ALLAH RASULU:
Maide-67: “Ey Rasul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et….”
Nisa-136: “Ey iman edenler! Allah’a, rasulune ve rasulune indirdiği Kitaba ve daha önce indirilmiş kitaplara inanın…”
- Yukardaki ayet gereği Allah rasulune indirilen, “vahiydir”.
- Allah rasulu kendisine kitap verilendir.
- Rasulluk ve nebilik elbette aynı kişide toplanmıştır.
- Aralarındaki tek fark; Allah Rasulunun tüm sözleri vahiydir.
- Bu nedenle vahiy alırken kendi iradesi söz konusu değildir, kusursuz ve hatasızdır.
- Çünkü aldığı vahiy, Hicr-9. ayet gereği Allah korumasındadır.
- İşte bu yüzden tüm itaat emirleri sadece vahiyden bahseden Allah rasulunedir, nebiye değil.
NEBİ:
Bakara-136: “Deyiniz ki: “Biz Allah’a ve bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve onların torunlarına indirilenlere, Musa, İsa ve nebilere Rablerinden verilmiş(1) olanlara inandık. Biz onların arasında herhangi bir ayırım yapmayız. Biz kendini Allah’a teslim etmiş olanlarız.”
(1): Enam-89: “ İşte onlar kendilerine Kitap, hüküm ve nebilik verdiğimiz kimselerdir…” ayeti gereği nebilere; nebiliğin yanında kitap ve hüküm verilmiştir.
Bakara-213: “İnsanlar tek bir ümmet idi. Allah, nebileri müjdeciler ve uyarılarılar olarak gönderdi; ayrılığa düştükleri konularda insanlar arasında hükmetmek için onlarla birlikte hak olarak kitap indirdi..”
- Nebi, misyonu gereği vahiylerden hüküm çıkarandır.
- Nebi, çıkardığı hükümlerle insanlar arasında hükmedendir.
- Nebi de kendisine “kitap verilen” kişidir.
- Allah rasulunun kitabı ile nebinin kitabı, elbette aynı kitaptır.
- Nebi ile Allah rasul arasındaki fark; nebi kendi tercihlerini de söyler ve yapar. Her sözü vahiy değildir.
- Kendi iradesini kullandığından, kusura ve hataya açıktır.
- Söz ve davranışlarının nakline Allah, koruma vaadi verMEmiştir.
- Bu nedenle nebiye tabi olunur, itaat değil.
Allah’ın açıklamalarına baktığımızda; “Her Allah rasulu nebi, her nebi Allah rasuludur.”
Dikkat ediniz; “Her rasul nebi, her nebi rasuldur.” demedim. Çünkü sadece rasul ifadesi, Kur’anda başka kişileri de işaret eder.
Ahzab-40: “Muhammed içinizden hiç birinizin babası değildir. Fakat Allah’ın rasulu ve nebilerin sonuncusudur…” Ayeti gereği; “Muhammed nebi, son nebidir. Dolayısı ile de son Allah rasuludur.”
SADECE RASUL:
- Allah’tan vahiy alması söz konusu değildir.
- Rasul, her zaman Allah rasulunu işaret etmez.
- Rasul ancak, Allah rasulunu işaret ettiğinde ilahi bir kavram olur.
- Rasul; cebrail, ölüm melekleri, ayet(vahiy) için de kullanılır.
- Allah rasulu olan nebinin kavminden seçip görevlendirdiği kimseler de Kur’anda rasul olarak adlandırılır.
- Çünkü rasul; hem mesaj getiren-götüren kişi için hem de mesajın kendisi için kullanılır.
- Bu rasuller Allah’tan vahiy almadıklarından, mevcut ayetleri ancak okuyarak ve anlatarak duyurur ve Kur’ana sevk ederler.
Mesela;
Şuara-105: “Nuh’un kavmi de rasulleri yalanladı.”
Şuara-123: ” Ad kavmi de rasulleri yalanladı.”
Kur’andan biliriz ki Nuh ve Ad Kavmine birer nebi ve kitap verilmiştir. O halde bu kavimlerin yalanladıkları rasuller kimdi diye merak etsek; Nuh ve Hud nebinin aldıkları vahiyleri diğer insanlara ulaştırmak için kendi kavimlerindeki iman edenlerden görevlendirdikleri kişiler yani sadece rasuller olduğunu görürüz.
Yusuf-50: “Kral dedi ki “Onu bana getirin!” Rasul geldiğinde Yusuf şunları söyledi: “Efendine dön de sor bakalım, ellerini kesen kadınların derdi neymiş? Benim efendim (olan Allah) onların oyunlarını bilir.”
