Vücuh; Kur’anda aynı lafzın farklı yerlerde ifade ettiği değişik manalar için kullanılır.
Türkçede eş sesli kelimelere karşılık gelir.
Yani Kur’anda aynı kelime farklı anlamlara sahiptir.
Bunu yok saymak, mealde hataya ama daha da vahimi ayet inkarlarına neden olur, maalesef.
Kehf-109: “De ki: “Rabbimin kelimeleri için deniz mürekkep olsa ve bir o kadar da ilave getirsek, Rabbimin sözleri bitmeden önce deniz tükenirdi.”
Ayeti de buradayken elbette Allah için kelime sıkıntısı olmaz.
Fakat bu ayet işaret edilerek; Allah’ın kelam sıkıntısı çekmeyeceği dolayısıyla her şeyi farklı kelime ile anlatır iddiası, kasıtla ön almak diye düşünüyorum.
Rab,son ahit Kur’an için yeni bir dil türetmemiştir. Eğer türetseydi, elbette Rab her manayı isterse farklı kelimeler ile ifade ederdi.
Ama Rab kitaplarını; insanların kullandığı, eş seslisi, eş anlamlısı olan dillerde indirmiştir. Yani dillerin yazım kurallarını kullanmıştır. Böyle olması, Rabbin ifadedeki sınırsızlığının sınırlandığı anlamına gelmez. Kur’anın kullandığı dil de kutsal değildir yani vücuh ve nezairi içinde barındırır.
Vücuh ve nezairi yani eş sesli ve eş anlamlı kelimeleri yok saymak, ciddi kaos demektir. Bugün salat konusunda yaşanan sorunun sebeplerinden biri de budur, maalesef.
Vücuha (eş sesli) örnek olarak; elkitab ve salat olmak üzere 2 örnek inceleyeceğiz.
Misal-1:
İsra-78:”… وَقُرْاٰنَ الْفَجْرِۜ اِنَّ قُرْاٰنَ الْفَجْرِ …”
“…..ve sabah ışıkları kümeleşirken namaz kıl. Şafak ışıkları kümeleştiğinde (gözle) görülür.”
Zümer-28: “……قُرْاٰنًاعَرَبِيًّا ”
“Eğriliği/tutarsızlığı olmayan açık (ayetler) kümesidir. Umulur ki sakınırlar.”
İsra-106: “ ……….وَقُرْاٰنًافَرَقْنَاهُ”
“Onu insanlara ağır ağır okuman için kümelere ayırdık ve birbiri ardınca indirdik.”
Kelimenin meşhur manası okunan, okunuştur. Kelimenin kök itibariyle ulaşılan diğer manası ise “küme, kümeleşme” demektir.
Burada dikkat edilmesi gereken husus; “kuran” kelimesinin الْ (el takısı) almamış olmasıdır.
Buna rağmen bir çok mealde; bu indirilmiş olan ve vahiy içeren “Kur’an” olarak çevrilmiştir.
Oysa;
“Kuran el fecri”, seher vakti aydınlığı ile güneşin doğması arasında kümeleşen şafak ışıkları;
“Kuranen arabiyyen”, Arapça (ayetler) kümeleri,
“Vekuranen feraknahu”, kümelere ayırmak anlamındadır.
Zümer-27: ” …هٰذَا الْقُرْاٰنِ…”
“Ant olsun ki bu Kur’anda insanlar için her konudan örnekler verdik. Umulur ki böylece öğüt alırlar.”
Bakara-185: “….اُنْزِلَ ف۪يهِ الْقُرْاٰنُ… “
“…..Kur’an ramazan ayında indirilmiştir…..”
Fakat yukardaki ayetlerde yazılış aynı olmasına rağmen kuran kelimesinin önüne konan الْ (el takısı) ile anlam farklılaşır.
الْ (el takısı), kelimenin isim olduğunu belirtir. Yani bu ayet için kuran kelimenin mastarlıktan isme dönüştüğünü bildirir.
Ve üstelik bu ismin, herkes tarafından bilinen, tanınan ve tarife bile gerek bırakmayan bir tanıma dönüşmüş olduğunu ilan eder.
Özetle; الْ (el takısı) almış kelime ve işaret ettiği anlam farklılaşır.
Bu durumda El-Kuran dendiğinde anlaşılacak şey, Muhammed nebiye indirilen vahiy içerikli kitaptır.
