İLK KIBLEMİZ MESCİDİ AKSA DEĞİL, KABEDİR..

Müslümanların ilk ve daimi kıblesi, Allah’ın emri ile her zaman Kabe olmuştur.

Aslında iddia; “İlk kıble Kabe sonra Kudüs ve tekrar Kabe olmuştur” şeklindedir. Elbette doğru olan bu değildir ve söz konusu iddianın doğrusunu Kur’ana göre aşağıda yapmış bulunuyoruz..

Fakat ilk kıble Kudüs demek, akıl alır gibi değildir. Kudüsten kasıt Mescidi Aksa’dır diyeceksiniz ama İsra-1. ayette geçen Mescidi Aksa, Kudüste bulunan Mescidi Aksa değildir.

Kudüste bulunan ve sonradan yapılan camiye Mescidi Aksa ismi politik amaçla, İsra-1. ayetin inişinden yaklaşık 50 yıl sonra Emevi 5. halifesi tarafından verilmiştir.

Tarihi açık bir ilgi olmasına rağmen, tüm İslam dünyası bu hileyi kabullenmektedir.

Oysa Kudüsü kutsal yapan Süleyman tapınağı ve devamında gelişen olaylardır ki dileyen bu bilgilere ulaşabilir.

Kabeyi yapan İbrahim nebi, Süleyman nebiden yüzyıllar önce yaşamıştır. Gerçekler ters yüz edilir de müslümanlar bunu yüzyıllardır nasıl kabul eder, ilginç..

Ama kafanızı çok yormamak adına bu ilginçliğin sebebini açıklayalım.

Elbette Kur’anın bilgi vermediği alanı cömertçe dolduran rivayetlerdir.

KABE İLE İLGİLİ AYETLERi İNCELERSEK;

Ali İmran-96: “Şüphesiz ki alemlere bereket ve hidayet kaynağı olarak İNSANLAR için kurulan İLK EV Bekke’dedir.”

Anladığımız şu ki; Kabe, ilk ev olduğuna göre daha önce hiçbir yerde inşa edilmemiştir.

Bazı iddialara göre; Kabe’yi ilk Adem nebi yaptı, yeri zaten oradaydı. Fakat Nuh tufanı ile yıkılmış ve tahrip olmuştu. İbrahim nebi de Kabeyi bu yapının üzerine inşa etmişti, derler.

Elbette böyle bir durumun varlığı, onun ilk ev olmasına  engel değildir.

Allah’ın bu ilk evi önemsediğini  dikkate aldığımızda, ilk kimin yaptığı sorusunu da Kur’andan bulabilmemiz gerekir.

Ne Adem ne de Nuh nebiyi anlatan ayetlerde, Kabenin önceden yapılmış olduğuna işaret eder hiçbir açıklama ve işaret yoktur.

Olsaydı eğer, mutlaka Kur’anda bildirileceği inancındayız. Dolayısıyla bunlar sadece tahmin veya rivayetlere dayalı bilgilerdir.

Biz ise sadece Kur’anda nasıl anlatıldığına bakıyor ve anlamaya çalışıyoruz.

Aşağıdaki ayetlerde, Kabenin yerinin İbrahim nebiye gösterilmesi ve oğlu İsmail ile birlikte temellerini yükselttikleri ifade edilmekredir.

Hac-26:“Bir zamanlar İbrahim’e EVİN YERİNİ GÖSTEREREK; “Bana hiçbir şeyi ortak koşma. Evimi tavaf edenler ve KIYAMDAKİLER ve RÜKUDAKİLER SECDEDEKİLER için temiz tut!”

Bu ayetten zaten önceden olan bir evin yerinin gösterildiğini düşünmek, bizce zorlama bir yorumdur.

Bu ev, değil İbrahim nebi ile anıldığı kadar bir kez bile Adem nebi ile birlikte anılmamıştır.

Adem nebinin ilk insan ve ilk nebi olması sebebiyle, ilk ibadet mekanı olacak olan bu evle birlikte mutlaka ismi anılması gerekirdi inancındayız.

Bakara-127: “Hani bir zamanlar İbrahim, İsmail ile birlikte BEYT’İN TEMELLERİNİ YÜKSELTİRKEN: “Ey Rabb’imiz! Bunu bizden kabul et; kuşkusuz Sen, Her Şeyi İşiten ve Her Şeyi Bilen’sin.”

