DİN GÜNÜ ALLAH HARİÇ KİMSENİN ŞEFAATİ YOKTUR

Oldukça uzun  bir yazı olması nedeniyle, konu başlıklarını vererek anlaşılmasını kolaylaştırmak isterken, gözümden kaçırdığım ayetler olmuş ise hatırlatmanızı rica ediyorum.

1- ŞEFAAT ANLAYIŞI ve TÜRLERİ;

             a- Müşrik Şefaat İnancına Küçük Bir Bakış;

             b- Şefaat Ayetleri İkiye Ayrılır;

             c- Şefaat Hakkında Yanlış Bilinen Bilgiler;

2- “DİYANETE” GÖRE ŞEFAAT ANLAYIŞI;

3- ALLAH’IN ŞEFAATÇİLERİ REDDETTİĞİ AYETLER;

4- “DİN GÜNÜ” RAB DIŞINDA, HİÇ KİMSENİN DİĞER KİMSEYE ŞEFAAT HAKKI ve YETKİSİ YOKTUR;

5- “DİN GÜNÜ” MÜŞRİKLER HAKKINDA ŞEFAAT;

6- “DİN GÜNÜ” ŞİRKE BULAŞMAMIŞ İNANANLAR İÇİN ŞEFAAT;

7- “DİN GÜNÜ” NEBİ VE MELEKLER ALLAH’IN İZİN VERDİĞİ İNANANLARA ŞEFAAT EDEMEZ;

8- ŞEFAAT AYETLERİNDEKİ İSTİSNALAR, “DÜNYA YAŞAMINDAKİ” ŞEFAATİ ANLATIR;

9- MELEKLERİN ŞEFAATİ SADECE “DÜNYA YAŞAMI” İÇİNDİR;

10- NEBİLERİN ŞEFAATİ SADECE “DÜNYA YAŞAMI” İÇİNDİR;

11- İNANANLARIN ŞEFAAT İLE İLGİLİ SORUNLARI;

 

1- ŞEFAAT ANLAYIŞI ve TÜRLERİ;

a- Müşrik Şefaat İnancına Küçük Bir Bakış;

Şefaat Kur’anın getirdiği bir kavram değildir.

Kur’an geldiğinde Mekkeli müşrik toplumunda hatta bütün Ortadoğu dinlerinde şefaat kavramı vardı.

Kur’an, Şefaati ispat için şefaatten bahsetmez. Muhatapları inkar ediyormuş da, Kur’an onları şefaate iknaya ve imana çağırıyor değildir.

Oysa durum tam aksinedir. İlk muhatapların Allah’a yaklaşmak için, Allah’ın yanında kabul ettiklerine bağlanma gerekçeleri, onları şefaatçi kabul ederek, Allah katında kendilerine şefaat edeceğine olan inançlarıdır.

Şefaat konusunda öncelikle, müşriklerin iddiasını çok iyi anlamamız gerekir.

Müşrikler aslında tek ilah olarak Allah’a inanıyorlardı. İşte ayeti;

Zümer-3: “….O’ndan başka evliya edinen kimseler; “Allah’a bizi daha yakınlaştırmaları dışında biz bunlara kulluk yapmıyoruz….” diyorlardı.

Yani, Allah’tan başka edindikleri evliyaları (koruyucu, himaye edici vb) Allah ile kendi aralarında şefaatçi kabul ediyorlardı. Hatta sadece ahiret yaşamları için değil dünya yaşamları için de putlarını aracı yapıyorlardı. Rızıkları için, bereket için, yağmur için vb..

Bu sebeple Kur’anda yer alan şefaat ayetlerinin neredeyse tamamı Mekkeli müşriklerin şefaat inancını reddetmek için gelmişken sadece ikisi Allah’ın razı olduğu inananlara hitap eden ayetlerdir.

b- Şefaat Ayetleri İkiye Ayrılır;

Bu durumda şefaat ayetlerini, müşrikler ve kafirler ile Allah’ın razı olduğu inananlar  olmak üzere iki ayrı bölümde değerlendirmek durumundayız.

Aşağıda inceleyeceğimiz şefaat ayetlerine göre;

  • Müşrik ve kafirler için din gününde, Rabbin veya başka hiçbir şefaatçinin şefaati yoktur.

Yazımızda, istisna içeren şefaat ayetlerinin müşrikler ve kafirler ile dünya yaşamını işaret eden ayetler olduğu, şefaat ayetlerinde bilerek veya bilmeyerek yapılan anlam kaydırmaları üzerine yapılmış izahları bulacaksınız.

  • Allah’ın razı olduğu inananlar için din günü, şefaatin tamamı Allah’a aittir ve Rabden başka hiç bir şefaatçinin varlığı söz konusu değildir.

Şimdi konumuza başlayalım.

c- Şefaat Hakkında Yanlış Bilinen Bilgiler;

“Şefaat” terimi halk arasında en yanlış bilinen Kur’an kavramlarından biridir, maalesef. Örneğin halk arasında bilinen bilgiler;

Aracılık, arabuluculuk, tavassut, iltimas gibi anlamlara gelen şefaat; insanların cennete gitmesi için peygamberlere, “Allah dostlarına”, Kur’an talebelerine, hafızlara, doğumda ölmüş bebek ve anneye, şehitlere, hacca gitmişlere vb konumda olanlara verilen bir yetki olarak yorumlanır.

Bu yaygın inanç, insanlara ilahi buyruklarla hayatlarını inşa etmek yerine -sözde- ehil olan insanların şefaatine sığınarak kolaylıkla cennete girme rahatlığını verir.

“Şefaat”, dünyada işlenen bazı günahların ahirette cezalandırılmasından vazgeçilmesi için dua ederek talepte bulunmak, şefaatin gerçekleşmesi için birilerini aracı (yardımcı) kabul etmek veya o birilerinin de aracı (yardımcı) olmayı kabul etmesidir.

Şefaat duadan başka bir şey değildir. Ama Rabbe doğrudan değil birilerinin hatırı ve hürmeti ile dua etmektir. 

