Kur’anda kalbin; akıl eden, kavrayan, düşünen, muhakeme eden olarak kullanılması her zaman dikkat çektiği kadar eleştirilmiştir.
Çünkü bu görevleri yapan insan fizyolojisinde beyindir.
Allah’ın beyin yerine kalp demesine, hem inanan hem de inkar edenler taraflardan değişik sebepler ve iddialar üretilmiştir.
Mesela o dönem insanlarının beyin hakkında bilgi sahibi olmayışları ve Arapların bu eylemleri kalbin yaptığını sanması, inananlar için sebepken;
Kur’anı Allah’ın değil Muhammed’in yazdırdığına inanan inkarcıların, Muhammed’in beyinin ne olduğunu bile bilmediği için kalp yazdırmıştır, şeklindeki savları ise ellerindeki tek iddialarıdır.
Son zamanlarda bilim insanlarının (ulu’l elbab), kalp üzerindeki çalışmaları başarılı ve çok ilginç bilimsel veriler verirken, aslında neyi araştırıyor olduklarının farkında değillerdir.
Fuad ise bir çok mealde, kalp veya gönül olarak meal edilirken;
Nefs Kur’anda “kimse, kendi, hiç kimse, adam, can, ara(iç)” gibi anlamlarda kullanılmıştır.
Bir kelime Kur’anda farklı anlamlarda kullanılabilir.
Ciddi bir kesim “Kur’anda eş anlam ve eş seslilik yoktur.” iddiasındadır.
Bu iddia sahiplerinin samimi ve doğru olmadıkları; bırakın kelimeleri, bir edatın bile birçok anlam alabilmesini hatta birbirlerinin yerine kullanılmasını görmezden gelmeleriyle sabittir.
Onların bu iddiasını; Allah kelam sıkıntısı mı çekmiş ki? gibi trajikomik bir düşünceyle savunmalarını ise hiç masum bulmuyorum.
Bırakın kelimeleri, edatların diğer anlamlarını yok saymanın Kur’andaki kelimelerin anlamlarını daralttığına, değiştirdiğine yeri geldiğinde ayetlerin doğru anlaşılmasını imkansız hale getirdiğine defalarca kez şahit oldum.
Konumuza dönersek, nefsin birçok anlamda kullanılması, çok önemli bir detay olan nefs, kalp ve fuad ilişkisinin gözden kaçmasına neden olmuştur.
Şimdi bunların sırayla Kur’anda bize nasıl tanıtıldığını bizzat ayetleri inceleyerek görelim.
Kur’andan “NEFS” ile ilgili ayetlere bakalım;
1-Nefs bedene canlılık veren varlıktır;
Nefsin bedenden tamamen ve daimi ayrılmasına “ÖLÜM” denirken,
Nefsin bedenden geçici süreyle ayrılmasına “UYKU” denir.
Ayetlerde vefat ettirilen beden değil nefstir. Nefsi beden olarak anlamak büyük yanılgıya ve ayetleri anlamada zorluğa neden olur.
Nefs, bedenin içinde olan, ondan ayrılabilen, tekrar ona geri dönebilen ve bedene canlılık veren “VARLIKTIR”
Varlıktır çünkü bedenden daha donanımlı, bedene mecbur olmayan, ondan bağımsız ve Allah’ın muhatap aldığıdır.
Beden bu dünyanın olduğu boyutta nefsin kullandığı fakat nefse sınırlar çizen muhteşem bir avatardır.
Konunun uzun olması nedeniyle ilgili çalışmamın linkini aşağıya bırakıyorum;
2-Ölümde ve uykuda, bedenden ayrılan nefstir;
Zümer-42: “Allah, ölümü anında nefisleri vefat ettirir, ölmeyenleri de uykularında. Üzerlerine ölümü hükmettiğini tutar ve diğerlerini belirlenmiş bir süreye kadar gönderir. Bunda düşünen bir halk için alınacak ayetler vardır.”
