İMAN-İSLAM ve MÜMİN-MÜSLÜMAN(=MÜSLİM) İLİŞKİSİ

Kur’an göre; “MÜMİN” ve “MÜSLÜMAN” arasında fark olduğu gibi “İMAN” ile “İSLAM” arasında da fark vardır.

Terim olarak kelimelerin farklılığı, anlamın da farklılığına işaret eder. En çok yapılan hata; ince nüanslarla birbirinden ayrılan kelimelerin eş anlamlıymış gibi kullanılmalarıdır.

Öncelikle “İMAN” VE “İSLAM” terimlerini inceleyelim. Aslında bu iki terim birbirinden farklı ve kopuk değil birbirini tamamlayan ve bütünleyen kavramlardır.

İslam;  Teslim olmak, boyun eğmek, kurtuluş ve barış anlamlarına sahiptir. Dini anlamda Rabbe teslim olmayı ifade eder.

İman; emniyet, güvenmek, güvence manasındadır. Dini anlamda, Rabbe güvenmeyi ifade eder.

Ancak Rabbi, hakkında bilgi sahibi olduğunuz kadar tanır, tanıdığınız kadar güvenirsiniz. Güvendiğinizde şüphelerden arınır, şüphe ile yalpalanmazsınız.

İman; ateist bir arkadaşın ifade ettiği gibi şüphe üzerine değil, şüphesizlik üzerine inşa edilir.

Rab hakkındaki bilgiye, hem Kur’an hem de ilimler yoluyla ulaşabilirsiniz.

Yalnız sahip olmanız gereken tek şey, bilgiye ulaşmak konusunda ısrarcı olmaktır. Bundan kastettiğim şey; Kur’an dışı kaynakları referans kabul ettiğinizde karşılaştığınız kirletilmiş bilginin temiz halini arama ve bulma ısrarıdır.

Aksi takdirde sahip olacağınız bilgi, ya teslimiyete gebedir ya da inkara.

Eğer bilginiz, islam olup iman etmenize neden olmuyorsa o bilginin sizi neye dönüştürdüğüne ayetten cevap bulalım;

62-Cuma-5: “Kendilerine Tevrat’ı taşıma sorumluluğu verilip de onu taşımayanların durumu, kitaplar taşıyan eşeğin durumu gibidir. Allah’ın ayetlerini yalanlayan kavmin durumu ne kötüdür. Allah, zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.”

Yukarıdaki ayet müthiş bir mecaz içerir. Ayette bahsedilen yalanlamanın yapılış şekli nasıldır peki! Dil ile olmadığı muhakkak çünkü buna dair işaret yoktur. O halde eylemleriyle olduğu, doğru cevaptır.  Onların Tevrat’ı biliyor olmalarına rağmen yaşamlarına dahil etmemelerini, eşek ile örneklendiriyor Rab.

Eşeğin bilgi dolu kitapları taşıdığı mecazı ile sahip olduğu bilgiyi yaşamlarında pratik etmeden taşıyan insanların durumu arasında fark görmüyor.

Bu nedenle Kur’anda 80 küsur yerde iman ve salih amel birlikte anılır. Yani bilen, iman eden ve islam olan kişinin içindekini dışına sızdırması, sızdırmadığı takdirde kıyamet günü kendisine bir fayda vermeyeceği vurgulanır. İşte ayeti;

6-Enam-158: “…Rabbinin bazı ayetlerinin ortaya çıkacağı gün iman etmenin, daha önce inanmamış yahut inandığı halde bir hayır yapmamış olan kimseye hiçbir yararı olmayacaktır…”

Bir diğer grup; bilgi sahibi olmadan islam olmuş, sadece Allah’ın tek ilah olduğuna inananlardır ki, anne-babanın dinine islam olurlar. Mahalle baskısı ile karşılaşmak en büyük endişeleridir. Öyle ki dininin hiçbir gereğini yapma gereği de hissetmezler.

Fakat en tehlikeli grup; kasıtlı bozgunculuk yapmak ve fitne çıkarmak için, iman etmiş gibi müslüman görünen münafıklar grubudur.

