Diyanetin ilgili mealleri aşağıda olup hatalıdır;
Cin-24-25-26-27-28: “Nihayet uyarıldıkları şeyi gördüklerinde kimin yardımcısı daha zayıf, kimin sayısı daha azmış, bilecekler. De ki: “Sizin uyarıldığınız şey yakın mıdır, yoksa Rabbim ona uzun bir süre mi koyacaktır, bilemem. O, gaybı bilendir. Hiç kimseye gaybını bildirmez. Ancak seçtiği resûller başka. (Onlara bildirir.) Fakat O, Resûlün önünde ve arkasında gözetleyici (melek)ler yürütür ki resûllerin, Rablerinin vahiylerini tebliğ ettiklerini bilsin. Allah, onların her hâlini kuşatmış ve her şeyi inceden inceye sayıp dökmüştür.”
Hatalı meale sebep olan husus; her ayette olduğu gibi “illa” edatının standart kabul edilen istisna anlamının verilmesidir. Kur’anda ve Arap dilinde “illa” edatının en meşhur ve yaygın anlamının istisna olduğu kabul görse de bu mutlak değildir. “İlla” edatının kullanıldığı farklı anlamlara örneklerse aşağıdadır;
- İstib‘ad (uzak ve olanak dışı bulmak)
- İstinaf (yeni cümleye başlama)
- Gayr,
- Atıv vavı (ve)
- İmma (ya …ya da),
- Bade (sonra),
- Bel (Yok, hayır, daha doğrusu, aksine, tam tersine, bilakis, öyle değil …böyle),
- Lakinne (ama, fakat, ancak, ne var ki).
Allah’ın mesajlarındaki bütünlüğü ve konu geçişlerini daha net görebildiğimi fark ettiğim için artık ayet numaralarını çıkararak paragraf olarak okuma yapıyorum ki sizlere de önemle tavsiye ederim.
Şimdi doğru meali vererek açıklama yapmaya başlayalım;
Cin-24-25-26-27-28: “Nihayet kendilerine vaad edileni gördükleri zaman, kimin yardımcısının daha zayıf ve sayısının daha az olduğunu bilecekler. De ki: “Size vaat edilen yakın mıdır yoksa Rabbim onu uzun süreli mi kılmıştır, ben bilmem.” O, gaybı bilendir. Ve O, (kendine ait) gaybını(1) hiç kimseye bildirmez ve razı olduğu rasule (de). Rablerinin mesajlarını tebliğ ettiklerini ortaya çıkarmak için O, onların her tarafından gözetleyiciler gönderir. Yanlarında olanları kuşatmış ve her şeyi bir bir saymıştır.”
(1) Ayette (غَيْبِه۪ٓ)=gaybihi kelimesindeki “hi” zamiri Allah’ı işaret eder. Bu zamir, gayb bilgisini özelleştirir. Bu zamiri alan gayb, Allah’ın sadece kendisine sakladığı gayb bilgileridir. Dolayısıyla hiç kimse ile paylaşmayacağı anlamına gelir.
Cin-27. ayette kullanılan “illa” edatı “ve” anlamındadır. Buna dair elbette Kur’andan delillerim de mevcut. Örnek ayetlerimiz; Nisa-22-23, Bakara-150, Neml-10-11, Ahzab-50. ayetlerdir.
Cin-27. ayette yine hatalı bölme yapılmıştır. Yani 26. ayetin son cümlesi 27. ayetin başındadır. Tıpkı Ali İmran-80’nin son cümlesi, 81. ayetin başında olduğu gibi.
Bu ayet grubunda inkar edenlerin, Allah rasulunden kıyamet gününün ne zaman olduğu ile ilgili bilgi sordukları anlaşılmaktadır.
Yukarıda izah ettiğim üzere; gaybihi kelimesindeki “hi” zamiri Allah’ı işaret eder ve bu zamir gayb bilgisini özelleştirir. Yani bu zamiri alan gayb, Allah’ın sadece kendisine ait bıraktığı gayb bilgileridir. Dolayısıyla hiç kimse ile paylaşmayacağı anlamına gelir. Zaten devamındaki ayette Allah, kendine bıraktığı gaybi bilgiyi kimseye bildirmeyeceğini açıklar. Hatta soru sorulan rasule bile.
Buradaki gaybın, Allah’ın rasullerine bildirdiği gaybi bilgilerle ilgisi yoktur. Allah, rasullerine bildirdiklerini zaten kendine ait bırakmadığı için paylaşmıştır. Buradan gaybi bilginin 2 türlü olduğunu anlıyoruz:
- Allah’ın kendisine sakladığı gaybi bilgiler.
- Allah’ın, Allah rasulleri dahil biz insanlara bir şekilde bildirdiği gaybi bilgiler.
Dolayısıyla ayetteki gayb Allah’a özel gayb bilgisi olduğundan, istisnası yoktur ve “illa” edatına “hariç” anlamını vermek imkansızdır.
