Kur’anın diğer tüm kitapları nesh ettiğini, kitap ehlini Kur’ana imana ve onunla amel etmeye davet ettiğini her söylediğimde kitap ehlinden şiddetli itirazla karşılaştım.
Temel itirazları; Kur’an Tevrat’ı ve İncil’i tasdik etmişken, hatta İncil ve Tevrat ile hüküm vermelerini emretmişken, onların bozulmuş olduğundan bahisle nesh etmeyeceği olmuştur.
Kur’anda şimdiye kadar karşılaştığım en büyük meal hatası ile yüz yüzeyiz.
Ayet metinlerinde; gerçekte tasdik etmekten mi yoksa diğerinin yerine gelmekten mi bahsediyor?
(ص د ق) kök harflerinden oluşan kelimeler kilit öneme sahiptir. 155 ayette bu kökten türeme kelimeler kullanılmıştır. Bizi ilgilendiren kelimelerin anlamlarından başlayalım;
صَدَقَ(sadaka): “Doğruyu/gerçeği söylemek, doğru/gerçek/hak olmak,” temel anlamlarıdır.
صَدَّقَ(saddaka): “Doğrulamak, kabul etmek, yerine getirmek, gerçekleştirmek” anlamına sahiptir.
مُصَدِّقٌ(musaddık): صَدَّقَ(saddaka)‘nın ismi fail yani işleri yapan kişidir. Bu durumda anlamı; “Doğrulayan, kabullenen, yerine getiren, gerçekleştiren” demektir. مُصَدِّقٌ ve مُتَصَدِّقٌ eşanlamlıdır.
Tasdik olarak bilinen ayetlerdeki kilit kelime ise Musaddık kelimesidir. Bu kelimeyi dikkatle incelememiz ve anlamamız elzemdir.
مُصَدِّقٌ(musaddıkun) kelimesi bir şeyi “doğru olarak görme” manasında kullanılacaksa ya arkasından بِ edatı gelir ya da hiç bir edat gelmez. Eğer bu kelime “yerine getirme” manasında kullanılacaksa arkasından ﻻم ilgeci yani لِ harfi cerri gelir.
Özetleyelim;
- مُصَدِّقٌ(musaddık): Musaddık, kendisinden sonra hiç bir edat almazsa; “Doğrulayan, kabul eden, yerine getiren, gerçekleştiren” anlamı kazanır.
- مُصَدِّقٌ بِ(musaddık bi): Musaddık, kendisinden sonra (بِ) harfi cerrini alırsa; “Doğrulayan” anlamı kazanır.
- مُصَدِّقٌ لِ(musaddık li): Musaddık, kendisinden sonra (لِ) harfi cerri alırsa; ismi meful olan “Yerine getirilen/gelen” anlamı kazanır. Konuya vakıf olanlardan gelecek ilk itiraz; bu kelime ismi faildir ve anlamının “Yerine getiren” olması gerektiğidir. Bu haklı bir itirazdır. Ama itiraz edenlerin gözden kaçırdığı şey Arapçada;
a) İsmi fail(işi yapan) ile ismi mefulun(işten etkilenen) birbiri yerine,
b) Masdarların, ismi fail(işi yapan) yerine kullanılabildiğidir.
Türkçe örnek vermem anlamayı kolaylaştıracaktır. Örneğin saklayan(ismi fail) ile saklanan(ismi meful) cümle içinde birbiri yerine kullanılır.
Elbette bu çok önemli bir bilgidir ve delillerim mevcuttur. Bu kurallardan bahseden kişiler arasında ünlü nahivcilerden El-Muberred ve es-Seâlibî ve İbn Faris bulunur. İbn Farisinin verdiği bazı örnekler Kur’andandır.
Gördüğünüz örnekler arasında Hud-43, Tarık-6, Meryem-61, Karia-7. ayetler bulunmaktadır.
Örneğin Hud-43. ayette; “Allah’ın rahmet edeceği kimselerden başka Allah’ın emrinden bugün korunacak yoktur.” kısmında; ilgili kelime anlam bütünlüğü açısından korunacak (ismi meful) olması gerekirken, koruyan(ismi fail) kullanılmıştır.
