Allah tüm yaratılmışlardan önce de vardı ve tüm yaratılmışlardan sonra da var olmaya devam edecektir.
İddia; ebedi “sonsuz” demekse, tek sonsuz da Allah olduğuna göre, ahiret aleminde insanların ve hak etmiş oldukları ödül ve cezanın da sonsuz olamayacağıdır.
Allah’ın dilemesiyle ahiret hayatında istediğine sonsuzluk vermesi bence normaldir.
Çünkü kimse onun irade ve hükmüne ortak değildir.
Allah, ahirette insanlara sonsuz yaşam vadetmişse, mutlaka öyle olacaktır. Bu sonsuzluk, Allah’ın insan haricindeki diğer yaratılmışlardan sonra da ahiri olduğu doğrusunu zedelemez.
O isterse cennet ve cehennemi yok da edebilir, buna elbette muktedirdir.
Ama Allah yeminlerinde ve vaatlerinde duran, koyduğu hükümleri istediği zaman değiştirmeyendir.
Cehennem azabının süreli olup-olmadığı tartışması, “halidina” ve “ebeden” kelimeleri üzerinden yapılır.
“halidina” sözlükte çok uzun zaman anlamına gelir.
Biz konuyu doğru anlamak için “halidina” kelimesini, Kur’ana göre incelemek isteriz.
Cennet sakinleri için önceki ölüm dışında başka ölüm olmayacaktır. Ayeti aşağıdadır;
Duhan-56 “Orada önceki ölümden sonra(illa) ölüm tatmazlar ve (Allah) onları cehennem azabından da korur.”
Nebiler de beşerdi ve ölmeyecek yani ölümsüz (elhuld) değillerdi. İlgili ayetleri aşağıdadır;
Enbiya-34: “Biz, senden önce de hiçbir beşere ölümsüzlük (elhuld) vermedik. Sen öleceksin de onlar halidune (ölümsüz) mü!”
Enbiya-8: “Biz onları (nebileri), yemek yemeyen birer ceset olarak yaratmadık. Onlar halidine (ölümsüz) değillerdi.”
Nebilere ölümsüzlük verilmediğinden ve halidine olmadıklarından, onlar da ölümü tatmışlardır. Ayeti aşağıdadır;
Enbiya-35: “Her nefs ölümü tadıcıdır…..”
Şeytanın Ademi kandırmak için kullandığı iki iddiadan biri; onların ölümsüz olmalarını sağlamaktı. Çünkü Adem, ölümlü olduğunu biliyor ama yine de ölümsüzlüğü istiyor, şeytanda onu ölümsüzlük vaadi ile kandırıyordu.
Araf-20: “….Rabbiniz ikinizi şu ağaçtan ya iki melik ya da iki ölümsüz olursunuz diye yasakladı.” dedi.”
Özetle; bu ayet grubunu birlikte okuduğumuzda Kur’anda “halidina” kelimesinin çok uzun zaman anlamında değil, “ölümsüz” anlamında kullanıldığı anlaşılır. Eğer ki Kur’anda bu anlam verilmişse, sözlüklerin veya başka kimselerin ne anlam verdiği artık benim için gereksiz bilgidir. Hem cennet hem de cehennem sakinleri için kullanılan “halidine fiha ebeden” ifadesi;
“Orada sonsuza kadar kalıcılardır.” değil, “Orada sonsuza kadar ölümsüzdürler.” anlamına sahiptir.
Fatır-36:“Kafir olanlar için Cehennem ateşi vardır. Ne ölmelerine hüküm verilir, ne de onlardan (cehennem) azbı hafifletilir. İşte her kafiri böyle cezalandırırız.”
O halde ayetlerden anladıklarımız;
- Cennet ve cehennemde ölüm yoktur. Allah cehennem ehlinin ölümüne hükmetmez.
- İnsanların tümü ölümsüzdür. Cehennem ehline ölüm hükmedilmezse, cennet ehline de ölüm hükmedilmez.
- Bu durumda cennet ve cehennem de sonsuz olacaktır.
- İnsan ölümsüz ise hak ettiği mükafatı da azabı da ebedi yani sonsuza kadar olacaktır.
İnsan cehennemden çıkartılmayı mutlaka umut etmek ister. Peki cennetten de çıkartılmayı ister mi?
Cehennem ile ilgili hatalı meale bakalım;
Hud-107: “Rabbinin dilediği hariç, onlar gökler ve yer durdukça o ateşte süreli kalacaklardır. Çünkü Rabbin, istediğini hakkı ile yapandır.”
Şeklinde yapılan meal hatalıdır. Hata; “illâ mâ şâe rabbuk(e)” istisna cümlesinden kaynaklanır. İstisna hakiki istisna değildir. Ayrıca ayette halidina kelimesine “süreli” anlamı verilmiştir.
Ayrıca zahiri istisna cümlesi kişilere yönlendirilmiştir. Sanki Allah dilediklerini cehennemden çıkaracaktır ve bu kimselerin azapları ebedi olmayacaktır, anlamı verilmek istenmektedir. Oysa bu mümkün değildir. Çünkü aşağıdaki ayetler bu anlama müsade etmez;
Fatır-36:“Kafir olanlar için Cehennem ateşi vardır. Ne ölmelerine hüküm verilir, ne de onlardan (cehennem) azbı hafifletilir. İşte her kafiri böyle cezalandırırız.”
