sonrasında nebi onunla evlenmeyi isterse evlenecek olmasıdır.
AHZAB-52:
Ahzab-52: “(O) kadınların1 dışındakiler2 sana helal değildir. Onların güzellikleri hoşuna gitse bile onları eşlerin ve3 yeminle sahip olduğun eşlerinden hiçbirine tercih edemezsin4. Allah her şeyi gözetleyendir.”
1- (o)kadınlar” anlamını (النِّسَٓاءُ) kelimesinden anlıyoruz. Daha önceden bahsedilmiş ve muhatap yani nebi tarafından tanınan kadınlardır. Bunu, nisa kelimesinin önündeki (ال) takısından anlarız.
Bu bilinen kadınlar Ahzab-50. ayette belirtilen ve sadece nebiye helal kılınan kadınlardır.
2- “dışındakiler” anlamını (بَعْدُ) kelimesi verir.
Önünde harfi cer olmasına rağmen esreli yazılıp son harekesi değişmemiştir. Kelimenin son harekesinin değişmemesi, onun mebni kelime olduğunu gösterir.
(بعدُ), sonradan mebni olabilen kelimelerden biridir.
(بعدُ) gibi kelimeler mebni olmadığı halde; cümle içerisindeki konumları veya başka kelimelerle oluşturdukları terkip gereği ve tamlama halinde olmayan durumlarda mebni olurlar. Ahzab-52, bu kullanımına örnektir.
Çünkü “kadınların dışındakiler” bir tamlama değil, tamlama halinde olmayan bir terkiptir.
(بَعْدُ) kelimesi Kur’anda 2 ayette “dışındakiler” anlamında kullanılmıştır.
Biri Yunus-32, diğeri Nur-58. ayetlerdir. Bakalım;
Yunus-32: “İşte sizin gerçek Rabbiniz Allah budur. Hakk dışında( بَعْدَ) sapıklıktan başka ne vardır? Nasıl oluyor da döndürülüyorsunuz?”
( بَعْدَ) kelimesine “sonra” anlamı verilmesi, ilkin hatalı gözükmese de ayetin anlamını; “hakk’tan sonra sapıklıktan başka ne vardır?” anlamına dönüştürmektedir.
Oysa hakk her zaman varken iblis ile sapıklık sonradan zuhur etti.
Özcesi Hakk sonradan gelmiş değil, en başından beri asıl olandır.
Asıl olan hakkın, sonradan gelmesinden bahsedilemeyeceği için “hakktan sonra” anlamı verilemez.
Kaldı ki ayet; hakk veya sapıklığın gelmesini gitmesini değil, bir durum tespiti yapmaktadır.
Bu tespitse; Hakkın dışında, sapıklıktan başka bir şey yoktur tespitidir.
Bu nedenle ayette sonra değil, “dışında/haricinde” anlamının verilmesi çok doğrudur.
Nur-58: “Ey iman edenler! sizden hiç erginlik çağına varmamış olanlar; şu üç vakitte yanınıza girmek için sizden izin istesinler; sabah salatından (sabah namazı) önce, gün ortasında(öğlen) elbiselerinizi çıkardığınızda, akşam salatından (akşam namazı) sonra. Bu üç vakit “avret” vaktidir. Bunlar dışında(بَعْدَهُنَّۜ)1 birbirinizin yanına girip çıkmanızda size ve onlara bir günah yoktur. İşte Allah, size ayetleri böyle açıklar. Allah, Her Şeyi Bilendir, En İyi Hüküm Verendir.”
1-(بَعْدَهُنَّۜ)= ba’dehun(ne); ayet içinde 3 özel vakitten bahsetmekte ve bu vakitlerin dışındaki/haricindeki zaman dilimlerini kastetmek için (بَعْدَ) zarfını kullanmaktadır.
3- (اِلَّا); bu edatın en yaygın bilinen anlamı “hariç” tir ve ayetin mealinde bu anlamda kullanılmıştır. Fakat bu edat “ve, de ve بَعْدُ” anlamlarında da kullanılmaktadır.
“ve” anlamını alan (illa) edatına örnek ayetlerimiz; Bakara-150, Neml-10-11, Nisa-22-23. ayetlerdir.
Kimileri Bakara-150. ayet için “ve” anlamının verilmesi için önceden bir istisnaya atfedilmesi gerekir diye itiraz etmiş olsalar da Neml ve Gaşiye için bu istisnaya bile gerek kalmadan “ve” anlamını almıştır.
Dolayısıyla “illa ma meleket yeminuke” ifadesi ile “ve ma meleket yeminuke” ifadesi aynıdır.
Tıpkı Ahzab-50. ayette yaptığımız açıklama gibi; “ma” ilgi zamiri, önünde (وَ) bağlacı ile yine “eşlere” bağlanmıştır.
4-Bakara-108 ve Nisa-2 ayetlerde (ب د ل) kök harflerinden türeyen kelime, “tercih etmek” anlamlarında kullanılmıştır.
Bakara-108: “.. kim inkarı imana tercih ederse…”
Nisa-2: “…Pisi temize tercih etmeyin…”
Ayetlerin mesajı; Ahzab-50. ayette sayılanların dışında kalan kadınları, eşlerine tercih edemezsin. Yani eşlerini, o kadınlar için boşayamazsın denmektedir.
Özetle 52. ayet nebiye, eşlerini boşama yasağı koymamıştır. Elbette geçinemezse boşanabilecektir.
Ama 50. ayette sayılan kadınların dışındaki bir kadınla evlenmek için eşini boşama yasağı koymuştur.
Ayetler böyleyken gördüğünüz üzere 52. ayetin, 50. ayeti nesh etmesi söz konusu değildir.