Burada kastedilenler Hucurat-14. ayette iman etmedikleri halde otoriteye islam olarak otoriteden faydalanma amacı güden Arabiler değildir. Ve işte Rab katında münafığın değeri;

63-Münafıkun-4: “Onları  gördüğün zaman görünüşleri hoşuna gider ve konuşurlarsa sözlerini dinlersin. Sanki onlar elbise giydirilmiş kütükler gibidirler.  Her bağırtıyı kendi aleyhlerine sanırlar. Onlar düşmandır, onlardan sakınınız…..”

İman ile islam; yani güvenmek ile teslim olmak birbirinden farklıdır ve eş anlamlı da değildir.

İman, olmaksa; islam, görünmedir diye örneklendirebiliriz.

Anlamlı ve doğru olan; olmak ve görünmek kavramlarını karşı karşıya getirmemektir.

Normal akışta; görünmek, olmanın devamıdır.

Örneğin nesne varsa aynada görüntü vardır ve bu sıralama aslında doğrudur. Kişinin kendinde olanı dışına yansıtması normal ve beklenendir. Bu beklenti ferdi anlamda mümkün iken  insanlığın istisnasız tümü için ideal ama sadece bir ütopyadır. Eğer söz konusu ütopya her insan için mutlak geçerli olsaydı; iman-islam ve mümin-müslüman ayrımına gerek kalmazdı.

Yanlış olan; olmadan görünmektir.

Dünya yaşamı insanlar için imtihan zeminiyken, insan müthişi bir keşifte bulunarak kendinde olmayanı göstermenin kazandırdığı avantajları ve fırsatları değerlendirdi.

İçinde zift taşırken dışına bal sızdırmayı veya içindeki balı sızdırmadan saklamayı öğrenmesi; hem kendiyle hem de birlikte yaşadığı ve ilişki kurduğu diğer insanlarla gerçek ve sanal iki farklı yaşama sahip olmasına neden oldu.

Bu yaşamlar insana farklı olasılıklar sunarken, bu olasılıklar arasında istediği kadar seçim yapma özgürlüğü de verildi.

Farklı yaşamlar ve bu yaşamların yapıcı ve yıkıcı etkileri elbette farklı kelimelerle tanımlanmalıydı ve de tanımlandı. Aşağıda detaylı şekilde incelemeye çalışacağız ama olmak ve görünmek konusuna geri dönüş yapalım ve;

Eğer ikisinden birini tercih etmek durumunda kalsaydım inancım; olmayı, görünmeye tercih etmek yönünde olurdu. Akılda daha kalıcı bir ifadeyle şöyle de özetleyebiliriz;

Olmak isteyen, halının altını süpürür.

Görünmek isteyen, halının altına süpürür.

Farkı daha net görebilmek için “Normal akışta; görünmek, olmanın devamıdır.” gerçeğini de hatırlayarak, iman ile islam arasındaki ilişkiyi gruplayalım;

İMAN (=Güvenmek) İSLAM (=Teslim olmak)
Toprağın altındaki kısımdır. Saklıdır. Toprağın üstündeki kısımdır. Açıktır.
Allah’ın kişide gördüğü dindarlıktır. İnsanların kişide gördüğü dindarlıktır.
İnsanın içindeki islamdır (teslimiyettir). İnsanın dışına sızan imandır(güvenmek).
İslamın görünmeyen tarafıdır. İmanın, görünen tarafıdır.
Allah’a yansıttığımız haldir. İnsanlara yansıttığımız haldir.
Olmaktır. Görünmektir.
Allah’a ve Rasule severek ve isteyerek itaat etmektir. Farklı otoritelere, mecburen itaatte olasıdır. (49-14)
Şirksiz ise kurtuluştur. İmansız islam ise münafıklık potansiyeli taşır.
Kalbe girdiğinde, Rabbin kabul etiğidir. İmansız islam, Rabbin kabul etmediğidir.
Dinin ruhu yani görünmeyen kısmıdır. Dinin bedeni yani görünen kısmıdır.
Bilgi ve bilmek artırır. Bilgi ve bilmek kolaylaştırır.
Ayetler okunduğunda kalbi titreyendir.
İman edene mümin (güvenen) denir. İslam olana müslüman (teslim olan) denir.

