Şunu belirtmek isterim ki bu çalışmayı kıymetli hocam @kuranlayolculuk ile birlikte yaptık.
Kur’anda ruh meselesinin doğru anlaşılmadığını düşünüyoruz. Ayette ruhtan sorulduğunda o konuda çok az bilgi verildiği söyleniyor.
Ancak dilden dile dolaşan o kadar çok mesnetsiz bilgi var ki şaşırmamak mümkün değil. Bu bilgiler araştırıldığında farklı inançların kaynakları ortaya çıkıyor. Bu kaynakların tesirinde kalan bilgiler tasavvuf anlayışının hezeyanları ile de zaman içinde sanki Kur’ani bir gerçek gibi kabul edilmeye başlanıyor.
Bugün ayetlerden anlıyoruz ki anne karnındaki çocuğa yaklaşık 3 aylıkken ruh(?) üfleniyor(?) fakat kalp atışları 6 haftalık iken başlıyor. O halde insana canlılık veren şey ruh(?) değildir. Ruh(?) 3 ay sonra üflendiğine göre başka bir şey ifade ediyor olmalıdır.
Bu konuyla ilgili kıymetli hocam @kuranlayolculuk ‘un yaptığı çalışmanın linkini istifadeniz için aşağıya bırakıyoruz;
https://kuranlayolculuk.blogspot.com/2022/12/ruhun-uflenmesi-nedir-ve-ne-zaman-olur.html
Biz bu çalışmamızda Ruh ifadesinin Kur’anda nerelerde ve hangi anlamlarda geçmiş olduğunu inceledik. Keşif ve benzeri usullerle Kur’anda var olanın dışında manalar aramanın doğru olmadığına inanıyoruz.
Kur’anda “Ruh” ile “Nefs” kelimelerinin tamamen farklı kavramlar olduğunu gördük.
Bedene canlılık verip sorguya muhatap olanın nefs olduğunu sadece Kur’an ayetleri ile daha önce göstermiştik. Fakat ruhun, nefs gibi bedene canlılık verip sorguya muhatap olacağına dair Kur’anda herhangi bir ayet veya işaret yoktur.
Ruhun nefs olduğu iddia ediliyorsa eğer, bu iddianın tahminin dışında Kur’andan ayetlerle mukayeseli olarak ispatlanması gerektiğine inanıyoruz.
Kur’anda eş anlamlılık ve eş seslilik olduğunu kabul ediyor ve yeri geldiğinde örnekler vererek ispatlıyoruz.
Alimlerin ruh ile nefsi birbiri yerine kullanması, ne yazık ki aralarındaki görünen farkın üzerini örtmüştür. Adem’e üflenen ruhun canlılık olarak değerlendirilmesi, onun ilk yaratılan insan olduğu inancından kaynaklanmıştır.
Arapçada biyolojik göz ayn (عَيْن), kulak uzun (اُذُن) olmasına rağmen ayetlerde;
- Gözler (عيون) değil ebsaran (اَبْصَارًا) ki biz kolay anlaşılması için “basarlar” diyelim.
- Kulaklar (آذان) değil sem’an (سَمْعًا) kullanılır.
Çünkü bu çoğullar; bedene ait göz ve kulağın çoğulları değil nefse ait göz ve kulağın çoğullarıdır.
Peki insan, ebsaran ve sem’ana ne zaman sahip olmuştur?
Kısa bir hatırlatma yaparak konumuza başlayalım;
Melekler beşerin ilk yaratılış bilgisini aldıklarında, onu tanımadıkları ve hiç bir bilgiye sahip olmadıkları için haklarında herhangi bir kanaatleri de yoktu. Fakat zaman içinde beşeri tanımaya başladılar.
Beşere canlılığı veren nefs idi. Elbette bedenlerinde biyolojik göz ve kulakları vardı ama nefsleri ebsaran ve sem’ana sahip değildi. O nedenle diğer yaratılmışlara nazaran daha zeki ve planlı olan ama sadece yaşama güdüsü taşıyan, bu nedenle kan dökebilen varlıklardı. Beşerin bu sıfatlara sahip olduğunu ise, Allah beşeri yeryüzünde halife tayin etmek istediğinde meleklerin itirazından anlamaktayız. Bu itiraza Allah, Bakara-30. ayette “Ben sizin bilmediklerinizi bilirim” diyerek cevap vermişti.