Aradaki farkı görüp, bu bilgiyi çevirisine yansıtmayan mealciler; metinde yazan kelimeyi aynen yani koruyan(ismi fail) anlamını tercih etmişlerdir. Bu durumda anlam “Allah’ın rahmet edeceği kimselerden başka Allah’ın emrinden bugün koruyan yoktur.” olur. Bu, metni birebir çeviri hata değildir fakat anlam bütünlüğünün oluşması için ,”illa” istisna edatı ile örtüşen ismi fail ile ismi mefulun yer değiştirmesi gramerde yer alan bir esnekliktir.
Bu farklılık, Arapça dilinin bilinen kalıplarına aykırı kurallarından birisidir. Neden böyle bir kural diyecek olursanız nahivcilerin cevabı; dili böyle de kullanmışlar iken benim cevabım; tasdik ayetleri olarak bilinen ayetlerin izahına gramer desteği olmasıdır, olur.
Tüm bu bilgilerden sonra yazıma dönersek; “yerine getiren” anlamına sahip ismi faili kullanarak, yerine getirilen/gelen anlamına sahip ismi mefulun anlamının verilmesi doğrudur.
Ve aşağıda göreceğiniz üzere tasdik ayetleri olarak bilinen ayetlere baktığımızda musaddıkan kelimesinden sonra ل(li) harfi cerrinin gelip-gelmediğine hiç dikkat edilmemiştir.
Tasdik ayetlerinde kilit rol alan musaddık kelimesinden sonra ل(li) edatının olup-olmamasına bakılmaksızın yapılmış tüm tefsir ve mealler son derece önemli meal hatalarına, bu hatalar da kitap ehlinin peşi-sıra birçok sorusuna neden olmuştur.
Aslında tasdik ayetleri olarak bildiğimiz bu ayetlerde; sonraki gelenin öncekini tasdik ettiği değil, sonraki gelenin öncekinin yerine geldiğinden bahsedilmektedir.
Birçok ayette kendisini veya benzerini göreceğiniz metnin nasıl yanlış meal edildiğine bakalım;
Örneğin; “مُصَدِّقًا لِمَا مَعَكُمْ”= “yanınızda olanı tasdikleyen” olarak meal edilmiştir.
مُصَدِّقًا(musaddıkan) kelimesinin doğrulayan anlamı kazanması için devamında ya (بِ) alması veya hiçbir edat almaması gerekir.
Büyük hata لِمَا(lima) edatında yapılmıştır.
Bu edatın içinde hem harfi cer hem de ilgi zamiri vardır.
لِمَا edatının içinde yer olan لِ(li), musaddıkan’a ait harfi cerdir.
Musaddıkan ismi, لِ(li) harfi cerrini alınca anlamı değişir ve yukarıda yaptığım izahtan dolayı “yerine geririlen/gelen” anlamına sahip olur.
Fakat لِ(li) harfi cerri, مَا ilgi zamiri ile birleşince, musaddıkan sanki hiç edat almamış gibi değerlendirilip hatalı olarak tasdik eden(doğrulayan) olarak meal edilmiştir.
“مُصَدِّقًا لِمَا مَعَكُمْ”= “yanınızdakinin yerine geririlen/gelen” olur.
Şimdi önce yanlış sonra doğru meal edilmiş ayetleri inceleyelim. Kaldı ki içlerinde kitap ehlinin itiraz olarak kullandığı ayetler de yer almaktadır:
Bakara-41: “Elinizdeki Tevrat’ı tasdik edici olarak indirdiğimize (Kur’an’a) iman edin. Onu inkâr edenlerin ilki olmayın. Âyetlerimi az bir karşılığa değişmeyin ve bana karşı gelmekten sakının.”(Diyanet)
Bakara-41: “…..مُصَدِّقًا لِمَا مَعَكُمْ…..” (yanınızdakinin yerine gelen)
Bakara-41: “Ve yanınızdakinin yerine gelen indirdiğime iman edin! Sakın onu inkar edenin ilki olmayın! Ayetlerimi az bir değer karşılığında satmayın. Ve benden sakının”
Bakara-89: “Kendilerine ellerindekini (Tevrat’ı) tasdik eden bir kitap (Kur’an) gelince onu inkâr ettiler…..” (Diyanet)
Bakara-89: “……مُصَدِّقٌ لِمَا مَعَهُمْۙ…..” (yanlarındakinin yerine gelen)
Bakara-89: “Onlara yanlarındakinin yerine gelen Allah katından bir kitap geldiğinde onu inkar ettiler….”