Enam-93: Allah’a iftira edenden veya kendisine hiçbir şey vah yedilmemişken “Bana da vahyolundu.” diyenden ve “Ben de Allah’ın indirdiği ayetlerin benzerini indireceğim!” diyenden daha zalim kim olabilir ki! Ölümün dalgaları içinde, melekler de ellerini uzatmış, onlara “nefisleriniz çıkarın!” derken o zalimlerin hâlini bir görsen! [*] Allah hakkında gerçek olmayanı söylemeniz ve O’nun ayetlerine karşı kibirlilik taslamış olmanız nedeniyle bugün alçaklık azabı ile cezalandırılacaksınız!
3-Akleden ve duygu sahibi olan nefstir. Bunlar için bedene ihtiyacı yoktur;
Nefs vefat ettikten sonra, dünyanın olduğu boyutta kullandığı bedene ihtiyacı olmayan varlıktır. İlgili ayeti;
Müminun-99-100: “Onlardan birine ölüm geldiği zaman, “Rabbim beni (dünya/hayata) geri döndür.” der.“ Böylelikle terk ettiğim orada (dünyada) salih iş yaparım.” Asla! Şüphesiz bu onun söylediği bir laftır. Onların arkasında diriltilecekleri(ب ع ث) güne kadar bir berzah (engel) vardır.”
Bu ayetler, vefat eden nefsin dirilmeden önceki Allah’a yalvarmasıdır.
Dünyaya geri dönemezler çünkü arkalarında engel (berzah) vardır.
Dirilmemişlerdir, çünkü ayette “diriltilecekleri güne kadar” ifadesi vardır. Yani din gününde yapacağı konuşması hiç değildir.
Bu ayetler nefsin; pişmanlık ve üzüntü gibi duygu sahibi olduğunu, muhakeme ettiğini ve konuşmak için beyine ve bedene ihtiyaç duymadığının ispatıdır.
4-Dünyada imtihan edilen nefstir;
Nefs, kendini fücurdan arındırarak imtihanını ya kazanacak veya kaybedecektir.
Arınacak olan beden değildir. Bedenin arındırılmasıyla kurtuluşu iddia etmek, kelime israfıdır. Aksi takdirde beden temizliği cennet için yeterli olacaktır ki üzerine yazmak bile kelime israfıdır.
Bedenin sadece nefs için bir elbise olduğunu yukarıda belirtmiştim.
Günah işleyen görünürde beden olsa da ona günahı işleten nefstir.
Nasıl ki günah işlemiş kişinin üzerindeki elbisesi günah ile suçlanamazsa, bedeni de günah işlemek ile suçlanamaz.
Şems-7-8-9-10: “And olsun nefse ve onu biçimlendirene, ona (nefse) fücurunu ve takvasını ilham edene, onu (nefsini) arındıran kimse elbette kurtulmuştur. Onu (nefsi) temize çıkaransa hüsrana uğramıştır.”
Bakara-281: “Allah’a onda döndürüleceğiniz, sonra da her nefsin kazandığının verileceği ve onların haksızlığa uğratılmayacağı bir günden sakının!”
Ali İmran-30: “O gün her nefis, hayrdan ve kötülükten ne yaptıysa onu hazır bulur….”
5- Nefsin fücur ve takvası vardır;
Şems-7-8-9-10: “And olsun nefse ve onu biçimlendirene, ona fücurunu ve takvasını ilham edene, onu (nefsini) arındıran kimse elbette kurtulmuştur. Onu (nefsi) temize çıkaransa hüsrana uğramıştır.”
Nefs fücurundan dolayı kötülüğe, takvasından dolayı hayra meyillidir.
Tekrar not etmiş olalım;
Ayetteki nefs, beden değildir. Biçimlendirme kelimesinden dolayı ilkin beden olarak algılansa da, bedenin arındırılmasıyla kurtuluşu iddia edilemez. Aksi takdirde beden temizliği cennet için yeterli olacaktır ki üzerine yazmak bile zaman israfıdır.