Şefaat; ahirette nebi ve diğer İslam büyüklerinin bazı mü’minler için Allah’tan ricacı olmalarıdır.

Günahların küçüklerini Rab kendiliğinden; büyükleriniyse nebinin şefaatçiliği hatırına affedecektir.

Bilhassa peygamberlerin, salih insanların  kabirde ya da kıyamet gününde yaptığı duaların kabul edilmesi daha çok umulur.

Şefaat hakkı da, Allah katında bir mevkii ve kıymeti olan kişilere verilmiştir.

Hz. Peygamber’in bundan başka bir de genel ve kapsamlı bir şefaatı vardır. Buna “Şefaat-ı Uzma (en büyük aracılık) denilir.

Allah Elçisinin bu şefaatı  Kur’anda İsra-79. Ayete göre “Makam-ı Mahmud (övülmüş makam) adını alır.

Buna göre rasuller, nebiler, veliler, şehitler, kimi alimler büyük günah işleyen belirli kimselere şefaat edebilirler.

Şefaat haktır ve bunu uman kişi için kurtuluşa vesiledir.

Rasulullahın sünnetine tam olarak uyan onun şefaatine layık olur.

2- “DİYANETE” GÖRE ŞEFAAT ANLAYIŞI;

Peki Diyanet İşleri Başkanlığı, Şefaat Konusunda İnananları Nasıl Yönlendirir?

2-Bakara-48: ” Ve günden sakının, hiç kimse kimsenin günahından dolayı cezalandırılmaz. Kimseden şefaat kabul edilmez, ondan fidye de alınmaz, onlara hiç bir yardım da yapılmaz.

Diyanet İşleri Meali (Yeni) Bakara-48. Ayet Açıklamasına göre;

“Şefaat; birinin bağışlanmasına aracılık etmek demektir. Kıyamet gününde başta Hz. Peygamber olmak üzere;

  • Peygamber ile
  • Allah’ın izin vereceği bazı insanlar ve
  • Melekler, günahkar müminlerin affedilmesini, günahsızların derecelerinin yükseltilmesini Allah’tan dileyeceklerdir. Şefaat taleplerinin yerine getirilip getirilmemesi konusunda takdir Allah’a aittir.”

Şeklinde izahta bulunarak inananları, maalesef Rab dışındaki şefaatçilere yönlendirme yapmaktadır.

Oysa Fatiha-5. ayette yer alan “…YALNIZ SEN’DEN YARDIM DİLERİZ.” şeklinde doğrudan Rabden, kimsenin hatırına-hürmetine talip olmadan, aracısız yardım isteme telkininin; sanki inananların düşeceği bu dehşet hataya karşı ön almak için, Kur’anın ilk sayfasındaki ilk surenin içine yerleştirilmesi çok anlamlıdır.

Diyanetin açıklaması ile konumuza başlarken,  şefaati tam ve net biçimde tanımlayan ve akıl yakan ilk soruları aşağıdaki ayet başlatacaktır;

39-Zümer-44: “De ki “Şefaatin hepsi ALLAH’INDIR. Göklerin ve yerin mülkü O’nundur. Sonra O’na döndürüleceksiniz.” ayeti gereği;

Kur’an, yukarda bahsedilen paylaşımcı “şefaat” anlayışını ve inancını kesin olarak reddeder.

Nebiler de dahil hiç kimsenin şefaat etme hakkı yoktur.

Şefaatle ilgili Kur’an’daki bütün ayetler, bu ayetler ışığında anlaşılmalıdır. Çünkü şefaat konusunda en belirleyici ve kapsamlı mesajlar bu ayette yer alır yani konunun muhkem ayetidir.

Ve bu ayet aşağıdaki soruları sordurur;

1- Diyanetin şefaat bilgisine göre şefaat aracılık etmekse ve ayete göre de tüm şefaat Allah’ınsa, Allah birinin affedilmesi veya derecesinin yükseltilmesi için kime aracılık edecektir?

2- Yukardaki soru saçma geldiyse eğer, o halde şefaat; birinin bağışlanmasına aracılık etmek midir?

3- Şefaat; birinin bağışlanmasına aracılık etmek değilse; diyanetin şefaat tanımında yer alan Peygamber ile Allah’ın izin vereceği bazı insanlar ve melekler, günahkar müminlerin affedilmesini, günahsızların derecelerinin yükseltilmesini Allah’tan dilemeleri, nasıl izah edilecektir?

4- Şefaat; birinin eşlik etmesini istemek, eşlik etmek veya arka çıkmak (Müfredat) anlamındaysa eğer, yine bir soru soralım. Bu anlam Allah ile nasıl yan yana getirilebilir? Allah’ın dilediği kulunu affetmesini, Allah’ın o kuluna arka çıkması, eşlik etmesi olarak tanımlamak, sizce de kulağı rahatsız edici bir tanımlama değil midir?

Oysa şefaatin korumak, bağışla/n/mak, yardım, dua etmek gibi başka kök anlamları da vardır.

Ve tüm kargaşa şefaat kelimesine verilen yardım eden, bağışlayan, koruyan anlamları yerine “Aracı” tanımlaması yapılmasıdır.

Belki aracı kelimesi, şirkin ve müşrikliğin zihinlerde daha net anlaşılması için tercih edilmiş fakat tüm şefaat ayetlerinin yanlış yorumlanmasına sebep olmuş tehlikeli bir kelimedir.

Zümer-44. ayete göre Rab yardım eden, bağışlayan, koruyan kollayandır fakat asla aracı değildir. Çünkü aracılık yapacağı hiçbir makam ve zat yoktur.

Yukarıda bahsettiğimiz diğer kök anlamlar, elbette Kur’anda farklı kelimeler kullanılarak ayetlerde yerini alır ama “Şefaat” bu anlamları içine alan çatı bir kelimedir.

Bu bağlamda, şefaatin tamamı Rabbe aittir ve her şey gibi şefaatin de sahibi Allah’tır.

Özetle; halkta oluşturulan en büyük şefaat yanılgısı, SADECE din günü ile ilgili bir durumu ifade ettiği yanılgısıdır.