Bu ayetteki rasul ifadesinin ise ilahi bir kavram olmadığı sadece 2 taraf arasında haber getiren-götüren kişi olduğu anlaşılmaktadır.
İnsanların yaşadığı en büyük problem; her “rasul” ifadesini “Allah rasulu” olarak kabul etmesidir.
ZÜMER-71. AYETTEKİ RASULLER KİM?:
Zümer-71: “İnkar edenler bölük bölük cehenneme sürülürler. Oraya vardıklarında, kapıları açılır. Cehennemin bekçileri onlara: “içinizden size Rabbinizin ayetlerini okuyan(1), sizi bu gününüzle karşılaşacağınıza dair uyaran rasuller gelmedi mi?” derler. Onlar: “Evet geldi.” derler…”
(1) (yetlune): Allah’tan gelen kitaplara bağlılık için kullanılır. Bu bazen okumak, bazen de orada yer alan emir ve yasakların, teşvik ve sakındırmaların gereğini yapmaya sevk eden okumadır. Bu okumaktan daha özel bir anlam ifade eder.
Bu rasullerin, Allah rasulu olmadığına dair 2 güçlü delilim var.
DELİL-1: YÜZ YÜZE MUAHTAPLIK;
Ayeti incelediğimizde; “İçinizden size ayetleri okuyan rasuller” ifadesindeki “size okumak” eylemi; kişilerin yine kendi içlerindeki rasullerle yüz yüze muhataplığına işaret eder. Bu çok önemli bir detaydır.
1)Eğer insanlarla yüz yüze muhatap olan rasuller; “Allah rasulu olan nebilerse”;
Ayetteki soru; “içinizden size ayetleri okuyan nebiler gelmedi mi” sorusuna dönüşür.
Muhammed nebiden sonra, hiçbir ademoğlunun yüzüne ayetleri okuyan nebi gelmediği için; “Benim milletime nebi gönderilmedi, Muhammed benim değil Arapların nebisidir. Dolayısıyla içimizden yüzüme senin ayetlerini okuyan gelmedi.” cevabını haklı olarak verirsiniz.
Kaldı ki ayetteki rasul, misalen Muhammed nebi olsun. O yaşarken birilerinin yüzüne ayetleri okudu. Fakat öldükten sonra ve 1400 yıl sonra nasıl insanların yüzüne Allah’ın ayetlerini okuyabilsin? sorusu çok yerimde bir sorudur.
Eğer onlar nebi olmuş olsaydı ayrıca ayette kastedilen cehennemlikler; Muhammed nebi ile diğer nebilerin bizzat yüz yüze muhatap olduğu kimselerden cehennemlik olanlar olurdu.
Oysa cehennemi hak eden insanlar sadece onlar olmayacağı için bu ayetteki rasuller, Allah rasulu olmayan rasullerdir.
2) Eğer insanlarla yüz yüze muhatap olan rasuller; sadece Rasulse;
Bu durumda onlar, Şuara-105-123 ve Yusuf-50. ayetlerde bahsedilen sadece 2 taraf arasında haber getiren-götüren ve Allah Rasulu olmayan kişilerdir.
“Emri bil maruf nehyi anil münker” Allah’ın değişmez sünnetlerinden olup iman edenler için farz emirlerdendir. İşte bu rasuller Allah’ın sünneti gereği her dönemde Allah’ın kelamını anlatarak, yazarak veya başkalarına okuyarak başkalarının duymasına ve uyarılmasına vesile olan ama Allah rasulu olmayan rasullerdir.
Örneğin ben de bu anlamda bir rasulum(=elçiyim). Yaptığım rasulluk(=elçilik); Allah’ın ayetlerini X ve bana ait web sayfamdan yazmak, Youtube kanalımdansa ayette bahsedildiği üzere okumak şeklindedir. Ama asla Allah rasulu değilim. Çünkü Allah’tan vahiy almam söz konusu değil.
Rasulun kelime anlamı elçi demekken, onu ilahi kavrama dönüştüren şey; Allah tarafından seçilmiş kulların yeni bir şeriat ve kitap için ancak Allah’tan vahiy alması durumudur.
DELİL-2: YETLUNE(OKUMAK):
Ayetteki rasullerin, Allah rasulu olmadığının diğer deliliyse; Allah rasullerinin ayetleri insanlara duyurma görevi için Allah’ın kullandığı fiildir. Bu fiil istisnasız “belagu-lmubin” yani “açıkça duyurmak” fiilidir.