6-Günah işler, kötülüğü ister;
Nefs fücurundan dolayı kötülüğe meyilli olduğundan, günah işleyen nefstir.
Nisa-79: “Sana gelen her bir iyilik Allah’tandır. Başına gelen her bir kötülük ise senin nefsindendir….”
Maide-30: “Nefsi ona kardeşini öldürmeye kabul ettirdi ve onu öldürdü…”
Yusuf-53:” Ben nefsimi temize çıkarmam. Rabbimin rahmet ettiği hariç nefs kötülüğe zorlayandır…”
7-Arındırılan nefstir;
Ali İmran-164: “Şüphesiz ki aralarından kendilerine (Allah’ın) ayetlerini tilavet eden, onları arındıran ve kendilerine Kitap ve hikmeti öğreten bir elçi göndermekle Allah müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Onlar daha önce apaçık bir sapkınlık içindeydi.”
Arındırılan elbette bedenleri değildir.
Şems-7-8-9-10: “And olsun nefse ve onu biçimlendirene, ona (nefse) fücurunu ve takvasını ilham edene, onu (nefsini) arındıran kimse elbette kurtulmuştur. Onu (nefsi) temize çıkaransa hüsrana uğramıştır.”
8-İman eden veya kafir olan nefstir;
Tevbe-55: “Onların ne malları ne de çocukları seni imrendirmesin! Şüphesiz ki Allah bunlarla dünya hayatında onlara azap etmeyi ve onların nefislerinin kafir olarak çıkmasını ister.”
Müminun-99-100: “Onlardan birine ölüm geldiği zaman, “Rabbim beni (dünya/hayata) geri döndür.” der.“ Böylelikle terk ettiğim orada (dünyada) salih iş yaparım.” Asla! Şüphesiz bu onun söylediği bir laftır. Onların arkasında diriltilecekleri güne kadar bir berzah (engel) vardır.”
9-Sorgulanan nefstir, cezaya muhataptır;
Bakara-281: “Allah’a onda döndürüleceğiniz, sonra da her nefsin kazandığının verileceği ve onların haksızlığa uğratılmayacağı bir günden sakının!”
Ali İmran-25: “Her nefsin kazandığının verildiği ve zulme uğratılmadığı şüphe olmayan gün için onları topladığımız zaman nasıl olurlar?
İbrahim-51: Allah, her nefsi kazandığı ile cezalandırır. Kuşkusuz Allah, hesabı çabuk görendir.”
10- Nefislerde olanı Allah bilir;
Bakara-284: “Gökte ve yerde olan her şey, Allah’ındır. Nefsinizde olanı açıklasanız da gizleseniz de Allah, sizi onunla hesaba çeker…”
11-Mutmain olan nefstir;
Fecr-27-28-29: “Ey mutmain olan (ط م ن) nefis! Sen razı olan, razı olunan (olarak) Rabbine dön. Kullarımın arasına ve cennetime gir.”
12-Cennete nefs girer.
Fecr-27-28-29: “Ey mutmain olan nefis! Sen razı olan, razı olunan (olarak) Rabbine dön. Kullarımın arasına ve cennetime gir.”
13-Allah’a dönen mutmain olmuş nefstir.
Fecr-27-28-29: “Ey mutmain olan nefis! Sen razı olan, razı olunan (olarak) Rabbine dön. Kullarımın arasına ve cennetime gir.”
Kur’andan “KALP” ile ilgili ayetlere bakalım;
1-Kallbin takvası vardır;
Hac-32: “İşte, kim Allah’ın kaidelerine saygı gösterirse, şüphesiz ki bu kalplerin takvasındandır.”
Hucurat-3: “Şüphesiz ki Allah’ın Elçisinin yanında seslerini kısanlar.. İşte Allah onların kalplerini takva ile imtihan ettiği kişilerdir. Onlar için bağışlanma ve büyük bir ödül vardır.