Oysa şefaat sadece din günü için tanımlanmış bir kelime değil, dünya yaşamı için de geçerli bir kelimedir.

Şefaat, öznesine göre diğer kök anlamları ile de değerlendirilir. Örneğin; yaşayan birinin yaşayan diğer bir kişiden mesela; evladın anne-babasından dua istemesi, iyi bir işin yapılması için destek olunması, fırsat oluşturulması, yön verilmesi (şefaat); olması gereken ve tavsiye edilendir.

3- ALLAH’IN ŞEFAATÇİLERİ REDDETTİĞİ AYETLER;

  • 6-Enam-51: “Ve korkanları onunla uyar ki Rablerinin huzurunda toplanacaklardır. Kendilerinin O’ndan başka ne veli ne de şefaatçileri yoktur. Belki korunurlar.” 
  • 6-Enam-94: “Ant olsun, sizi ilk kez yarattığımız gibi yine tek başınıza Bize geldiniz. Sizi hayaline daldırdığımız şeyleri arkanızda bıraktınız. İçinizden onların ortak olduklarının sandığınız kimseleri, şefaatçılarınızı (yardımcılarınızı) yanınızda görmüyoruz. Ant olsun ki, aranızdakiler kopmuş ve sandıklarınız sizden kaybolup gitmiştir.” 
  • 2-Bakara-255: “O’ndan başka ilah yoktur. Daima diridir ve  koruyup yönetendir. O’nu ne bir uyku ne de bir uyuklama tutmaz. Göklerde ve yerde olanların hepsi O’ nundur. O’nun izni olmadan, katında kim şefaat  edebilir? Arkalarında ve önlerinde olanı bilir. O’nun ilminden, O’nun dilediğinin dışında hiçbir şeyi kavrayamazlar. O’nun Kürsüsü (hükümranlığı), gökleri ve yeri kaplamıştır. Onları koruyup gözetmek O’na ağır  gelmez. O, Yücedir,  Azimdir”

“İzni olmaksızın şefaatte bulunabilecek kim” ile kast edilen şey; şefaat etmek için birilerine izin vereceği anlamı değildir.

Bu ayette Rab, kendini tastamam tanıtarak müşriklere cevap vermektedir. Müşriklerin kendilerine şefaat edeceklerini öne sürdükleri ilahları için reddiye yaparak böyle bir yetki vermediğini; öyleyse kendisi yetki vermediği halde, müşriklerin ilahlarının kimden izin alarak şefaat edecekleri şeklinde ciddi bir ikazda bulunup meydan okuma yapar.

Din günü birilerinin şefaat etmesi için Allah’ın yetki vermesi gerekir. Oysa Allah yetki vermediğine göre, kimse şefaat edemeyecektir, denmektedir.

  • 32-Secde-4: “Allah; gökleri ve yeri ve ikisi arasında olanları altı dönemde yarattı, sonra Arş’a yöneldi. Sizin O’ndan başka hiç bir veliniz ve şefaatçiniz yoktur. Düşünüp öğüt almıyor musunuz”?

Rabbin kainatın yaratılışından bahsetmesi dünya yaşamını, dünya yaşamında da kullarının velisinin yani koruyup kollayanın kim olacağı bilgisini verir.

Veli; koruyucu, yardımcı, gözeten, destekleyici, yandaş anlamları taşır. Kur’anda yer alan, “veli” ve velinin çoğulu olan “evliya” dost, dostlar olarak çeviriye konu edilmektedir. Oysaki bu sözcükler, dostluğu değil; yönetmeyi, korumayı, gözetmeyi ifade etmektedir. Kur’an, “dost” deyimi için “Halil” sözcüğünü kullanmaktadır.

  • 7-Araf-53: “Onun verdiği haberin gerçekleşmesini mi bekliyorlar? Onun haberinin gerçekleştiği gün, daha önce onu unutmuş olanlar diyecekler ki: “Gerçekten Rabbimizin resulleri gerçeği getirmişler. Acaba bir şefaatçi var mıdır ki bize şefaatte bulunsun veya geri döndürülsek de yaptıklarımızdan başkasını yapsak.” Gerçekten onlar kendilerini ziyana sokmuşlardır. Uydurdukları şeyler kendilerinden uzaklaşıp kaybolmuştur.”
  • 34-Sebe-22: ” De ki; Allah’tan başka sandığınız şeyleri (şefaatçileri) çağırın. Göklerde ve yerde zerre ağırlığınca bir yetkileri yoktur. Onların bu ikisinde hiç bir ortaklıkları yoktur. Ve O’nun onlardan hiçbir yardımcısı yoktur.”
  • 34-Sebe-23:” Ve O’nun katında izin verdiği kimselerden başkasına, şefaatin faydası yoktur. Hatta ne zaman ki (iyilerin yani Rabbin şefaatini alanların) kalplerinden korku giderildiğinde, (Rab dışında şefaatçi kabul edinenler) “Rabbiniz ne dedi” derler? (İyiler de) Hakkı, derler. Ve O, yücedir, büyüktür.”

Kaldı ki ayet; “şefaat edecek kimselerden” değil, “şefaat edilecek kimselerden” söz ettiği halde; ayete, genellikle birilerine şefaat etme hakkı verilecekmiş gibi anlam verilmektedir. Oysaki ayette, kimlerin şefaat edeceği değil, kimlere şefaat edileceği bildirilmektedir.

  • 26-Şuara-100-101: “Artık bizim şefaatçilerimiz yok. Yakın bir dostumuz da yok.” 
  • 30-Rum-13:Ortaklarından kendilerine hiçbir şefaatçi çıkmayacaktır. Onlar ortaklarını da inkar edeceklerdir.” 
  • 43-Zuhruf-86: ” Bilerek Hakka şahitlik edenler hariç; O’nun dışında yalvardıkları, kendilerine şefaatte bulunmaya malik olamayacaklardır.”