Oysa Zümer-71 ve Araf-35. ayetlerde bahsedilen rasullerin yaptığı iş için Allah’ın kullandığı fiiler; “yetlune (okumak)” ve “yakussune (anlatmak)” fiilleridir.
Bu eylemler Allah’tan ilk defa alınmış ayetler için değil, ancak daha önceden Allah’ın Allah rasulune indirdiği ve onun tarafından açıkça insanlara duyurulmuş ve bilinen ayetler için kullanılabilir.
ARAF-35. AYETTEKİ RASULLER KİM?:
Bu ayet, Zümer-71. ayetten hiç farklı değildir.
Araf-35: “Ey Ademoğulları, size içinizden ayetlerimi anlatan(1) rasuller geldiğinde, kim sakınır ve kendini düzeltirse; işte onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.”
(1) (yakussune): Haber vermek; hikaye etmek; anlatmak.
Hem Zümer-71 hem de Araf-35. ayetlerde bahsedilen rasuller, Allah rasulu olmayan rasullerdir.
Ayetteki hitap çapı, tüm Ademoğulları gibi geniş bir yelpazedir. Eğer ki Allah rasulu olmuş olsalardı; birçok ayette rasule itaati farz kılan Allah, böyle bir ayette onlara uymak, iman ve itaat etmek gibi genel bir emirden bahseder veya tekrar ederdi.
Ayetteki rasullerin, Allah rasulu olmadığının diğer deliliyse; Allah rasullerinin ayetleri insanlara duyurma görevi için Allah’ın kullandığı fiildir. Bu fiil istisnasız “belagu-lmubin” yani “açıkça duyurmak” fiilidir.
Oysa Zümer-71 ve Araf-35.ayetlerde rasuller için Allah’ın kullandığı fiiler; “yetlune (okumak)” ve “yakussune (anlatmak)” fiilleridir.
Bu rasuller Allah’tan vahiy almadıklarından, onların mevcut ayetleri ancak okuyarak ve anlatarak duyurmalarından bahseder.
Şuan dahi içimizden birilerinin Allah’ın bir ayetini okuması, yazması, Kur’ana sevk etmesi ve anlatması bu kişilerin sadece rasul olmasına yeterlidir.
Bu durumda ben veya ayetlerden bahseden diğer kimseler de rasul olmuş oluruz. Ama asla Allah rasulu olmamız söz konusu değildir.
Allah Ademoğulları diye seslenirken, ilk muhatapları Kur’anın indiği zamandaki müşrik ve kitap ehli dahil olmak üzere tüm insanlarken sonraki muhatapları kıyamete kadar yaşayacak olanlardır.
Bu ayetler ayrıca rasulluğun kıyamete kadar devam edeceğinin delil ayetleridir.
Ahzab-40. ayet gereği; son nebi Muhammed olduğu için son kitapta Kur’andır.
Allah rasulu ile rasul ayrımını yapmazsanız, Muhammed nebinin son Allah rasulu olmadığına ikna olup, örneğin Reşad Halife veya bir başkasının Allah rasulu olduğunu iddia edebilirsiniz.
Bu iddianızın gereği, Reşad Halife Allah’tan vahiy almış olmalıdır. Vahiy aldığı iddia ediliyorsa, Reşad halifenin Nisa-136. ayet gereği kitabı olmalı ve bu kitabın içeriği bilinmelidir.
Son kitap, son nebiden dolayı Kur’an olduğu açıklanmışken; Allah rasulluğunun devam ettiği inancı ayetlere göre baştan yanlıştır.
Düğmeyi yanlış iliklemek meselesi tam da budur. Rasul ile Allah rasulu kavramlarının doğru anlaşılmaması, kişiyi aşama aşama inkara sürükler. Çünkü Reşad Halifeyi Allah rasulu kabul edenler, bazı ayetlerin sonradan Kur’ana dahil edildiği iddiası ile onları inkar etmektedir.
Cehenneme gitmiş insanların çoğu ayette belirtildiği gibi; Allah rasulu olan nebilerle değil ama sadece rasullerle karşılaşmış olarak gidecek. Bu en kötü son. Kimse bu sona mecbur değil.
Bu sondan Allah’a sığınırım.
Aynen dediğiniz gibi sayın ali. Kur’andan bahseden herkes gibi. Bahsettiği diğer inançlarının çoğuna da katılmıyorum. Çünkü çoğu Kur’ani değil.
O zaman Sadece rasul oluyor, mevcut kitaptan 19 mucizesini ortaya çıkardığı için