Misal-2:
Salat kelimesi; ص ل و (sad-lam-vav) harfinden türemiştir ve etimolojik incelemesine dileyen herkes ulaşabilir.
صلٰوةَ (Salat); Kuran’da salat; dua, destek, ibadet, din anlamlarında kullanılmıştır.
الصَّلٰوةَ (Es-salat): Salat kelimesinin önüne الْ (el takısı) getirilmiştir. Ve Kur’anda sadece namaz anlamında kullanılmıştır.
Tıpkı kuran ve El-kuran örneğinde izah edildiği gibi nasıl ki kuran-El Kur’an farklıysa, salat-Es salat kelimeleri de işaret ettikleri de birbirinden farklıdır.
الْ (el takısı), kelimenin isim olduğunu belirtir. Yani mutlaka ismin başına gelir. Ve üstelik bu ismin, herkes tarafından bilinen, tanınan ve tarife bile gerek bırakmayan bir tanıma dönüşmüş olduğunu ilan eder.
Genel anlamda dua ve ibadet anlamı olan salat kelimesi, içerik olarak çok geniş bir yelpazeye sahiptir. Rabbin dua ve ibadeti özel ve ayrı bir formda talep etmesi ise Es-salattır.
Yani bu anlamdaki salat الْ (el takısı) aldığında; Allah’ın herkes tarafından bilinen, tanınan, belirli ve özel hareketler içeren yani kıyam, rükû ve secde ile hareket kazanan ve Farsçası namaz olan özel bir dua ve ibadeti kastettiği anlaşılır ve bu anlam için Kuran’da İSTİSNASIZ es-salat kelimesi kullanılır.
Es-Salat kelimesi, “İkame” fiili ile kullanıldığında fiilleşir ve İSTİSNASIZ ikame-ssalate olarak namaz kılmak kastedilir.
Şuna da önemle dikkat çekmek istiyorum. Nasıl ki Nebi-rasul ayrımının Farsça peygamber kelimesi ile örtülmesi gibi, salat-es-salat ayrımının da Farsça namaz kelimesi ile örtüldüğüne inanıyorum.
Şimdi örnek ayetler üzerinden ilerleyelim;
İsra-78: “……..الصَّلٰوةَ اَقِمِ”
“Güneşin sarkmasından gecenin gecenin karanlığı bastırıncaya kadar ve sabah ışıkları kümeleşirken namaz kıl. Şafak ışıkları kümeleştiğinde gözle görülür.”
Bu ayet es-salate geçtiği için namazı kıl emriyle birlikte namaz vakti tarifler.
Hud-87: “….تَأْمُرُكَ اَصَلٰوتُكَ…”
“Dediler ki: “Ey Şu’ayb! Atalarımızın kulluk ettiklerini bırakmamızı; mallarımızı istediğimiz gibi kullanmaktan vazgeçmemizi senin dinin mi emrediyor?” Oysaki sen yumuşak huylu, aklı başında bir adamsın.
اَ, soru hemzesidir, الْ (el takısı) değildir. Bu ayette salate, din anlamında kullanılmıştır.
Ahzab-56: “…… النَّبِيِّۜ عَلَى يُصَلُّونَ وَمَلٰٓئِكَتَهُ اللّٰهَ اِنَّ”
“Allah ve melekleri, nebiye destek veriyorlar. Ey iman edenler! Siz de ona destek verin ve tam teslimiyet gösterin.”
Bu ayette yusalli, salattan türemiştir ve destek anlamında kullanılmıştır.
Müminun-2: “صَلَاتِهِمْخَاشِعُونَۙ….”
“Onlar kendi ibadetinde huşu (saygı) içinde olanlardır.”
Bu ayette salate ibadet anlamında kullanılmıştır.
İsra-110: “….. تَجْهَرْبِصَلَاتِكَ …..”
“De ki: “İster Allah diye çağırın ister Rahman diye çağırın. Hangisiyle çağırırsanız çağırın en iyi isimler O’nundur. Salatında (sesini) ne fazla yükselt ne de fazla kıs. Bu ikisi arasında bir yol tut.”
Bu ayette salate, dua anlamında kullanılmıştır.
Merhabalar. İsra-110. ayette salat, dua anlamındadır ve dua ederken ki hitabın ses tonunu belirler olarak anladık. Siz nasıl anladınız sayın adil, çok merak ettim.
Selam 17/110 ayeti salatta sesin kisilmasindan bahsetmez .inceleyin