Allah ile arasına aracı koyanlar müşriklerdir. Onlar şefaatten yararlanmayacaklar. Fakat “Bilerek doğruya şahitlik edenler” Allah’tan başka ilah olmadığına şahitlik edenler Allah’ın şefaatinden yararlanacaktır. Çünkü şefaatin tamamı O’nundur.

  • 74-Müddesir-48: “Artık şefaatçilerin şefaati de onlara fayda vermez.”

Fakat buradaki şefaatçi, din günü için Rable aralarına şefaatçi koymak isteyenler değillerdir. 40. ayetten itibaren birlikte okursak bu kimseler, din gününü yalanlayan kimselerdir.

O zaman, din gününü yalanlayan kimsenin, Allah ile aralarına aracı denen yardımcıyı (şefaatçiyi) koymak istediklerini düşünmek hatalı bir düşüncedir.

Bu durumda kastedilen şefaatçi ve şefaat, dünya yaşamı içinde, dünyalık işlerinde onlara yardımcı olan, koruyan, gözetleyen ama din günü hükmü olmayan kimselerdir.

4- “DİN GÜNÜ” RAB DIŞINDA, HİÇ KİMSENİN DİĞER KİMSEYE ŞEFAAT HAKKI ve YETKİSİ YOKTUR;

İşte ayetleri;

  • 82-İnfitar-19: “O gün KİMSENİN KİMSE İÇİN BİR ŞEYE YETKİ SAHİBİ OLAMAYACAĞI GÜNDÜR. Ve o gün emir  Allah’ındır.”

Yukardaki ayet Kur’anda, din gününde “şefaat etme” anlayışı ve inancını kesin olarak reddeder.

Ayette yer alan “Temlikü” kelimesinin kök anlamları arasında “Hükmetmek/komuta etmek/hüküm sürmek, muktedir olmak, kontrol etmek, güç/yetki, kral, krallık” vardır.

O gün emrin Allah’a ait olduğunun vurgulanmasıyla da, başka kimsenin yetki sahibi olmayacağı tekrar netleştirilmektedir. 

  • 2-Bakara-123: “Şu günden sakının ki, kimse kimsenin cezasını çekmez, ondan fidye kabul edilmez, şefaat fayda vermez ve onlara yardım da edilmez.”

Yukarıdaki ayet; din gününde kişiler arası şefaatin olmadığını çok net açıklayan bir ayettir.

  • 2-Bakara-254: “Ey inanan kimseler! İçinde alışverişindostluğun ve  şefaatin olmadığı gün gelmeden önce size rızık olarak verdiklerimizden infak edin. Ve kafirler, zalimlerin ta kendileridir.”

Din günü kişiler arası “şefaat yetkisi” tamamen reddeder.

Din günü hem kişiler arası, hem de Allah ile alış-verişin (fidye teklifi) ve yine dünya yaşamında kişilerin birbirini koruyup himaye ettiği dostlukların olmayacağını da açıklar.

  • Zümer-19: “Hakkında azap kararı hak olan kimse mi? Ateşte olanı sen mi kurtaracaksın?

Nebinin din günü şefaatçi olacağına dair inancı yok sayan bir ayettir. Ama nebi, karardan önce şefaatçi olacak diyebilirsiniz.

Bu kadar delil ayet yetmedi derseniz, elbette herkes inandığı gibi haşr olucak. Nebilerin kendisi de sorguya çekilecek. Bir nebi beraatini aldıktan sonra ne yapacak? diye düşünelim. Çünkü onlar, iman eden kimsenin amel defterinde ne olduğunu bilemez. İman edenlerin sorgularına katılıp, açılan her amel defterine bakarak şefaatçi olup-olmayacağına karar verecek demekse en hafif tabiriyle ciddiyetsizliktir.

5- “DİN GÜNÜ” MÜŞRİKLER HAKKINDA ŞEFAAT;

  • 10-Yunus-18: “Onlar, Allah’ın yanı sıra bir de kendilerine, ne bir zarar ne bir yarar sağlamayan şeylere kulluk ediyorlar ve “Bunlar, Allah’ın katında bizim şefaatçilerimizdir.” diyorlar. De ki: “Allah’a, göklerde ve yerde kendisinin bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz?” Allah, onların ortak koştuklarından Münezzeh’tir ve Çok Yüce’dir.”
  • 39-Zümer-43:“Yoksa Allah’tan başka şefaatçiler mi edindiler? “De ki: “Onlar hiçbir şeye sahip olmasalar ve akıl etmeseler de mi?

Bu ayet grupları  müşriklere;  “Benim kimseye şefaat izni vermedim, benim bilmediğim şefaatçiler var da yaratıcı olarak benim mi haberim yok.” derken, edinilen şefaatçilerin hiçbir şeye sahip olmadıkları ve hiçbir şeye akıl edemediklerini vurgulayarak çok ciddi eleştiri ve reddiye olarak geldiğinin görülmesi önemlidir.

  • 2-Bakara-255: “O’ndan başka ilah yoktur. Daima diridir ve  koruyup yönetendir. O’nu ne bir uyku ne de bir uyuklama tutmaz. Göklerde ve yerde olanların hepsi O’nundur. O’nun izni olmadan, katında kim şefaat  edebilir? Arkalarında ve önlerinde olanı bilir. O’nun ilminden, O’nun dilediğinin dışında hiçbir şeyi kavrayamazlar. O’nun Kürsüsü (hükümranlığı), gökleri ve yeri kaplamıştır. Onları koruyup gözetmek O’na ağır  gelmez. O, Yücedir,  Azimdir”

“Allah’ın izni olmaksızın şefaate bulunabilecek kim” ile kast edilen şey; şefaat etmek için birilerine izin vereceği anlamı değildir. Ben kimseye şefaat izni vermemişken, kim şefaat edecekmiş şeklinde bir reddiyedir.