 

Kişi Allah’a ve Rasule severek ve isteyerek ve şirksiz itaat etmişse iman etmiş ve bu iman kalbine girmiştir. Olağan akışta kişi ayrıca Allah’a islam (teslim) olmuştur.

Tipik bir örnektir. Fakat kişinin iman ettim sözü sadece dilinde söz olarak kalmışsa; kişinin imanı olmadan da islam olabilir.

Diğer insanlar, o kişinin kime veya neye islam olduğunu da anlamayabilir. Ayetle açıklayalım;

49-Hucurat-14: ” Göçebe Araplar, “İman ettik (mümin olduk).” dediler. De ki: “İman etmediniz (mümin olmadınız), fakat islam olduk (teslim olduk), deyin. Henüz iman kalbinize girmedi. Ve eğer Allah’a ve Rasulune itaat ederseniz, O amellerinizden hiçbir şeyi eksiltmez.” Şüphesiz Allah, Çok Bağışlayıcıdır, Rahmeti Kesintisizdir.”

Bu ayet, ayrıca imanın kalpte olduğunu kişinin kalbinde imanı olup-olmadığını ise sadece Rabbin bilebileceğini açıklar. O halde kişilerin imanını sorgulamak ve eleştirmek kimsenin hakkı ve vazifesi değildir. Bunu yapmak sadece zanna dayalı olasılıktan bahsetmektir ki büyük yanılgıdır. 

Sonraki ayette Rab, mümini tanımlayıp bu tanıma göre onların neden iman etmediklerini açıklar.

49-Hucurat-15:Müminler şüphesiz, Allah’a ve elçisine inanan, sonra şüphe etmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad eden kimselerdir. İşte onlar doğru olanlardır.”

Allah’ın, kalbe girmemiş fakat sadece dilde kalmış iman sözüne karşılık iman etmekten değil, teslim olmak anlamında islam olduk demelerini istemesi gözden kaçmaması gereken bir detaydır.

Ayetin devamında Allah onlar için; eğer ki Allah’a ve rasule itaat ederlerse amellerinin hiç eksilmeyeceğini ve ziyan edilmeyeceğini açıklar.

Peki Allah’a ve rasulune kalben iman etmemiş kişi, Allah’a ve rasulune hangi konuda ve neden itaat eder sorusu, gerekli ve yerinde bir sorudur. Cevabını Fetih suresinde arayıp bulacağız.

48-Fetih-16: “Arabilerden geri kalanlara de ki, “Siz yakında çok güçlü bir topluluğa karşı çağrılacaksınız. Onlar teslim olana kadar onlarla savaşacaksınız. Eğer itaat ederseniz ALLAH size güzel bir mükafaat verir. Ve eğer daha önce döndüğünüz gibi dönersiniz acıklı bir azap ile sizi cezalandırır.”

Ayete göre Arabiler güçlü bir kavimle savaşma konusunda itaate davet edilir, imani bir meseleye değil. Ve bu savaşma konusunda itaat ederlerse Allah’ın rahmeti derya denizdir,  belki  başka mükafaatlar da dahil olmak üzere ama en az bir konuda, yani savaş sonrası alacakları ganimetler hususunda garanti vaadedilir. 

Ve yine bedevi Arapların islam olmalarını, imanlarının gereği olarak ve isteyerek değil  ama  oluşan yeni güç ve otoriteye mecburen teslim olmak olduğunu anlıyoruz.

Bu ayet aslında, iman-islam arasındaki farkı çok net vurgulayan bir ayettir.

2-Bakara-131: “Rabbi ona “Teslim ol” dediğinde, “Alemlerin Rabbine teslim oldum” demişti.”

Giriş kısmında yaptığımız izahı tekrar hatırlamakta fayda olacağına inanıyorum. Yukardaki ayartin de izahıyla eğer Allah ve rasulune iman kalbe girmişse devamında, Allah’a islam (teslimiyet) gelir ki bu durumda iki terim birbirinden farklı ve kopuk değil birbirini tamamlayan ve bütünleyen kavramlar olur. 

Yani iman islamın öncesi, islam imanın sonrasıdır.

