“Hadis Rivayetlerinin” Kur’andan referansı ve delili olarak gösterenlerin ayetlerden birisi Haşr-7. ayettir.
Herhangi ek bir kaynağa veya bilgiye gerek duymaksızın 1. ayetten 7. ayete kadar bakıldığında konunun, kalelerde yaşayan fakat Allah ve rasulune karşı gelen Ehli Kitabın sürgün edilmesi ve onlara ait malların savaşmadan müminlerin ellerine geçmesi anlatılır.
Ve Haşr-7. ayette geçen “Rasul size neyi verirse onu alın, sizi neden sakındırırsa da ondan uzaklaşın.” cümlesini, bu ve önceki ayetten bağımsız olarak ele alarak, nebiye “Hüküm koyma hakkı verilmiştir.” iddialarına kanıt olarak ileri sürmektedirler.
Ama ayette geçen kelime rasuldur, nebi değil.
Rasulun sözü, sadece Kur’an metni içine girecek olan Allah’ın vahyidir.
Rasul olarak Kur’an dışında herhangi bir hükümde bulunması ise Hakka-44-45-46-47. ayetler oradayken söz konusu bile değildir.
Ayette, nebiden bahsedilmez.
Muhammed’in öne çıkartılan misyonu, nebiliği değil rasul oluşudur.
Kur’anda rasul ve nebilik bu derece ayrı tasnif edilmişken aksi iddia ile nebiye “Hüküm koyma hakkı verilmiştir.” demek ya bilgi eksikliğinden kaynaklanan hatadır ya da kasıtlı bir iddiadır.
Aynı anlam tahrifatı Necm-3-4. ayetler için de yapılmıştır.
Tahrifatı görmek için 2. ayetten 18. ayete kadar bir bütün olarak okuma yapmamız gereklidir.
Necm-2: “Arkadaşınız sapkın ve azgın değildir.”
Necm-3: “Ve hevasından konuşmaz.”
Necm-4: “O kendisine vahyedilen vahiyden başkası değildir.”
“O” zamiri şahıs zamiri değil, 3. ayette bahsedilen konuştuklarıdır. Konuştukları ise vahiydir.
Yukarıdaki ayetlerden göreceğimiz ilk şey; Muhammed’in müşrik arkadaşları tarafından sapmakla ve hevasından konuşmakla suçlandığıdır.
Müşriklerin itiraz ettikleri şey, Muhammed’in VAHİY adına alıp İLAN ETTİĞİ sözlerdir.
Müşriklerin suçlamasına sebep olan ilk konu ise şirkten arındırılmış tevhid inancı ve Allah’ın kendisi ile iletişim kurmuş olmasıdır.
Muhammed, önceden de konuşmaktaydı ama konuştukları vahiy olana kadar sapkın ve azgın olarak suçlanmamıştı.
Konuştukları vahiy ise Allah’ın Muhammed’den rasul olarak bahsettiğini anlarız.
Çünkü Kur’andaki tanıma göre rasul; Allah’tan vahiy alan ve ilan edendir. Ayeti aşağıdadır;
Maide-67: “Ey Rasul! Rabb’inden sana her indirileni tebliğ et….”
İndirilenden kasıt, vahyedilen vahiydir.
O halde Necm suresindeki hitap “RASULEDİR”, nebiye değil. Hitap nebiye olmuş olsaydı eğer, bahsedilenler hadis olmuş olurdu.
1- Buraya kadar olan ayetlerden, Muhammed’den rasul olarak bahsettiğini
2- Hükümlerin yalnızca rasule vahyedilen vahiyden ibaret olduğunu,
3- Nebi olarak Kur’an dışında “HÜKÜM KOYUCU VAHİY ALMADIĞINI”,
4- Vahiy almadığı zamanlardaysa, nebi olarak vahiylerden “HÜKÜM ÇIKARDIĞINI” anlıyoruz;
Takip eden ayetlerse, rasul Muhammed’e vahyin nasıl indirildiğinin detaylı açıklamasıdır.
Ayetlerde bahsedilen kişi elbette Muhammed’tir ama Rasul Muhammed’tir.
Nebi Muhammed veya nebi Muhammed’in Kur’an dışında söylediği sözlerin vahiy olması değil. Çünkü bu ayetler, söz konusu iddiaları destekler değildir.
Özetle; Rasul-Nebi farkı dikkate alınMAdığında Necm-3 ve 4. ayetler, müslümanları Kur’anın dışında hüküm kaynağı aramaya sevk eden ayetler haline dönüşür.
Oysa bu sevkin tehlikeli sonucu, aşağıdaki ayetler gereği “ŞİRK”e sevktir.
Kehf-26: “…O, hükmüne kimseyi ortak etmez.”
Yusuf-40: “…Allah’tan başka hüküm koyucu yoktur.…”