Bakara-91: “…Hâlbuki o, ellerinde bulunanı (Tevrat’ı) tasdik eden hak bir kitaptır….” (Diyanet)
Bakara-91: “…. مُصَدِّقًا لِمَا مَعَهُمْۜ….” (yanlarındakinin yerine gelen)
Bakara-91: “…..O, yanlarındakinin yerine gelen haktır….”
Bakara-97: “De ki: “Her kim Cebrail’e düşman ise, bilsin ki o, Allah’ın izni ile Kur’an’ı; önceki kitapları doğrulayıcı, mü’minler için de bir hidayet rehberi ve müjde verici olarak senin kalbine indirmiştir.”
Bakara-97: “…..مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ….” (elinin altındakinin yerine geleni)
Bakara-97: “De ki: “Kim Cebrail’e düşmansa O, Allah’ın izniyle elinin altındakinin yerine geleni müminler için bir rehber ve müjde olarak senin kalbine indirmiştir.”
Bakara-101: “Onlara, Allah katından ellerinde bulunan Kitab’ı (Tevrat’ı) doğrulayıcı bir peygamber gelince, kendilerine kitap verilenlerden bir kısmı, sanki bilmiyorlarmış gibi Allah’ın Kitab’ını (Tevrat’ı) arkalarına attılar.” (Diyanet)
Bakara-101: ” ….مُصَدِّقٌ لِمَا مَعَهُمْ….” (yanlarındakinin yerine gelen)
Bakara-101: “Onlara yanlarındakinin yerine gelen Allah katından bir elçi(kitap) geldiğinde, kitap verilenlerden bir grup sanki bilmiyorlar gibi Allah’ın kitabını sırtlarının ardına attı.”
Not: Bakara-89 ve Bakara-101. ayetlerin girişi birebir aynıdır ve 2 ayette kitaptan bahseder. Mukayeseden rasul=kitap olduğunu anlarız.
Ali İmran-3: “O, sana Kitab’ı hak ve kendisinden öncekileri doğrulayıcı olarak indirdi….”(Diyanet)
Ali İmran-3: “….مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ….” (elinin altındakinin yerine gelen)
Ali İmran-3: “ Elinin altındakinin yerine gelen Kitabı sana hak olarak indirdi….”
Ali İmran-50: “Benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı olarak ve size haram kılınan bazı şeyleri helâl kılmak için gönderildim….”
Ali İmran-50: “…..مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيَّ مِنَ التَّوْرٰيةِ….” (ellimdekinin yerine gelen)
Ali İmran-50: “Size haram olan bazı şeyleri helal kılmak için Tevrattan elimdekinin yerine gelen Rabbinizden bir delil getirdim…”
Ali İmran-81: “Hani, Allah peygamberlerden, “Andolsun, size vereceğim her kitap ve hikmetten sonra, elinizdekini doğrulayan bir peygamber geldiğinde, ona mutlaka iman edeceksiniz ve ona mutlaka yardım edeceksiniz” diye söz almış….”
Ali İmran-81: “…. مُصَدِّقٌ لِمَا مَعَكُمْ….” (Yanınızdakinin yerine gelen)
Ali İmran-81: “Size kitap ve hikmet verdiğimde sonra yanınızdakinin yerine gelen bir rasul(kitap) geldiğinde, ona inanacak ve yardım edeceksiniz…..”
Ayette geçen rasul=kitaptır, Allah rasulu nebi değil. Kitap olduğuna dair 2 delilimiz var.