Şimdi iman ve islam kelimeleri ışığında “MÜMİN” ve “MÜSLÜMAN” arasında farkı anlamaya çalışalım.

Tıpkı iman ve islam gibi mümin ve müslüman kavramları da birbirinden farklı ve kopuk değil birbirini tamamlayan ve bütünleyen kavramlardır.

Mümin; iman eden yani güvenendir. Dini terim olarak; Allah’a mecburen değil severek islam olandır.

Müslüman; Farsça bir kelime olup Arapça müslim kelimesinin çoğuludur. İslam olan yani teslim olan, direnmeyen anlamlarına gelir. Müslüman olmak için önce inanmak gerekir ve inandıklarını yaşamında somutlaştırarak yaşayandır. 

Özetlersek;

Kişi Allah’a ve Rasule severek ve isteyerek itaat etmişse iman etmiş ve bu iman kalbine girmiştir. Kişi Allah’a islam olmuş, Allah ve rasule iman etmişse mümindir.  Sahip olduğu imanının gereklerini yaşamında somutlaştırdığı için ayrıca müslümandır. Rabbin olmasını istediği hal de bu haldir.

Müminlik Rabbin gördüğü; müslümanlık ise diğer insanların kişide gördüğü, daha çok topluma yönelik ve sosyal bir olgudur. Örneğin;

51-Zariyat-35-36: “Orada bulunan müminleri çıkardık. Zaten orada bir ev halkından başka müslüman (müslim) bulamadık.”

Yukardaki ayetler helak öncesi bir sahneden bahseder. Müminleri çıkardık derken sayıları birden fazladır ve kalben severek ve isteyerek iman etmiş olduklarını vurgular.

Fakat onlar sadece bir müslüman ailedir derken; toplumun negatif baskılarına rağmen imanlarının gereğini yani ibadetlerini yapıp müslimce (müslümanca) yaşayarak diğerlerinden gözle görülür şekilde  fark edildiklerini ve bu yüzden düşmanlarının çok olduğunu açıklar.

Kişinin iman sözü, sadece dilinde söz olarak kalmışsa; kişi mümin değildir. Kişiye veya güce islam olmuş, boyun eğmiştir. Çıkar ilişkisi mevcuttur. Sanki iman etmiş ve imanının gerekleri yaşamında somutlaşmış gibi kendisini müslüman gibi göstermesi olasıdır.

Kişinin bu hali, iki olaya gebedir. Potansiyel münafıklık tohumu taşıyor olabileceği gibi hidayet üzere olup imanı kalbine yavaş yavaş girecek olanlardan olabilir.

Çünkü iman azalan-çoğalan; var veya yok olabilen bir haldir.

İşte ayeti;

48-Fetih-4: “İmanlarına iman katsınlar diye müminlerin kalplerine sükunet indiren O’dur….”

Müminlik sadece Rabbin bilebileceği bir durumken; müslümanlıksa dışa açık bir durumdur.

Müslümanlık, müminliğin devamıdır ve görünen neticesidir. Bu görüntü ilüzyon içerdiğinde münafıklık söz konusu olur.

Yani; müminlik müslümanın içinde, müslümanlık müminin dışındadır.

Şimdi de mümin kişilerin özelliklerinden bazılarına bakalım;

8-Enfal-1’e göre; Allahtan korkarlar ve aralarındaki hali düzeltirler. Allah’a ve rasule itaat ederler.

8-Enfal-2’e göre; Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir. Onlara Allah’ın ayetleri okunduğunda bu imanlarını artırır ve yalnızca Rabb’lerine tevekkül ederler.

8-Enfal-3’e göre; Onlar namazlarını dosdoğru kılarlar ve infak ederler.

8-Enfal-19: “…….Kuşkusuz Allah, MÜMİNLERLE beraberdir.

Müminin özelliklerini anlatan yukarıdaki ayet grubunda en dikkat çeken özellik, ayetler okunduğunda müminlerin yüreklerinin ürpermesidir.

Diğerleri icrası olay eylemlerdir ama kalbin ürpermesi, sadece kişinin bizzat kendinin şahit olabileceği bir işarettir. Ben kendimi bir cesaretle yokladım. Sizlerin de kendinizi yoklamanızı önemle rica ederim.