Bakara-125: “Hani Biz, Beyt’i insanlar için toplanma yeri ve güvenli bir yer kıldık. “İBRAHİM’İN MAKAMINDAN kendinize bir salat (ibadet) yeri edinin.” dedik. İbrahim ve İsmail’e de “Evimi tavaf edenler ve akifinler ve rukudakiler secdedekiler için temiz tutun” diye buyurduk.”

Ali İmran-97: “Orada apaçık ayetler vardır. İBRAHİM’İN MAKAMI, kim oraya girerse güvende olur. Yoluna gücü yetenin, Beyt’i haccetmesi insanlar üzerinde Allah’ın bir hakkıdır. Her kim gerçeği yalanlayarak nankörlük ederse, bilsin ki Allah’ın hiçbir şeye ihtiyacı yoktur.”

Kabe için “İBRAHİM’İN MAKAMI” diye zikredilmesine rağmen “Adem’in makamı” olarak hiç anılmamıştır.

Maide-97: “Allah, Beyt-i Haram olan Kabe’yi ve o haram olan ayı ve hediye kurbanlığı ve gerdanlıkları insanlar için kıyam yaptı. Bilesiniz ki Allah, göklerdekini ve yerdekini bilmektedir. Kuşkusuz, Allah, Her Şeyi Bilen’dir.”

Kabe ile ilgili bilgiler örneğin; ibadet ve kıyam merkezi olması, hac farzının Allah’ın hakkı olması, haram aylar, kurbanlıklar vb detaylar hep İbrahim nebi ile birlikte anılmaktadır.

Bu da Adem nebi ile Kabe arasındaki ilişkiyi zayıflatmaktadır.

Özetleyecek olursak; Adem, hem rasul hem nebidir.

Allah katındaki din İslam olduğuna göre kendisi de müslümandır. Dolayısıyla bize farz kılınmış ibadetler ona ve ümmetine de farz kılınmış olmalıdır. Bu durumda namaz ve hac için kıblesinin olması bizce de olması gerekendir.

Fakat Allah Adem nebi ile ilgili bu meselelerde bilgi vermemiştir.

O nedenle rivayetlerle boşluğu doldurmaktansa sadece Kur’anın dediklerini doğru anlamak vazifemizdir.

KIBLE İLE İLGİLİ AYETLERİ İNCELERSEK;

Bakara-115: “Doğu da Allah’ındır, batı da. Nereye yönelirseniz yönelin, Allah’ın yönü orasıdır. Kuşkusuz, Allah, Yardımı Çok Kapsamlı Olan’dır, Her Şeyi Bilen’dir.”

Bakara-142: “İnsanlardan, bazı akılsızlar, “DAHA ÖNCE ÜZERİNDE BULUNDUKLARI KIBLELERİNDEN onları çeviren nedir?” diyecekler. De ki: “Doğu da Batı da Allah’ındır. O, dileyen kimseyi doğru yola iletir.”

Ayetteki akılsız kimselerin sorduğu bu sorudan; ilk kıblelerinin Kabe olduğu halde müslümanların neden Kabe’den Kudus’e  yönelmelerine şaşırdıkları ve nedenini merak ettikleri anlaşılmaktadır.

Bakara-143:“İşte böylece sizin insanlığa şahitler olmanız, Elçinin de size şahit olması için sizi vasat (dengeli) bir ümmet kıldık. Senin üzerinde bulunduğunu (Kudus), sadece Elçi’ye uyanı, topukları üzerinde geri dönenden ayırt etmek için KIBLE YAPMADIK. Bu, Allah’ın doğru yola ulaştırdıklarından başkasına elbette ağır gelir. Allah sizin imanınızı asla boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz ki Allah insanlara karşı çok şefkatlidir, çok merhametlidir.”

Müslümanlar Mekkedeyken namaz kıldıklarında Kabe’ye yöneliyorlardı. Çünkü Muhammed nebi, Kabe’nin hanif olan İbrahim nebinin yöneldiği kıble olduğunu biliyordu.

Ve kıblenin neresi olacağı ile ilgili farzı bildiren bir ayet henüz inmemişti.

Allah, Muhammed nebinin yöneldiği tarafı yani Kudus’u kıble yapmamıştır. Bunun sebebini, gayet net biçimde açıklamıştır.

Muhammed nebi Medine’ye hicret ettiğinde,hem ekonomik hem de Medine’de ittifak kurmak ve güçlenmek için siyasi ve politik nedenlerle müslümanlarla birlikte Küdus’e yönelmeye karar vermiştir.

Ama bu yönelme Allah’ın emri ile değildir.

