Diyanetin mealine göre;
Ali İmran-104: “Sizden hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.”
Doğru meali;
Ali İmran-104: “Sizden hayra çağıran ve iyiliği öneren ve kötülüğü engelleyen bir topluluk olsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.”
Diyanetin mealindeki soruna bakalım:
Başka ayetlerde geçen “ye’murûne bi’l-ma’rûf ve yenhevne ani’l-munker” ibaresinin bazı meal ve tefsirlerde “iyiliği emrederler, kötülüğü engellerler” şeklinde çevrilmesidir.
“Ye’murûn” fiili, (أ م ر) kökünden olup;
(أَمَرَ): Emretmek, komuta etmek, buyurmak, emir vermek anlamlarına sahiptir.
Fakat (أَمْر): Bir şeyi önermek veya öne sürmektir; bir şeye yönlendirmektir. Bu ister اِفْعَلْ yap ve لِيَفْعَلْ yapsın sözleri ile söylensin, isterse haber kelimeleri ile anlatılsın fark etmez. Aynı şey, öne sürmek, işaret veya başka bir şeyle de olabilir. Allah’ın, İbrahim nebinin rüyasında oğlunu kurban ettiğini görmesini, emr diye adlandırması da bunun bir örneğidir.
Peki kelimenin anlamını emretmek olarak kabul edersek; yapılacak olan şey herhangi birisine “iyilik yap” şeklinde buyurmak mı olacaktır? Mesela; bu emir namazını kıl, zekatını ver, orucunu tut… şeklinde mi yapılacaktır?
Bu şekilde yapılacak olursa oluşacak amir pozisyonunun, birilerine ahlak bekçiliği ve devamında sınırı aşarak ceza kesici bir göreve dönüşmeyeceğinin garantisi mümkün müdür?
Söz konusu insanken ve haddini aşmada çok hevesliyken maalesef garanti verilmesi mümkün değildir.
Kur’anda, yapılmadığı takdirde cezası olan eylemler bizzat Allah tarafından tayin edilmiş ve açıkça emredilmiştir.
Allah’ın hakkında ceza vermediği konu hakkında, kişilerin Allah adına ceza tayini yapması mümkün değildir. Bu açıkça Allah’ın hükmüne ortaklıktır.
Fakat Allah’ın hakkında ceza vermediği konu toplumsal düzeni bozucu bir eylemse, Allah’ın gerekli yaptırımı, beşeri hukuka bıraktığı anlamına gelir.
O halde iyilik ancak telkin edilir, tavsiye edilir veya önerilir. Fakat emredilmez.
Allah’ın, imanı dahi insanların kendi iradesine bıraktığı özgür bir dinde, insanlara kendi faydaları adına olsa bile yapılan iyilik emirlerinin, bir süre sonra baskıya dönüşmesi ve insanlarda aksi etki yapması çok yüksek olasılıktır.
Bakara-256: “Dinde zorlama yoktur…”
Ayeti de buradayken iyiliği tavsiye ve telkin dışında zorla yaptırmak şeklinde emretmesi çelişkidir ve Kur’anda çelişki yoktur.
“أَمَرَ” fiilinin diğer anlamları olan “iş yapmak, önermek, telkin etmek, tavsiye etmek”, ayetin anlamına daha uygun düşmektedir.
Özetle insan iyiliği kendine daima iş edinecek, iyilik yaparken diğer insanlara da telkin ve tavsiye edecek, aynı zamanda kötülüğe de engel olacaktır. Sosyal düzen ve ahlakın en temel ilkesi de zaten budur.