  • 6-Enam-70: “Dinlerini oyun ve eğlence yerine koyan kimseleri ve dünya hayatının aldattığı kimseleri bırak. Kazandığından dolayı  helaka gitmemesi için onunla uyar. Onun Allah’tan başka ne bir veli (koruyucu) ne de bir şefaatçisi (yardımcı) olmaz. Ve eğer her türlü fidyeyi verse ondan kabul edilmez. İşte onlar, kazandıklarından dolayı helake uğrayan  kimselerdir. İnkar ediyor olduklarından dolayı onlar için kaynar sudan bir içecek ve acıklı bir azap vardır.”

Bahse konu olanlar; dinlerini oyun ve eğlence yerine koyan kimseler ve dünya hayatının aldattığı kimseler olduğu için yukarıda yaptığımız izahlar gereği din günü Rabbin şefaati zaten olmayacaktır ve ayet de bu gerçeği açıklar.

Ayrıca Şuara-86. ayet  İbrahim nebinin babası için, Hud-45. ayette Nuh nebinin oğlu için yaptığı isteğin karşılık bulmaması da şefaat konusundaki yanlış algıyı ortadan kaldırmaktadır.

Kişi müşrik olduktan sonra rasulun ailesinden bile olsa Rabbin din günü; rasullerin de dünyada ettikleri dualar ve Rabden istedikleri şefaat talepleri geçerli değildir. İşte ayetleri;

  • 26-Şuara-86: “Ve babamı bağışla çünkü o sapıklardandır.”
  • 11-Hud-45: ” Ve Nuh Rabbine seslendi ve dedi ki; Rabbim şüphesiz oğlum benim ailemdendir. Ve senin vaadin gerçektir. Ve sen hükmedenlerin en iyi hükmedenisin.” 
  • 9-Tevbe-113: “Şayet akraba bile olsalar onların muhakkak cehennem halkı oldukları belli olduktan sonra ortak koşanlar için mağfiret dilemek nebiler ve inanan kimseler için yoktur.”

Yukarıda paylaştığımız ayetler, müşrik ve kafirler için din gününde, ne Rabbin ne de bir başkasının şefaati olmadığını açıklar.

Müşriklerden bahseden bu ayetten inananlara verilen mesajsa; “Şefaatçi edinmek, Allah’a eş koşmakla eş anlamlıdır.”

Çünkü müşrikler de tek Allah’a inanıyor ve asla inkar ediyor değillerdi.

6- “DİN GÜNÜ” ŞİRKE BULAŞMAMIŞ İNANANLAR İÇİN ŞEFAAT;

Şefaat ayetleri, genellikle yanlış çeviriye konu edinilen ayetlerdir. İnananlardan Allah rızasını kazanmışlar hakkında bahsedilen ayetlerde;

“Şefaat edecek kimselerden” değil, “Şefaat edilecek kimselerden” söz ettiği halde, genellikle birilerine şefaat etme hakkı verilecekmiş gibi anlamlar verilmektedir. Zümer-44. ayete göre, şefaatın tamamı Allah’ındır.

Din günü Allah’ın rızasını kazanmış inananlar için Rabbin şefaatini açıklayan ayet aşağıdadır;

  • 4-Nisa-48: “Kesinlikle Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Dilediği kimse için bundan başkasını bağışlar. Ve Allah’a ortak koşan kimse, gerçekten Allah’a büyük bir günahla iftira etmiştir.”

Rab, kendisini inkar eden ve  şirke düşmeyenlerin dışında kalanı için, şefaatin tamamen kendinde olduğunu ilan eder ve açıklar.

  •  20-Taha-109: “O gün Rahmanın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimselerden başkasına şefaatin faydası yoktur.
  • 19-Meryem-87: “Rahman’ın katında ahit almışların dışındakiler şefaata malik değildir.”

Ayette melik değil, malik denmektedir. Şefaate malik olmak demek; şefaat etmek veya dağıtmak değil şefaati hak etmek, kazanarak sahip olmak anlamındadır. Allah’ın razı olduğu kullar şefaati dağıtmaz. Allah onlara şefaat ettiği için şefaate malik olurlar yani hak kazanırlar.

Rab, kulları arasında dilediğini bağışlarken, elbette keyfi seçim yapmayacaktır. Dilemesine sebep olacak şeyse; kişinin tek başına huzura çıkarken beraberinde niyetlerine göre getirdiği amelleridir. Getireceği amellerle ilgili ayetler aşağıdadır. Necm-39-40-41. ayetler ile Meryem-95. ayetlere göre;

  • 19-Meryem-95: “Onların hepsi, kıyamet günü O’na tek başına gelecektir.”
  • 53-Necm-39-40-41: “Ve insana çalışmasından başka bir şey yoktur. Ve onun çalışması yakında görülecektir. Sonra ona karşılığı tastamam verilecektir.”

7- “DİN GÜNÜ” NEBİ VE MELEKLER ALLAH’IN İZİN VERDİĞİ İNANANLARA ŞEFAAT EDEMEZ;

Biz inananları ilgilendiren 2 şefaat ayeti vardır. İlki; 2-Bakara-254. ayet, diğeri; 4-Nisa-85. ayettir.

  • 2-Bakara-254: “Ey inanan kimseler! İçinde alışverişindostluğun ve  şefaatin olmadığı gün gelmeden önce size rızık olarak verdiklerimizden infak edin; Ve kafirler, zalimlerin ta kendileridir.”

Yukarıdaki ayet müşriklere değil, İNANANLARA seslenir.

Ve din gününde kişiler arası şefaatin olmadığını çok net açıklayan bir ayettir.

Din günü hem kişiler arası, hem de Allah ile alış-verişin (fidye teklifi) ve yine dünya yaşamında kişilerin birbirini koruyup himaye ettiği dostlukların olmayacağını açıklar.

Ve henüz yaşarken infak etmenin; din günü Rabbin şefaatini kazanmaya sebep olacağı uyarısı ve emrini de yapar.

  • 4-Nisa-85: “Her kim, iyi bir işte şefaat ederse, ona o işten bir pay vardır. Her kim de kötü bir işte şefaat ederse, ondan da ona bir pay vardır. Allah Her Şeyi Gözeten’dir.”

Yukardaki ayet inananların, dünyada yaşamlarında birbirlerine şefaatçi yani destek olmalarından bahseder. Bu bizlere zaten verilmiş genel bir emirdir.