Her islam görünen müslüman, potansiyel bir münafıklık tohumunu içinde taşır. Herkeste bu tohum vardır. Ve  münafıklık sadece Rabbe karşı yapılmaz.

Zemin ve şartları oluştuğunda insanlara da yapılabilir. Örneğin patronundan korkan kişinin iki yüzlü tavrı, kişinin kendinde olmayan veya inanamadığı şeyleri söylemesi de münafıklıktır. Fakat münafıklığın zirvesi Rabbe karşı yapılandır. Peki insan münafık olup-olmadığını nasıl anlayabilir?

Cevabını ayetlerden bulalım. Tevbe-84..88. ayetlere bakalım. Bu ayet grubu savaş öncesi, savaştan çeşitli bahanelerle geri kalmayı tercih eden münafıklardan ve onlarla ilgili Rabbin hükümlerinden bahseder;

9-Tevbe-84: “Onlardan ölen birinin asla namazını kılma etme ve onun kabri başında da durma. Muhakkak ki onlar Allah’ı ve elçisini inkâr ettiler ve onlar yoldan çıkmış kimseler olarak öldüler.”

9-Tevbe-85: “Ve onların malları ve çocukları seni imrendirmesin. Doğrusu, Allah, bunlarla, onlara dünyada azap etmeyi ve canlarının kafir olarak çıkmasını istiyor.”

9-Tevbe-86: ““Allah’a inanınız ve O’nun elçisiyle beraber cihat ediniz!” diye bir sure indirildiği zaman, içlerinden servet sahibi olanlar gelip senden izin istediler ve “Bırak bizi biz de oturanlarla beraber kalalım!” dediler.”

9-Tevbe-87: “Onlar, geride kalanlarla (muhaliflerle) beraber olmayı tercih ettiler. Kalpleri mühürlendi, artık onlar anlamazlar.”

9-Tevbe-88: “Fakat Resul ve onunla birlikte iman edenler, mallarıyla, canlarıyla cihad ettiler. İşte onlar, bütün hayırlar onlarındır. İşte kurtuluşa erenler onlardır.”

Yani münafık sadece ve sadece  kendi çıkarı doğrultusunda hareket edendir.

Bu belirtileri kişinin fark edebiliyor olması bile, o kişi için açılmış önemli bir çıkış yoludur. Bu yolu kabul veya red yine kişinin iradesine bırakılmıştır.

Çünkü Rab, iman ve inkar ikileminde tercih yapmaz; kişinin tercih yapmasına ve yaptığı tercihi yaşamasına izin verir. İnsanın istediği özgürlüktür bu. Çünkü Rabbin dininde zorlama asla yoktur ve hiçbir nedenle zorlamak makul görülebilir değildir.

Peki yaşamdaki aksi fetvalar, davranışlar ve sebep olduğu dramlar nedir derseniz, tamamen Rab emrine itaatsizliktir.

Yukardaki ayet grubunda bahsedilen münafıklar ile Hucurat-14. ayette bahsedilen bedevi Araplar arasında fark vardır. Bu fark Tevbe-90. ayette belirtilir.

Savaşa gitmeyen 2 grup vardır. Birisi münafıklar diğeri bedevi Araplar. Bedeviler savaşa katılmamak için özür beyan ederek mertçe davranırlarken, münafıklar özür bile bildirmeksizin geride kalmayı tercih etmişlerdir. İşte ayeti;

9-Tevbe-90: “Özür beyan eden Bedevi Araplar, kendilerine izin verilmesi için geldiler. Allah’a ve Resul’üne yalan söyleyenler ise oturup kaldılar. Onlardan kafir olanlara yakında can yakıcı bir azap dokunacaktır.”

Dinsizlik mümkün müdür peki? Olası cevapların önemi de yok aslında ama;

Din, kişinin hayat tarzıyla alakalıdır ve yaşam tarzı imanın görünen yüzüdür diyebiliriz. Din olarak İslamın değerleri, insanlığın değişmez değerleridir.

