DİN İLE MİLLET ARASINDAKİ İNCE FARK

Mutlak olan din,  Kur’anda yalnızca Allah’a nisbet edilmiştir.

Ali İmran-83:Allah’ın dininden başkasını mı arıyorlar?…..”

Nasr-2: “İnsanların Allah’ın dinine akın akın girdiğini gördüğünde.”

Zümer-3: “İyi biliniz ki, halis din ancak Allah’ındır….”

Zümer-11:“De ki: “Muhakkak ki bana dini Allah’a has kılarak O’na kulluk etmem emredildi.”

Ve Allah müslümanlara dini, sadece Allah’a has kılarak kulluk etmelerini emreder.

Dini Allah’a has kılmak demek; tek hüküm koyucunun Allah olduğunu bilmek ve kabul etmek demektir.

Din Allah’ındır, nebilerin bile değildir. Bundan kasıt nebiler dahi Allah’ın dininde hüküm koyucu değillerdir.

Allah nebilerine hüküm koyma yetkisi vermemiş, kendine ortak etmemiştir.

Kim dinde hüküm koyuyorsa, din onundur.

Dinde teslim olmak(islam), sadece Allah’adır. 

Bakara-2: “Rabbi ona “Teslim ol” dediğinde, “Alemlerin Rabbine teslim oldum” demişti.”

Allah’a teslim olmak ile Allah’a itaat etmek arasında da fark vardır. Aradaki farkı aşağıdaki ayetlerden anlarız.

Hucurat-14: ” Göçebe Araplar, “İman ettik (mümin olduk).” dediler. De ki: “İman etmediniz, fakat islam olduk (teslim olduk), deyin. Henüz iman kalbinize girmedi. Ve eğer Allah’a ve Rasulune itaat ederseniz, O amellerinizden hiçbir şeyi eksiltmez.” Şüphesiz Allah, Çok Bağışlayıcıdır, Rahmeti Kesintisizdir.”

Peki Allah’a ve rasulune kalben iman etmemiş kişi, Allah’a ve rasulune hangi konuda ve neden itaat eder sorusu, gerekli ve yerinde bir sorudur. Cevabı;

48-Fetih-16: “Arabilerden geri kalanlara de ki, “Siz yakında çok güçlü bir topluluğa karşı çağrılacaksınız. Onlar teslim olana kadar onlarla savaşacaksınız. Eğer itaat ederseniz ALLAH size güzel bir mükafaat verir. Ve eğer daha önce döndüğünüz gibi dönersiniz acıklı bir azap ile sizi cezalandırır.”

Ayete göre Arabiler güçlü bir kavimle savaşma konusunda itaate davet edilir, imani bir meseleye değil. Ve bu savaşma konusunda itaat ederlerse Allah’ın rahmeti derya deniz olmak üzere ama en az bir konuda, yani savaş sonrası alacakları ganimetler hususunda garanti vaadedilir.

Ve yine bedevi Arapların islam olmalarını (teslim olmalarnı), imanlarının gereği olarak ve isteyerek Allah’a değil ama oluşan yeni güç ve otoriteye mecburen teslim olmak olduğunu anlarız.

İslam olmak, kutsal bir kelime değildir.

Kutsal olan kime ve neden islam olduğunuzdur.

Gelelim millet ile din ilişkisine;

Peki Kafırun-6: “Sizin dininiz size, benim dinim banadır!” ne demektir?

Din nebilerin bile değilken bu ne anlamdadır?

Elbetteki Allah’ın dinini sahiplenen kimsenin, o dinden bahsederken “benim dinim” diyerek sahiplendiğini ifade etmesi gayet normaldir, hata da yoktur.

Meallere baktığımızda millet kelimesi de din olarak çevrilmiştir. Anlam kaydıracak ve değiştirecek bir hata değildir.

Millet kelimesini din olarak meal etmek, her ne kadar yakın anlamlı olsa bile dinin anlamını sınırlandırmak olur. Din ve millet arasında ince bir fark vardır.

Millet kelimesi Kur’anda 15 yerde geçmektedir. Kuran’da bu kelimelerden 8’i İbrahim ile birlikte, 5 yerde kafirlerle “batıl din” anlamında, 1 ayette “Yahudi ve Hristiyanların Dini” manasında diğer 1 ayette ise son din hrıstiyanlık anlamında kullanılmıştır.

Milletin tanımını Yusuf-37. ayetten öğreniriz;

Yusuf-37: “….Doğrusu ben, Allah’a iman etmeyen ve Ahiret Günü’nü yalanlayan bir halkın milletini terk ettim.” dedi.”

Bu ayette Allah’ın bize verdiği tanıma göre millet; Allah’ı ve ahiret gününü inkar eden kimselerin sahip olduğu inancı tanımlamaktadır.

Dinin sahibi ve kaynağı ise Allah’tır. İsimleri bilinen veya bilinmeyen bu dinler tahrif ve tahribata uğramış olsa da tümünde tek tanrı inancı, tevhid bozulmuş olsa da Allah inancı ile ahiret inancı bulunmaktadır.

Kolay anlatım için dini, Kur’ana göre; mutlak (objektif) din ve değişken (subjektif) din diye iki şekilde değerlendirebiliriz.

İslam mutlak dindir. Kur’anın SADECE ALLAH’A İZAFE ETTİĞİ, zamana göre değişiklik olmayan, bütün rasullerin getirdiği, ilkeleri belli Kur’anın bütününüdür.

Yahudilik ve Hristiyanlıkta tahrif ve tahribata uğramış olsa bile semavi oldukları için mutlak dindir.

Değişken din ise; kaynağı beşeri olan, mutlak olmayan batini dinlerdir.

Kur’an değişken (subjektif) yani batini dinler için, DİN KELİMESİNİ KULLANMAZ.

Çünkü dinin menbağı Allah’tır ve Allah’tan batini hüküm ve bilgi gelmesi imkansızdır.

Kur’anda kullanıldığı şekliyle “Millet” kelimesi hak dini ifade ettiği gibi batıl dini de ifade etmektedir.

Bu durumda “Millet” kelimesi, değişken (subjektif) din tanımlamasını da karşılar.

Yani millet; ilahi kaynaklı da beşeri kaynaklı da olabilir.

Rasullerin beyan ettikleri ilahi olduğundan getirdikleri dine, millet de denilmiştir. Örneğin;

Bakara-135: “Onlar, “Yahudi ve Hıristiyan olun ki, doğru yolu bulasınız.” dediler. De ki: “Hayır; biz, hiçbir zaman müşrik olmayan, hanif olan İbrahim’in milletindeniz.

Fakat beşeri kaynaklıysa yine millet denmiş ama din anlamı verilmiştir. Örneğin;

İbrahim-13: “İnkar edenler, elçilerine dediler: “Ya sizi mutlaka yurdumuzdan çıkarırız yahut da bizim milletimize dönersiniz.”….”

Özetlersek;

1- Din sadece Allah’ındır ve batınilik söz konusu olamaz.

2- “Millet” kelimesi; hak dini ifade ettiği gibi batıl dini de ifade eder. Bu özelliği ile dinden ayrılır.

3- Kaynağı ilahi ise “Millet”, din anlamına gelir.

4- Kaynağı beşeri ise “Millet”, din değil insan mahsulu batını yoldur.

 

 

 

Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
En Yeniler
Eskiler
Inline Feedbacks
View all comments