Bu ayette din günündeki şefaatten değil, sadece inananların dünya yaşamı içinde kendi aralarındaki ilişkilerinden ve bu ilişkilerdeki şefaatten bahseder.

Dolayısıyla inananlara din gününde ALLAH’IN ŞEFAATİNDEN BAŞKA bir şefaata/şefatçiye kapı kapatılır.

8-ŞEFAAT AYETLERİNDEKİ İSTİSNALAR, “DÜNYA YAŞAMINDAKİ” ŞEFAATİ ANLATIR;

Kur’andaki şefaat ayetleri hataen veya  istenerek, istisna içeren yani “illa biiznihi” kısmı cımbızlanarak okunmuş ve buradan şefaat edilebileceği gibi bir kanaat oluşturularak bir çok ayetin anlamı kaydırılmıştır.

Örneklere bakalım;

  • 21-Enbiya-28: “Allah, ellerinin arasında olanı ve arkalarında olanı bilir.  Onlar, O’nun razı olduğu kimselerden başkasına şefaat etmezler ve onlar korkusundan titrerler.”

Bu ayetin başına ve sonuna bakmazsanız bu ayeti gerçekten de doğru anlayamazsınız. Çünkü konu bağlamı 25. ayetten başlar

  • 21-Enbiya-25: ” Ve senden önce “Şüphesiz Ben’den başka tanrı yoktur, Bana kulluk edin.” diye ona vahyetmediğimiz hiçbir rasul göndermedik.”

Yukardaki ayetin konusu; Tevhid, Şirk ve Rasullerdir. Rasul olarak da sadece Muhammed nebi değil önceki geçmiş nebiler de bu ayetin konusudur.

  • 21-Enbiya-26: “Rahman çocuk edindi” dediler. O münezzehtir. Bilakis onlar onurlu kılınmış kullarıdır.”

Yukardaki ayet sadece Mekkeli müşriklere has değildir. Yahudiler, Hristiyanlar ve müşrikler de Allah’a çocuk isnat etmişlerdir.

Yahudilerin Üzeyr’i, Hristiyanların İsa’yı, Arapların da melekleri Allah’ın kızları olduğu iddialarına verilmiş cevap bir ayettir.

Oysa Allah bu iddialardan uzaktır. Onlar Allah’ın lutfuna mazhar olarak onurlandırılmış kullarıdır. Çünkü O’nun vahyine ve iyiliğine mazhar olmuşlardır.

  • 21-Enbiya-27: O’ndan önce bir söz söylemezler. Ve onlar O’nun emrini yaparlar. “

Oysa ne rasuller ne de melekler, Rabbin emrinden önce bir tavsiye veya dilekte bulunamazlar. Asla Allah’ın emri dışına çıkmaları da mümkün değildir.

Rab kullarının her anını bilir. Eğer Allah, kullarının gizlisini-açığını, geçmişini-geleceğini, şefaatçilerin de bilmediklerini biliyorsa, şefaatçiler din günü Allah’a ne söyleyipte nasıl aracılık yapacaklardır? sorusu güzel bir sorudur.

Oysa ayete göre, şefaatçi olduğuna inanılan herkes, Allah’ın karşısında titrerler. Üstelik O’nun karşısında O’nun rızası hilafına kimsenin söz söyleme hak, yetkileri ve cesaretleri de yoktur.

  • 21-Enbiya-28: “Allah, ellerinin arasında olanı ve arkalarında olanı bilir.  Onlar, O’nun razı olduğu kimselerden başkasına şefaat etmezler ve onlar korkusundan titrerler.

Enbiya suresine ait ayet grubunda Allah’ın razı olduğu kimselere şefaat edeceğinden bahsedilenler, nebiler ve meleklerdir.

Doğrudur nebi ve meleklerin şefaat yetkileri vardır FAKAT ŞEFAATLERİ TAMAMEN DÜNYA YAŞAMI İÇİN SÖZ KONUSUDUR.

Bu istisnaları daha iyi anlamak için önce meleklerin şefaatını inceleyelim.

9- MELEKLERİN ŞEFAATİ SADECE “DÜNYA YAŞAMI” İÇİNDİR;

Aşağıdaki ayetler, insanlar dünyada yaşarken meleklerin yaptıkları şefaatle ilgili olup, hiçbiri din gününe ait değildir;

  • Ahzab-43: “O ki sizi karanlıklardan ışığa çıkarmak için melekleri ile birlikte size yardım eder ve destekler….”
  • Ahzab-56: “Şüphesiz Allah ve melekleri nebiye yardım ve destek verirler….”
  • 10-Yunus-3: “Şüphesiz sizin Rabbiniz Allah’tır; gökleri ve yeri altı dönemde yarattı ve sonra Arş’ı kuşattı işleri düzene koydu. O’nun izni dışında şefaat edecek olan yoktur. İşte  Rabbiniz olan Allah budur, O’na kulluk edin. Düşünüp öğüt almaz mısınız?”

Bu ayet Allah’ın işlerini tek başına düzenlemesini ve karar vermesinde bir ikincisinin olmadığını açıklar.

İkinci kısmındaysa, Rab izin vererek biri veya birilerine görev verdiğini açıklar. Ancak görev verir, çünkü kimseyi hükmüne ortak etmez. Görev verdikleri de meleklerdir. Ki bu açıklama Enbiya-28. ayetle de ilişkilidir.

Rabbin görevlendirdiği elçi melekler vardır, koruyucu melekler vardır, Mele-i Ala yani Melekler Konseyi vardır,

Özetle, Allah’ın emri ve izniyle dünya yaşamında insanlara yardım yani şefaat etmek için görevlendirilirler.

  • 53-Necm-26: “Göklerde  meleklerden nicesi var ki, onların hiç bir şefaati işe yaramaz Allah’ın dilediği ve razı olduğu kimseler için izin vermesi dışında.” ayetlerinde;

Ayette geçen “Göklerde” kelimesinden meleklerin, ancak insanlardan dünya hayatındayken Rabbin izin verdiklerine, izin verdiği kadar yardım (şefaat) ettiklerine işaret eder. Allah izin vermedikten sonra ise şefaatlerinin faydasız olduğundan bahseder.