İslam dini, dinlerden bir din değildir. Tüm rasullerin tebliği ettiği insanlıkla yaşıt hak ve tek dindir. İşte ayeti;

3-Ali İmran-19: “Şüphesiz ki Allah katında din İslamdır.…”

Tüm Allah’ın rasulleri İslam nebisidir. Müslüman sadece Kur’ana tabi olan değildir. İnsanlık boyunca rasullere tabi olanları Kur’an, müslüman olarak adlandırır. İşte ayetleri;

22-Hac-78: “…Allah, sizi hem daha önce, hem de bu Kur’anda müslüman diye isimlendirdi…”

3-Ali İmran-67: “İbrahim ne yahudi ne de hristiyandı fakat o bir müslümandı ve müşriklerden değildi.”

Mümin ve müslüman tanımları arasındaki farkı görebildiysek eğer; Rabbin aşağıdaki ayetleri de mümin olabilmişler için müthiş bir müjdedir.

30-Rum-47:“…MÜMİNLERE yardım etmek üzerimize haktır (borçtur).”

4-Nisa-141: “…Allah, MÜMİNLERE karşı, kafirlere asla bir yol vermeyecektir.”

3-Ali İmran-139: “Gevşemeyin, üzülmeyin! Eğer, MÜMİNSENİZ, üstün olan sizsiniz.”

3-Ali İmran-179: “Allah MÜMİNLERİ şu içinde bulunduğunuz durumda bırakacak değildir. Kötü olanı iyi olandan ayıracaktır….”

Peki müminler kimlerdir sorusuna;

9-Tevbe-112: “Tevbe edenler, kulluk edenler, hamd edenler, seyahat edenler, rukû edenler, secde edenler, iyi olanı önerip, kötülüğe engel olanlar; Allah’ın hudutlarını koruyanlardır…”

Rab, sünneti gereği kendi koyduğu yasalara önce kendi dikkat edendir.  Yasası gereği her yarattığına, kendine asi olsa da zaman tanır ve ölümüne kadar rızkının vermeye devam eder.

Fakat Rabbin, müslüman değil ama “MÜMİNLERE” yardım etmeyi özellikle kendi üzerine aldığını vurgulaması, bunu üstlendiğini bildirmesi çok anlamlıdır, bizim için.

En önemli eleştirilerden biri olan, Allah ve son ahiti Kur’an icraat sahibiyse eğer; İslam coğrafyasının yaşadığı trajedilerin, sefaletin ve içinde debelendiği cehaletin neden hala tüm şiddetiyle devam ettiğidir.

Bu sorunların temelinde; müslümanların mümin olamaları vardır. Çünkü Rab, vaatlerini müslüman olarak kalmışlara değil, MÜMİN OLMUŞLARA vermiştir.

Müslümanların yerinde kalmalarına ve hatta müşrik olmalarına neden olan sebeplerden bazılarını; Rabbin emri olan Allah ve Rasule itaat yerine; bir olma emrine rağmen bölünen mezheplere itaat, dinde olmamasına rağmen icat edilen din adamları sınıfına itaat ve Kur’an dışı kaynaklara itaat ederek şirk batağına bulaşmışlık olarak izah edebiliriz.

“Aklı yok sayan din afyondur.” sözüne hak vermemek imkansızdır. Fakat Kur’an aklı ve ilmi ayağa kaldıran, aklı örten herşeyi men eden son ahittir.

Müslümanlar dini afyona dönüştürmüşse eğer; müslümanların bilinçsizliğinin açtığı alanın münafık ve kafirler tarafından ustalıkla doldurulmasının sonucudur.

Ve Allah’ın yasaları; kişinin imanına bakmaksızın geçerlidir. Müslümanlar düştükleri hatada ısrarcı olmalarının sonucunu yaşamak zorundadır.

Rabbin müminler için Rum-47. ayetteki vaadi de yasasıdır ve bu yasanın işlediğini yaşayanlar çok ala bilir.

Müminlerden olabilmek dileği ile…

Subscribe
Bildir
guest
2 Yorum
En Yeniler
Eskiler
Inline Feedbacks
View all comments
Mehmet
Mehmet
21 Temmuz 2023 12:27

Bilgilendirme için teşekkür ederim paylaşımlarınızı ilgi ile takip ediyorum
Allah cc razı olsun selamlar, saygılar…