2-Kalp mutmain olur;
Bakara-260: “….Dedi ki: “Bilakis! Bunu kalbimin mutmain (ط م ن) olması için….”
Ali İmran-126: “Allah bunu size sadece bir müjde olsun ve bununla kalpleriniz mutmain olsun (ط م ن) diye yaptı….”
3- Allah’a dönen selim kalptir;
Şuara-89: “Ancak Allah’a selim bir kalple gelen hariç.”
Saffat-84: “ O, Rabbine selim bir kalp ile geldiği zaman”
4-Kalplerde olanı Allah bilir;
Nisa-63: “Onlar, kalplerindekini Allah’ın bildiği kimselerdir…..”
5-İman eden kalptir;
Mücadele-22: …“Onlar, Allah’ın kalplerine iman yazdığı ve kendilerini, kendinden bir ruh ile desteklediği kimselerdir….”
Hucurat-7: “…Allah, size imanı sevdirdi ve kalplerinizi onunla güzelleştirdi…”
6-Kalp akıl eder ve duygu sahibidir;
Araf-179: “Gerçek şu ki, cin ve insin arasından çoğunu cehenneme savurduk. Ki onların kalpleri vardır onunla kavramazlar, gözleri vardır onunla görmezler, kulakları vardır onunla işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibidirler, hatta daha sapkındırlar. İşte gafil olanlar bunlardır.”
Hac-46: Onlar yeryüzünde hiç gezmezler mi? Akıl edecek kalpleri, işitecek kulakları olurdu. Şurası muhakkak ki yalnız gözler kör olmaz, sudurlar içindeki kalpler de kör olur.”
Ali İmran-151: “… inkar edenlerin kalplerine korku salacağız…”
Tevbe-15: “Kalplerinin öfkesini gidersin….”
7-Kalp imtihan edilir;
Bakara-225: “Allah yeminlerinizdeki boş sözlerle ilgili sizi sorumlu tutmaz. Ancak kalplerinizin kazandıklarından dolayı sorumlu tutar….”
8- Kalp yaptıklarından sorgulanır;
Bakara-225: “Allah yeminlerinizdeki boş sözlerle ilgili sizi sorumlu tutmaz. Ancak kalplerinizin kazandıklarından dolayı sorumlu tutar….”
Nur-37: “…Onlar, kalplerin ve basiretlerin alt üst olacağı günden korkarlar.”
9-Vahiy kalbe inmiştir;
Bakara-97: “Şüphesiz O, Allah’ın izniyle onu(Kur’anı) senin kalbine indirmiştir….”
Şuara-195: “Uyarıcılardan olman için apaçık Arapça bir dille senin kalbine onu(Kur’an) Ruhu’l-emin indirmiştir.”
10-Kalp Allah’ı zikreder;
Rad-28: “Allah’ı zikr ile kalpleri mutmain olanlar, iman eden kimselerdir. İyi bilin ki kalpler, Allah’ın zikri ile mutmain olur”.
11-Kalp günah işler. Çünkü fücuru olmayan günah işleyemez;
Bakara-283: “…Şahitliği gizlemeyin. Kim onu gizlerse şüphesiz onun kalbi günahkardır….”
Ali İmran-7: “…. Kalplerinde eğrilik olanlara gelince, onu(kitap) tevildeki maksat; fitne maksatlı ondan(kitaptan) birbirine benzeştirilenlerin (müteşabih ayetlerin) ardına düşmektir….”
Bakara-10: “Kalplerinde bir hastalık vardır. Allah da onların hastalığını artırmıştır….”
12- Kalpler arındırılır/temizlenir;
Ali İmran-154: “…. Onlar sana açıklamadıkları şeyleri nefislerinde gizliyorlar…. Allah’ın sudurlarınızda olanı sınaması ve kalplerinizdekileri arındırması içindir. Allah, göğüslerin özünü bilir.”