  • 13-Rad-11: “Onun/insanın önünden ve arkasından izleyenler vardır. Onu Allah’ın emrinden (dolayı) gözetip korumaktadırlar…”

Yunus-3. ayette Rabbin izniyle şefaat edecek yani görevlendirilen meleklerden bahsetmektedir.

  • 42-Şura-5: “Gökler neredeyse üstlerinden çatlayacak. Melekler ise Rabblerini övgü ile yüceltiyor, yeryüzünde bulunanlar için bağışlanma diliyorlar….”

Yine dünya yaşamına işaret eden bir ayettir.

  • 40-Mümin-7: “Arş’ı yüklenenler ve çevresinde bulunanlar, Rabblerini övgü ile yüceltirler. Ve O’na iman ederler. İman edenler için bağışlanma dilerler: “Rabb’imiz! Sen, rahmet ve bilgice her şeyi kuşattın. Tevbe edip senin dosdoğru yoluna uyan kimseleri bağışla. Onları Cehennem azabından koru.”

Tevbe etmekten bahsedildiğine göre ve tevbe de sadece yaşarken mümkün olduğuna göre, arşı taşıyan melekler din günü görev alan melekler değildir.

  • 40-Mümin-8: “Rabb’imiz! Onları; onların atalarından, eşlerinden ve soylarından salih kimseleri, kendilerine söz verdiğin Adn Cennetlerine girdir. Sen, Mutlak Üstün Olan’sın, En İyi Hüküm Veren’sin.”
  • 40-Mümin-9: “Onları kötülüklerden koru. Ve Sen o gün kimi kötülüklerden korursan, ona rahmet etmiş olursun. İşte bu, büyük kurtuluştur.”

Kötülüklerden koruma ancak dünya yaşamında mümkün olduğundan 7-8-9. ayetlerin tamamında meleklerin şefaati dünya yaşamı için, Rabbin istediklerine, Rabbin istediği kadar şefaatte bulunurlar.

  • 3-Ali İmran-124: “O zaman sen mü’minlere: “Rabb’inizin, indirilmiş üç bin melekle yardım etmesi size yetmez mi?” diyordun.”
  • 3-Ali İmran-125: “Evet! Sabreder ve takvalı davranırsanız, düşman size hemen saldırsa bile, Rabb’iniz, size, seçilmiş beş bin melekle yardım eder.” 
  • 3-Ali İmran-126: “Allah, bununla sevinmenizi ve kalplerinizin yatışmasını dilemiştir. Çünkü yardım ancak Mutlak Üstün Olan ve En İyi Hüküm Veren Allah’ın yanındadır.”

Son 3 ayetse, Rab tarafından Bedir Savaşında, müslümanlara şefaat (yardım,destek) olsun diye gönderilen meleklerden bahseder.

10- NEBİLERİN ŞEFAATİ SADECE “DÜNYA YAŞAMI” İÇİNDİR;

Nebiler yaşarken kendilerine tevdi edilen ilahi görevleri layıkıyla yaparak tüm şefaatlerini zaten yaptılar ve her beşer gibi öldüler.

Aşağıdaki tüm ayetler, nebilerin sadece dünyada şefaat yetkilerinin olduklarının delilidir.

  • 36-Yasin-23: “O’ndan başka ilahlar edinir miyim? Eğer Rahman, bana bir zarar vermek dilerse, onların şefaatinin bana hiçbir şey sağlamaz. Ve onlar beni kurtaramazlar.

Nebi şefaata muhtaçken, nebinin şefaatçi olduğuna inanmak akıl ve vahiy dışıdır.

İnanan kimsenin Allah’tan başka şefaatçisi yoktur. Rab, şefaatine kimseyi ortak etmez. Buna tüm rasul ve nebiler de dahildir.

  • Ahkaf-9: “De ki: “Elçilerden ilk ortaya çıkan  ben değilim. Bana ve size ne yapılacağını bilemem. Ben, bana vahyolunandan başkasına uymam. Ve ben apaçık bir uyarıcıdan başka biri değilim.”

Ayetine göre; rasul ve nebiler, şefaat hakkına sahip olsaydı; KENDİSİNE ve bizlere ne yapılacağını bilmediğini söyleyebilir miydi?

Bu ayette ayrıca özellikle “De ki” emrine dikkat çekmek istiyorum. Elbette Rab, nebisini azaplandırmayacaktır. Fakat bu emir nebisinden çok biz inananlaradır.

“Ben, bana da size de ne olacağını bilemem” söylemi;  “Ben de sizin gibi bir beşerim, ne kendime ne de size ne olacağını asla bilemem, gaybdan da gelecekten de haber veremem ve ben sadece Allah’ın bana bildirdiği kadarını bilebilirim” demektir.

“Ben sadece bana vahyolunana uyarım.” ise;  “Ben yalnızca Allah’ın koyduğu sınırları gösteririm, kendime göre sınır getiremem, Sırat-ı Müstakim-i tanıtırım fakat yol yapamam, Rabbimin belirlediği hükümleri anlatırım ama kafamdan hüküm veremem, ilahi kanunları söylerim ama kanun koyamam, şeriati tebliğ ederim ancak şeriat ihdas edemem, her konuda görüşümü söylerim ama vahiy ile çelişen hiçbir şey asla söyleyemem.” anlamındadır.

Mesaj şu ki Rab, nebimizin bile kendi akibetinden emin olmaması gerektiğini ona “De ki” emriyle söyleterek, kendisine nispet edilecek şefaat yetkisinin önünü hem Fatiha-5. ayet hem de bu ayetle kesmiştir.

Araf-6: “Kendilerine (elçi) gönderilmişlere de soracağız ve gönderilen elçilere de soracağız.”