Allah’ın ayette açıkladığı üzere; Medine’deki Hristiyan ve Yahudi toplumla olan ilişkilerin oluşturduğu sosyal ve ekonomik çıkarları tercih eden bazı müslümanlar ve münafıklar, Mekke’nin eziyet dolu ortamından feraha kavuşmuşken kıble değişimini kabul etmeyerek dinden dönmüşlerdir. Çünkü o dönemde atılan her bir adımın ciddi getiri ve götürüleri oluyordu.

Ayrıca Hicretin 2. yılıydı ve Kabe hala putlarla doluydu. Buna karşılık kimileri Kabe’nin putlarla dolu olmasını da bahane ederek Kudus’u Mescidi Haram’a (Kabe) tercih ediyordu.

Fakat Kur’an, gerçek müminlerin Kabe’yi kıble olarak kabul etmekte zorlanmayacaklarını ifade etti.

Bakara-144:“Senin, yüzünü göğe doğru çevirip durduğunu görüyoruz. Seni, razı olacağın bir kıbleye çevireceğiz. Bundan böyle yüzünü, Mescid-i Haram tarafına çevir. Ve siz de nerede olursanız olun, yüzlerinizi o tarafa çevirin. Kitap verilenler, onun Rabb’lerinden gelen bir gerçek olduğunu bilirler. Allah, onların yaptıklarından habersiz değildir.”

“Senin, yüzünü göğe doğru çevirip durduğunu görüyoruz. Seni, razı olacağın bir kıbleye çevireceğiz.” ifadesi, Muhammed nebinin kıble olarak Kudüs’e yönelmesinin kendi tercihi olduğunu göstermektedir.

Yukarda da belirttiğimiz üzere bu yönelme, Allah’ın emri ile değildir.

İnsanların büyük yanılgısı, böyle büyük bir değişikliğin Kur’an vahyi olmadan mümkün olamayacağı yönünde olmasıdır.

Bundan önemle şunu anlıyoruz ki; Allah hüküm vermediği konularda, hem nebisine hem de iman edenlere karar verme serbestliği tanımıştır.

Eğer Allah, Kudus’e yönelmeyi vahiyle emretmiş olsaydı;

a) Bu emir, mutlaka Kur’anda yer almış olurdu.

b) Muhammed nebinin farz emir karşısında böyle bir beklentiye girmesi mümkün olmazdı.

Oysa bazı iddialara göre Muhammed nebi, Kabe’deki putlar nedeniyle rahatsız olmuş ve yönünü değiştirmiştir.

Ama bu durumda Muhammed nebi, Kabe putlardan henüz temizlenmemesine rağmen yine de Kabe’ye yönelmeyi istemiş olur ki iddia ile çelişir.

O halde Muhammed nebi için Kabe’deki putların varlığı, öne sürülen nedenlerden biri olamayacağı açıktır.

Diğer kıble ayetleriyse;

Bakara-145: “Ant olsun ki Kitap verilenlere hangi ayeti getirirsen getir, yine de onlar senin kıblene uymazlar. Sen de onların kıblesine uyacak değilsin. Onlar, birbirlerinin kıblesine de uymazlar. Eğer, sana verilen bunca ilimden sonra, onların arzularına uyarsan, o zaman zalimlerden olursun.”

Bakara-148: “Herkesin yöneldiği bir yönü vardır. Öyleyse siz de yararlı işler yapmada birbirinizle yarışın. Nerede olursanız olun Allah hepinizi bir araya getirir. Kuşkusuz, Allah Her Şeye Güç Yetiren’dir.”

Bakara-149: “Her nereden çıkarsan çık, yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Çünkü bu Rabb’inden gelen Hakk’tır. Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir.”

Bakara-150: “Yine nereden yola çıkarsan çık yüzünü Mescid-i Harâm’a çevir. Nerede olursanız olun, yüzünüzü o yöne çevirin ki, insanların içinde zulmedenler hariç sizin aleyhinize kullanabilecekleri bir delil olmasın. Onlardan çekinmeyin, Ben’den çekinin ki size olan nimetimi tamamlayayım ve böylece siz de doğru yolu bulabilesiniz.”

 

Subscribe
Bildir
guest
2 Yorum
En Yeniler
Eskiler
Inline Feedbacks
View all comments
Hasan Toker
Hasan Toker
15 Kasım 2023 22:59

Eyvallah, sayın Nursel hanım, peki o zaman şöyle bir soru sorsak
Eğer kıbleyi değiştirmek Resulullahin kendi içtihadı ise, neden sonra kendi içtihadına göre değiştirmemiş de, Allah’ta değiştirmesini beklemiştir.