Maide-41: “…..O kimseler ki kalpleri inanmazken ağızlarıyla inandık derler….İşte onlar, Allah’ın kalplerini temizlemek istemediği kimselerdir……”
Kur’anda Kalbin nefs gibi imtihan edilmesine, yaptıklarının karşılığının sorulmasına, akıl etmesine ve düşünmesine, takvasından dolayı iman etmesi fakat fücurundan dolayı inkar etmesine, mutmain olmasına rağmen cennete gitmesinden bahsedilmez.
Yukardaki ayetler kalbin tıpkı nefs gibi kazandıklarından sorumlu olduğunu açıklıyorsa, kalbin de ödül ve cezası ile cennet veya cehenneme gidecek olması söz konusu olmalıdır.
Fakat kalbin ne cennetle ödüllendirileceği ne de cehennem ile cezalandırılacağı açıklanmamıştır.
Bu nedensiz değildir.
Çünkü kalp, nefsin ta kendisidir.
Şimdi de Kur’andan “FUAD” ile ilgili ayetlere bakalım;
Arapçada biyolojik göz ayn (عَيْن), kulak uzun (اُذُن) olmasına rağmen ayetlerde;
- Gözler (عيون) değil ebsaran (اَبْصَارًا) ki biz kolay anlaşılması için “basarlar” diyelim.
- Kulaklar (آذان) değil sem’an (سَمْعًا) kullanılır.
Çünkü bu çoğullar; bedene ait göz ve kulağın çoğullarını değil nefse ait göz ve kulağın çoğuludur.
Bunlar bedenin görme ve işitme eylemleri olarak anlaşılmıştır fakat Allah beden dediğimiz dış elbiseye değil her zaman bedeni kullanan nefse hitap etmiştir.
Secde-9: “Sonra onu düzenledi ve ona rahmetinden ilham verdi(نَفَخَ). Size sem’an, ebsaran ve fuadlar verdi. Ne kadar az şükrediyorsunuz!”
Yukarıdaki ayetten anlıyoruz ki sem’an, ebsaran ve fuadlar nefse sonradan verilmiştir.
Ahkaf-26. ayetin “…Fakat seman, ebsaran ve fuadları onlara yarar sağlamadı. Allah’ın ayetlerini inkar ediyorlardı. Alaya aldıkları o şey kendilerini kuşattı.” açıklamasından da anlıyoruz ki inkar eden fuad değil nefstir.
Nefsin daima kötülüğü istediğini biliyoruz.
Bu iki ayetten anladığımız husus; seman, ebsaran ve fuadların, nefsin fücuru ile mücadelesinde ona destek olarak takvasını artırmak ve iman etmesi için Allah’ın rahmetinden verdikleridir.
Fakat kişi onları değerlendirmemiş ve nefsinin heveslerine ayak uydurmuşsa inkara sürüklenenen nefs olmuştur, fuad değil.
Nefse fücur ve takvasının yüklendiğini ayetlerden biliyoruz. Önce fücura vurgu yapılmasının sebepsiz olmadığı kanaatindeyim.
Fücurdan sonra takvaya dikkat çekmesi ile nefse sonradan yüklenen seman, ebsaran ve fuadlar arasında ise bağ olduğuna inanıyorum.
Özetle; fuad nefsten ayrı ve ona sonradan iman ve takvası için Allah’ın rahmet olarak verdiği donanımlardan birisidir.
Yazıma gelince konu başlıklarıyla ilgili bir çok delil ayet var. Fakat yazım zaten çok uzun olduğundan örnek sayılarını sınırlamayı tercih ettim.
Ayetlere yaslanmayan tüm iddialar, şahısların sadece düşüncesidir. Delil olarak sunduğum ayetlerde hata olduğunu düşünen olursa yine ayetlere dayalı itirazları seve seve dikkate alır ve tekrar değerlendiririm.
Çünkü bahsettiklerimiz Allah kelamıdır.
Aldanmaktan ve aldatmaktan Allah’a sığınırım.