İlki; 81. ayetten 85. ayete kadar indirilmiş kitaplardan bahseder. Yani ayetlerin konusu kitaplardır. Peki kitap=rasul eşitliğinin Kur’andan delili nedir diyecek olursanız;
2 ayetin de konusu kitaptır. Gördüğünüz üzere; hem konularının hem de giriş cümlelerinin birebir aynı olmasıyla kitap=rasul eşitliğini rahatlıkla anlayabilirim.
Ayrıca rasul; Arapçada hem elçi hem de elçinin getirip-götürdüğü mesaj demektir. Kitapta; Allah’ın mesajlarıdır.
Bu ayetler, rasulun eş sesli bir kelime olduğunu, yerine göre anlamının farklılaştığını gösteren önemli ayetlerdendir.
İşte Kur’an; böyle özel kelimelerin doğru bilinmesi için anlamlarını, sadece insanların sözlüklerine bırakmamış böyle eşleştirmeler yaparak Kur’an sözlüğü gibi vazife yapmıştır. Bunun ayrıca bir çok örneği mevcuttur.
Diğeri; 81. ayetteki rasullere iman ve yardım sözü Kur’an şeriatinin emri değildir. Ayette Allah’ın, dünya yaşamı başlamadan önce nefsler aleminde yarattığı tüm insanlardan aldığı sözden bahsederek hatırlatmasıdır. Ayrıca Allah dünya yaşantılarında verdiği bu sözden dönenler olacağını ve de onların fasık olduğunu devamı olan 82. ayette bildirilmektedir.
Kitap olan rasul; Kur’anda ismi anılmayanlarla birlikte Tevrat, İncil ve Kur’andır. Yani bu sözün muhatapları, sadece Kur’ana iman edenler değil insanlık tarihiyle başlayan kitap indirilen ve kitaptan haberi olan her bir insandır.
Dolayısıyla 81. ayette kitaptan bahsederken; bu ayet Reşat Halifenin Allah rasulluğune işaret ediyor demek, Kur’anı bütüncül okumamanın önemli bir sapmasıdır. Ve hala ısrarla hatalı olan 19 sistemine inanmak, Müddesir-30. ayet gereği kafirler için bir imtihandan başka bir şey değildir.
Nisa-47: “…..yanınızda bulunanı (Tevrat’ı) doğrulayıcı olarak indirdiğimiz bu kitaba (Kur’an’a) iman edin….” (Diyanet)
Nisa-47: “…..مُصَدِّقًا لِمَا مَعَكُمْ….” (yanınızdakinin yerine gelen)
Nisa-47: “…..yanınızdakinin yerine gelen indirdiğimize iman edin…”
Maide-46: “O peygamberlerin izleri üzere Meryem oğlu İsa’yı, önündeki Tevrat’ı doğrulayıcı olarak gönderdik. Ona, içerisinde hidayet ve nur bulunan, önündeki Tevrat’ı doğrulayan, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için doğru yola iletici ve bir öğüt olarak İncil’i verdik.”(Diyanet)
Maide-46: “…..مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنَ التَّوْرٰيةِ…..” (Tevrattan elinin altındakinin yerine gelen)
Maide-46: “Onların ardından Tevrattan elinin altındakinin yerine gelen ve içinde nur ile hidayet olan İncili kendisine verdiğimiz Meryem oğlu İsa’yı gönderdik. Tevrattan elinin altındakinin yerine gelen(İncil) müttakiler için hidayet ve öğüttür.”
Maide-48: “(Ey Muhammed!) Sana da o Kitab’ı (Kur’an’ı) hak, önündeki kitapları doğrulayıcı, onları gözetici olarak indirdik…..”
Maide-48: “…..مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنَ الْكِتَابِ….” (Kitaptan elinin altındakinin yerine gelen)
Maide-48: “Biz sana Kitaptan elinin altındakinin yerine gelen, onu koruyan ve denetleyen (müheymin) Kitabı hak ile indirdik…”
Not: مُهَيْمِنٌ: İnsanların işlerini kontrol eden ve denetleyen anlamındadır.