Bu ayetten anlıyoruz ki; ümmetler nebilerin getirdiği mesaja sahip çıkmak ve bu mesajlara göre yaşamak konusunda hesaba çekileceği gibi; Nebiler de tebliğ vazifesinin hakkını verip veremedikleri konusunda hesaba çekilecektir.

Rasuller dahil sorguya çekilecekken ve Muhammed nebi “Bana ve size ne yapılacağını bilemem.” derken, “Şefaat-ı uzma” nın dayandırıldığı İsra-79. ayette yer alan “Makam-ı mahmud” un tamamen farklı bir anlam içerdiğini ayrıca;

https://nurseldurabay.com/makam-i-mahmud-ovulmus-makam-sefaat-i-uzma-en-buyuk-aracilik-degildir/ linkteki yazımızda ayrıca belirtmiştik.

Kaldı ki aşağıdaki iki ayette;

  • 5-Maide-116: ” Ve yine demişti ki Allah ey Meryem oğlu İsa sen mi dedin insanlara Allah’tan başka beni ve annemi iki tanrı edinin. Dedi ki “Sen yücesin. Benim için gerçek olmayan bir şeyi söylemek benim haddime değildir. Eğer demiş olsaydım sen bunu muhakkak bilirdin. Sen benim nefsimde olanı bilirsin. Ben senin nefsinde olanı bilemem. Şüphesiz sen gizlileri bilensin.”
  • 5-Maide-117: ” Bana emrettiğin şeyden başka onlara bir şey söylemedim.  Benim ve sizin Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin. Onların içinde olduğum sürece onlar üzerine şahittim. Fakat sen beni vefat ettirince onları gözetleyen sen oldun. Ve sen her şeyin üzerine şahit olansın.”

Vefat etmiş bir nebinin Allah gibi, bir insanın her halini bilmesi mümkün değildir. Allah bu durumu İsa nebini dilinden de duyurmaktadır.

Dolayısıyla ölümünden sonra hiç kimsenin halinden, gizlisinden ve saklısından haberi olmayan nebinin, Allah’ın razı ve hoşnut olmadığı biri için, Sanki Rabden daha bilgili ve merhametliymiş gibi “Ey Rab, bunun günahları çok fazla ve büyük,  Sen cehennemlik yazdın ama bağışla” diye kararını değiştirmesini talep edecek bir nebi ve bu nebinin de böyle bir yetkisi olduğuna inanmak, ayetlerin tümüne inatla karşı çıkmaktır.

Şefaat müşriklerin işlediği bir suçtur. Müşriklerin işlediği bu şirk suçunu, insanı kafir ve ebedi cehennemlik yapan bu suçu, Allah’ın kendine ve inananlara layık veya hoş görmesi olası değildir.

Biz inananların bunu çok iyi idrak etmesi gerekir.

Nebi yapması gereken tüm şefaati, dünyada yaşarken zaten yapmıştır. Allah’tan aldığı vahyi aynen bize iletmiş ve yaşayarak örnek olmuştur.

Ama şefaat konusunda Kur’ana aykırı olarak umulan şey; rasulun getirdiği vahiye sahip çıkmak, onu uygulamak, ona riayet etmek, ona itaat etmek gibi sorumlulukları yerine getirmediğinden dolayı işlenen günahları, maalesef nebi aracılığıyla Allah’ın affetmesini sağlamak gibi bir torpil aracına dönüştürmektir ki bu şefaat değildir.

Bu Allah’ın söylemediği bir şeyi dine dahil etmektir. Nebinin yapmadığı ve söylemediği bir iddiada bulunmak demektir.

Nebiler bizim için yaşarken dua etmiş midir, elbette. Bunu nebiler de yapmıştır, biz de yaparız. Bizler de birbirimize dua ederiz. Fakat bu şefaat, din günü için bahsedilen şefaat değildir.

Dua, Şefaatın kök anlamlarından biridir. Elinden hiçbir şey gelmeyen kimsenin edeceği dua ile iyiliklere güzelliklere kapı açılmayacağını düşünmek hata olur.

Bizler de yaşayan ana-baba, eş-dost gibi kıymetli kimselerin dualarını almaya çalışırız. Çünkü biliriz ki dua, Rabden yardım talebidir.

Şefaat, YETKİ KULLANIMI olarak kullanıldığında, vahye aykırı bir inanca dönüşür

Allah’a el açıp dua ederken, ister kendimiz için ister bir başkası için, Allah’ın huzurunda birilerini Allah’a karşı yardıma çağırmak gibi bir dua şekli ve şefaat olamaz.

Bu duanın ve şefaatın tabiatına terstir.

Kur’anın ilk sayfasında yer alan ve ilk suresi olan Fatiha-5.ayette “… yalnız Senden yardım dileriz…” telkini varken, Allah’a karşı birilerini yardıma çağırmak, akıl ve vahy dışı bir tavırdır.

11- İNANANLARIN ŞEFAAT İLE İLGİLİ SORUNLARI;

Birinci problemi;  dünya ve din günü için yapılan şefaatı birbirine karıştırmaları,

İkinci problemi; din günü yapılacak şefaatı, henüz yaşarken Rabbe karşı ölmüşlerden istiyor olmalarıdır.

Sanki bu kimseler Rabden daha merhametlidir ve din günü Rabbi daha merhametli olmaya çağırmaktadırlar.

Rab de daha merhametli olup-olmayacağı konusunda değerlendirme yapıp yeniden takdirde bulunacaktır, gibi beşeri bir özellik yakıştırarak Kur’andan elde edilecek böyle zorlama ve imkansız bir çıkarım, tabiki temiz akıl sahipleri için asla kabul edilebilir değildir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Subscribe
Bildir
guest
4 Yorum
En Yeniler
Eskiler
Inline Feedbacks
View all comments
Osman Nuri Akbay
Osman Nuri Akbay
6 Ağustos 2024 11:10

Çok güzel bir anlatım olmuş,düşüncelerim de çok şey yerine oturdu.Emeğinize sağlık.

Hramedes
Hramedes
5 Ağustos 2024 01:03

Abla çok güzel yazı. Ben zaten Zümer suresinden sonra bu inanıştan vazgeçmiştim