“illa” edatı istisna bildirmediğinden Allah, soruya muhatap rasulune dahi bu özel gayb bilgisini vermeyeceğini önemle vurgular. Bu anlam ve vurguyu ise “ve” anlamı verir. Özetle ilgili ayetler;
Cin-26-27: “O, gaybı bilendir. Ve O, (kendine ait) gaybını hiç kimseye bildirmez ve razı olduğu rasule (de)…..”
Şimdi “illa” edatının “ve” anlamı aldığı diğer ayetlerden bahsedelim.
1- Nisa-22-23. ayetlerde “illa” edatının “ve” anlamı alması üzerine çalışmam;
NİSA-22. AYETİN MEALİNDEKİ HATA: “KADIN MI” YOKSA “EVLİLİK Mİ”
2- Ahzab-50. ayette “illa” edatının “ve” anlamı alması üzerine çalışmam;
3- Bakara-150. ayette “illa” edatının “ve” anlamı alması üzerine;
Diyanetin meali;
Bakara-150: “Yine nereden yola çıkarsan çık yüzünü Mescid-i Harama çevir. Nerede olursanız olun, yüzünüzü o yöne çevirin ki insanların içinde zulmedenler hariç sizin aleyhinize kullanabilecekleri bir delil olmasın. Onlardan çekinmeyin, Ben’den çekinin ki size olan nimetimi tamamlayayım ve böylece siz de doğru yolu bulabilesiniz.”
Diyanetin mealinde; insanlar aleyhinizde delil bulmasın ama zulmedenlerin delil bulmasında sorun yok şeklinde bir anlam oluşmaktadır.
Oysa müslümanlar kıble nedeniyle, Bakara-142. ayette belirtildiği üzere bazı akılsız kimselerin sorularına muhatap kalmış ve eleştirilmişlerdir. Sonrasında Allah, kıble olarak Kabe’yi seçtiğini beyan etmiş ve artık ne insanların ne de zalim olanların iddia edecekleri bir husus kalmadığını açıklamıştır.
Ayrıca hüccet kelimesini delil olarak değil iddia olarak meal etmek daha anlamca doğrudur. Doğru meal ise;
Bakara-150: “Nereden yola çıkarsan çık yüzünü Mescid-i Harama çevir. Siz de nerede olursanız olun, yüzünüzü o yöne çevirin ki insanlar ve(1) onlardan zalim olanların sizin aleyhinizde bir iddiası(2) olmasın. Onlardan çekinmeyin, Benden çekinin ki size olan nimetimi tamamlayayım. Umulur ki doğru yolu bulursunuz.”
(1)İlla:“ve”
(2)hüccet: Bir dava veya tartışmada, sayesinde kişinin hasmını alt ettiği bir tür delil; bir iddia; doğru veya yanlış bir iddia; bir kanıt; bir ispat; bir mazeret.
4- Neml-10-11. ayetlerde “illa” edatının “ve” anlamı alması üzerine;
Diyanetin meali;
Neml-9-10-11-12: ““Ey Mûsâ! Gerçek şu ki, ben mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah’ım. Değneğini at.” (Mûsâ değneğini attı.) Onu yılanmış gibi hareket eder görünce, dönüp ardına bakmadan kaçtı. (Allah, şöyle dedi): “Ey Mûsâ, korkma! Benim katımda peygamberler korkmazlar. (11)Ancak kim zulmeder de sonra (yaptığı) kötülüğün yerine iyilik yaparsa bilsin ki şüphesiz ben çok bağışlayıcıyım, çok merhamet edenim. Elini koynuna sok; Firavun’a ve onun kavmine gönderilen dokuz mucizeden biri olarak, kusursuz bembeyaz olarak çıksın. Çünkü onlar fasık bir kavimdir.”
Bu ayet grubundaki diayalog, Allah ile Musa arasında geçen bir diyaloğa aittir.
11. ayette Allah, kötülüğün ardından iyilik yapandan bahsetmiştir ama bu cümlenin fiili yoktur.
Bunu gören diyanet, ayette olmayan “bilsin ki” kelimesini parantez bile kullanmadan sanki ayette bu kelime varmış gibi meale yerleştirmiş ve fiil olarak kullanmıştır.
Oysa 11. ayetin fiili,10. ayetteki “korkmaz” fiilidir.
Ayrıca 11. ayette sanki başka bir konuya geçilmiş gibidir. Fakat 12. ayet hala aynı konunun devam ettiğini göstermektedir.
Aslında bahsedilen kişi yine Musa nebidir. Çünkü Musa nebi geçmişinde, hataen birini öldürmüş fakat sonra çok pişman olmuştur. Allah Musa nebiyi aynı zamanda pişman olduğu geçmiş günahlarından dolayı teselli etmiş ve korkmaması gerektiğini söylemiştir. Doğru mealse;
Neml-9-10-11-12: “Ey Musa! Muhakkak ki Ben Aziz ve Hakîm olan Allah’ım. Asanı bırak!” Onun yılan gibi hareket ettiğini görünce, arkaya dönüp kaçtı, geri dönmedi. “Ey Musa korkma, gerçekten Benim. Benim huzurumda rasuller ve(1) zulmeden sonra kötülüğü iyilikle değiştirenler korkmaz. Şüphesiz ben Gafur ve Rahimim.”
(1) İlla =“ve”