Fatır-31: “(Ey Muhammed!) Sana vahyettiğimiz kitap (Kur’an), kendinden öncekini tasdik eden hak kitaptır….” (Diyanet)
Fatır-31: “…..مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِۜ….” (elinin altındakinin yerine gelen)
Fatır-31: “Kitaptan sana vahyettiğimiz. O elinin altındakinin yerine gelen gerçektir…”
Ahkaf-30: “Dediler ki: “Ey kavmimiz! Şüphesiz biz, Mûsâ’dan sonra indirilen, kendinden önceki kitapları doğrulayan, gerçeğe ve doğru yola ileten bir kitap dinledik.” (Diyanet)
Ahkaf-30: “….. مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ….” (elinin altındakinin yerine gelen)
Ahkaf-30: “Ey kavminiz, Musa’dan sonra indirilen, elinin altındakinin yerine gelen, gerçeğe ve doğru yöne götüren bir kitap dinledik.” dediler.”
Saff-6: “Hani, Meryem oğlu İsa, “Ey İsrailoğulları! Şüphesiz ben, Allah’ın size, benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek, Ahmed adında bir peygamberi müjdeleyici (olarak gönderdiği) peygamberiyim” demişti…”
Saff-6: “…..مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيَّ مِنَ التَّوْرٰيةِ….” (Tevrattan elimdekinin yerine gelen)
Saff-6: “Meryem oğlu İsa “Ey İsrailoğulları. Ben, size benden sonra ismi ahmed olan gelecek elçiyi ve Tevrattan elimdekinin yerine geleni müjdeleyen Allah’ın elçisiyim.” dedi…..”
Şimdi ise مُصَدِّقٌ (musaddık)‘ın kendisinden sonra (بِ) harfi cerrini alarak “Doğrulayan” anlamı kazandığı ayete bakalım;
Ali İmran-39: “…..melekler ona, “Allah sana, kendisinden gelen bir kelimeyi (İsa’yı) doğrulayıcı, efendi, nefsine hâkim ve salihlerden bir peygamber olarak Yahya’yı müjdeler” diye seslendiler.” (Diyanet)
Ali İmran-39: “…. مُصَدِّقًا بِكَلِمَةٍ مِنَ اللّٰهِ…” (Allah’ın hükmünü doğrulayan)
Ali İmran-39: “…”Doğrusu Allah, Allah’ın hükmünü doğrulayan, nefsine hakim, saygın ve salihlerden bir nebi olan Yahya’yı müjdeler”.
مُصَدَّقٌ (musaddak) ile مُصَدِّقٌ (musaddık) kelimeleri arasındaki tek fark hareke farkıdır. Aralarındaki hareke farkından dolayı anlam farklılaşmaktadır.
Kelimenin “musaddık” olarak okunmasının kıraat farkı olduğuna inanmaktayım. Çünkü tasdik ayetleri olarak bilinen ayetlerde aslında tasdik etmekten değil, birbiri yerine gelmekten bahsetmektedir. O halde burada “musaddak” kullanılmış olmalıdır.
مُصَدَّقٌ (musaddak): “Güvenilir”
Ahkaf-12: “Bundan önce bir rehber ve bir rahmet olarak Mûsâ’nın kitabı da vardı. Bu ise, onu doğrulayan ve zulmedenleri uyarmak, iyilik yapanlara müjde olmak üzere Arap diliyle indirilmiş bir kitaptır.” (Diyanet)
Ahkaf-12: “… مُصَدِّقٌ لِسَانًا…” (güvenilir)
Ahkaf-12: “Ondan önce Musa’nın kitabı rahmet ve önderdi. Ve bu, zalimleri uyarmak için ve güzel davrananlara müjde olarak Arapça lisanıyla güvenilir bir kitaptır.”
مُصَدِّقٌ(musaddıkan), kendisinden sonra (لِ) harfi cerri alırsa; “Yerine gelen, yerine getirilen” anlamı kazanır demiştik.