Araf-40: “Ayetlerimizi yalanlayanlar ve ona karşı kibirlenen kimselere, onlara gök kapıları açılmayacak ve halat/deve iğne deliğinden geçinceye kadar onlar cennete giremeyeceklerdir. İşte biz suçluları böyle cezalandırırız.” vaatleri vardır.
Bu ayetleri birlikte okuduğunuzda;
- Cehennemden çıkış olası mıdır? Cevap, hayır.
- Cehennemde azap hafifletilir mi? Cevap, hayır.
- Cehennemdekiler bir süre sonra öldürülür mü? Cevap, hayır.
Cennet ile ilgili hatalı meale bakalım;
Hud-108: “Mutlu olanlara gelince, onlar da cennettedirler. Rabbinin dilediği hariç, gökler ve yer durdukça onlar da orada süreli kalacaklardır. Bu, kesintisiz bir lütuftur.”
Şeklindeki meal de yine “illâ mâ şâe rabbuk(e)” istisna cümlesinden dolayı hatalıdır. İstisna hakiki istisna değildir. Ayrıca ayette halidina kelimesine “süreli” anlamı verilmiştir.
Yine zahiri istisna cümlesi kişilere yönlendirilmiştir. Sanki Allah dilediklerini cennetten çıkaracaktır ve bu kimselerin mükafatları ebedi olmayacaktır, anlamına kapı aralamaktadır. Oysa bu mümkün değildir. Çünkü;
Hicr-48: “Orada onlara hiç bir yorgunluk dokunmaz ve onlar oradan çıkarılacak değillerdir.” vaadi vardır.
Bu ayetlere göre;
- Cennetten çıkış olası mıdır? Cevap, hayır..
- Cennetteki lütuflar kesilir veya azaltılabilir mi? Cevap, hayır.
- Cennettekiler bir süre sonra öldürülür mü? Cevap, hayır.
Sayın Bayraktar hocanın istisna cümlesinde yaptığı meal hatası, ayette olan “ölümsüz” kelimesini “süreli” olarak meal etmesine mecbur etmiştir.
Oysa zahiri istisna cümlesini, yere ve göğe yönlendirmeli ve “Rabbinin dilemesi dışında gökler ve yer durdukça” şeklinde meal edilmeliydi. Bu durumda doğru mealler aşağıdaki gibi olur;
Hud-107:“Rabbinin dilemesi dışında gökler ve yer durdukça orada(fiha) ölümsüzdürler (halidina). Şüphesiz ki Rabbin istediğini yapandır. ”
Hud-108: “Mutlu olanlar ise, cennettedirler. Rabbinin dilemesi dışında gökler ve yer durdukça orada(fiha) ölümsüzdürler (halidina). Bu, kesintisiz bir lütuftur”
Eğer “halidina” çok ama çok uzun bir süredir ama yine de bir sonu vardır, bu nedenle “sürelidir” anlamı verildi diyecek olursanız;“halidine fiha ebeden” ifadesi geçen ayetlerde, “orada süreli sonsuza kadar kalıcıdırlar” gibi saçma bir anlamına dönüşür.
Ortaya çıkan bu anlam, yapılan meal hatalarını güneş gibi ortaya çıkarmaktadır. Bu anlamsızlığı yok etmek için gördüğünüz üzere, mealde “ebeden” kelimesine yer verilmemiştir. Örneğin;
Nisa-57: “…orada süreli kalacaklardır…”
Nisa-122: “….orada süreli kalacaklardır.”
Nisa-169: “…süreli kalacakları cehennem…”
Maide-119: “…içinde süreli kalacakları…”
Bu ayetlerde yapılan diğer önemli hata ise; “illa” edatının İstib‘ad anlamında kullanılmasının yok sayılmasıdır.
İstib‘ad; bir şeyin uzak ve olanaksız görülmesi, o şeye imkan vermemek ve gerçekleşmesini ihtimal dışı bulmak anlamlarına gelir.
Yani sureten istisna anlamında kullanılmakta fakat hakiki anlamda tam zıddını ifade etmektedir. Yukardaki ayetlerde Allah, yerin ve göğün ayakta durmasını ne şart koşmakta ne de onları bir gün yok edeceğine işaret etmektedir.
Allah, sadece Arap dil özelliğini kullanmıştır. Bunu bilmeyen veya yok sayanlar ayetleri, hakiki istisna cümlesi varmış gibi meal ederek anlam kargaşalarına ve kafalarda gereksiz sorulara neden olmaktadır. Oysa Araplarda şöyle cümleler vardır;
“لأعطيتك كل ما سألت إلا ما شئت” yani “Dilediğim hariç istediğin her şeyi sana verdim.”
” أنت سهيمي فيما أملك إلا ما شاء لله” yani “Allah’ın dilediği hariç sahip olduğum her şeyde ortağımsın.”
Cümlelerinde kullanılan istisna hakiki istisna değil, kişinin istediği her şeyi verdiği, hiçbir şeyden diğerini men etmediği, her şeyde kendine ortak ettiği anlaşılmaktadır. Aslında mesele bu kadar sade ve kolaydır.
Sonuç olarak benim de gönlümde geçen Cehennem azabının sonlu olmasıdır fakat ayetlere göre bu mümkün değil.
O kötü yere varmaktan Allah’a sığınırım.