Enam-92. ayete baktığımızda bir istisna görmekteyiz. مُصَدِّقٌ(musaddık) kendisinden sonra الَّذ۪ي(ellezi) almıştır. Anlamı yine “Yerine gelen, yerine getirilen” iken bu durum nasıl izah edilir?
Aslında izahı çok kolaydır. Çünkü الَّذ۪ي(ellezi)nin içinde olması gerektiği gibi hem (لِ) hem de ilgi zamiri vardır. Fakat ikisini ayrı ayrı görebilmek için önemli bir detaya bakmak zorundayız.
O detay الَّذ۪ي(ellezi)‘nin 6 farklı yazılışının söz konusu olmasıdır.. Bunlar;
Dikkatinizi sonuncu yazılışa çekmek isterim. Normalde الَّذ۪ي(ellezi)‘nin başında الْ takısı vardır. Doğal olarak neyin başına gelirlerse, onu da marife yaparlar.
Bu takı düştüğünde geride (لِ) harfi cerri ve (ذي) kalır. Ve bakın ki (ذي) ilgi zamiridir. İlgili ayete bakalım;
Enam-92: “İşte bu (Kur’an) da, bereket kaynağı, kendinden öncekileri (ilâhî kitapları) tasdik eden…” (Diyanet)
الَّذ۪ي=لَذيْ olduğunu bilerek;
Enam-92: “….مُصَدِّقُ لَذيْ بَيْنَ يَدَيْهِ….” (elindekinin yerine gelen)
Enam-92: “Bu elindekinin yerine gelen indirdiğimiz mübarek bir kitaptır….”
Biz buradaki yaklaşımımızla, önceki kitapların içerisinde tahribe uğramamış ayetleri inkar etmiyoruz.
Son kitap Kur’anın müheymin olarak; önceki kitapların tahrif veya tahribata uğramış ayetlerini doğruları ile revize eden ve o kitapların yerine geldiğini vurgulamak istiyoruz.
3-81. ayette kitap=rasul dememin sebebi de izah ettim sayın yunus. Kaldı ki rasul kelimesinin Arapça anlamı da kitap demeye izin verir.
“3:81in her insandan alınan bir söz olduğu iddianız vardı.” demişsiniz. Kastettiğim söz aşağıdadır ve 3:81. ayette bu söze atıf yapılmıştır.
Araf-172-173: “Kıyamet günü “Biz bundan gafildik” demeyesiniz veya “Biz, bizden önce şirk koşan babalarımızın ardından gelen bir nesiliz, batılla amel edenlerin yaptıkları yüzünden bizi mi yok edeceksin?” demeyesiniz diye Rabbin, her ademoğlunun sırtlarından soylarını çıkardı ve onları kendilerine şahit tuttu. Ben sizin Rabbiniz değil miyim? dedi. “Evet, Rabbimizsin, tanıklık ediyoruz.” dediler.”
Dolayısıyla “dünya üzerinde hangi veya kaç insana kitap ve hikmet verildi ve yine o insanın ömrü içerisinde onun yerine geçecek kitap (resul) gönderildi?” sorunuz hatalıdır. Çünkü her bir insan bu sözü, henüz dünyaya doğmadan önce birçok insanın “kalu bela” olarak bildiği nefsler aleminde verdiği sözdür.
Yani, “kaç insan iki kitabın inişini ömrü içerisinde görebilir?” sorunuz gibi hiç kimse ömründe 2 kitabı görmek zorunda değil kimse. Her bir insan sadece verdiği o ağır sözü tutmakla sorumlu.
3:81de hemen yanda kitap yazıyor resule de kitap demişsiniz ilginç. ayrıca 3:81in her insandan alınan bir söz olduğu iddianız vardı. dünya üzerinde hangi veya kaç insana kitap ve hikmet verildi ve yine o insanın ömrü içerisinde onun yerine geçecek kitap (resul) gönderildi? bozulduğunu iddia ettiğiniz şeye Allahın verdiği kitap ve hikmet demeden böyle bir meal vermek mantıklı değil. ayrıca dediğim gibi kaç insan iki kitabın inişini ömrü içerisinde görebilir?