Meleklerin bilmediği şey; beşerin, üst rütbe olan insan rütbesine geçecek olmasıydı.
Bu geçiş ise, beşere ruh(?) üflenmesi ile olacaktı. Üflenen ruh(?) ile beşerin nefsine ebsaran, sem’an ve fuad verildi. Buna delilimiz;
Secde-9: “Sonra onu düzenledi ve ona ruhundan(?) üfledi. Size sem’an ebsaran ve fuadlar verdi. Ne kadar az şükrediyorsunuz!”
Bundan sonra her nefsin artık ebsaran, sem’an ve fuad’ı vardı. Bunlar fiziki bedenin değil nefsin sonradan sahip olduğu donanımlardı.
Hatırlayın lütfen. Müminun-99-100. ayetlerde nefs, bedene ihtiyaç duymadan muhakeme, ediyor, duygulanıyor ve konuşuyordu. Bunun nedeni, bedensiz olan nefsin kendi donanımına sahip olmasıydı. Ruh meselesine gelince;
1- Kökü ve kendisi (ر و ح) olan kelime (ال) takısı alarak özelleştirilmiştir. Er-Ruh(الرُّوحُ); tek başına “CEBRAİL” isimli meleği işaret eder:
Er-Ruh(الرُّوحُ) belirli (marife) olarak; İsra-85, Şuara-193, Mearic-4, Nebe-38, Kadr-4 surelerinde kullanılmışken bir kez Şura-52. ayette belirsiz (nekre) (رُوحًا) olarak olarak kullanılmıştır. Ayetleri incelemeye başlayalım;
İsra-85: “Sana ruhtan soruyorlar. De ki: “Er-Ruh(الرُّوحُ), Rabbimin emrindedir1. Ve size ilimden çok az verilmiştir.”
1-“الرُّوحُ مِنْ اَمْرِ رَبّ۪ي” ifadesi مِنْ harfi cerrinin -den,-dan anlamı nedeniyle; “Ruh Rabbimin emrindendir” şeklinde meal edilmiştir. Oysa buradaki مِنْ zarfiyye olarak -de,-de anlamı alır. Ve doğru meali; “Ruh Rabbimin emrindedir.” olur.
Eğer Er-Ruh(الرُّوحُ) vahiy olmuş olsaydı, vahiyden az bilgi verilmiş olduğu söylenmiş olacaktı. Oysa Rum-58. ayette Allah Kur’anda her türlü örneği verdiğini açıklayarak tam ve eksiksiz olduğunu beyan eder.
Ayette insanlar, aslında Cebrail hakkında soru sormaktadır.
Ruh(الرُّوحُ)’un Cebrail olduğu anlaşılmayınca, ilimden az verilen bilginin tam anlaşılmamış ve hakkında sadece tahminlerle konuştuğumuz ruh olduğu değerlendirilmiştir. Oysa ayet, Cebrail hakkında az bilgi verildiğinden bahsetmektedir. Kur’anın tamamına baktığınızda Cebrail hakkında verilen bilgi, gerçekten de sadece vahiy meleği ve Allah katında şerefli olduğudur.
Fakat Cebrail hakkında bilgi sorulmasının diğer nedeni; o dönemde Cebrail’i kendilerine düşman görenlerin, Cebrail hakkında yeni gelen dinin ne dediği, merakıydı. Hatta bu nedenle Allah, Bakara-97-98. ayetlerde Cebrail’e düşmanlık besleyenler için açıkça ültimatom vermiştir.
Er-Ruh(الرُّوحُ)‘un Cebrail olduğuna dair başka delil sorarsanız;
Meryem-17: “Onlarla arasına bir perde çekmişti. Ona Ruhumuzu(رُوحَنَا) gönderdik. Tam bir beşer suretinde göründü.”
Cebrail’in varlığına inanıp ona düşmanlık edenler olduğu gibi maalesef müslümanlardan Cebrail’in varlığını inkar edenler de bulunmaktadır. İnkar edenler bu ayeti açıklayamaz. Ruhun vahiy olduğunu iddia etseler de onun nasıl beşer suretinde göründüğünü izah edemezler.
Bakara-97: “De ki: “Kim Cebrail’e düşmansa O, Allah’ın izniyle onu (Kur’anı) kendisinden öncekileri doğrulayıcı, müminler için bir rehber ve müjde olarak senin kalbine indirmiştir.”
Şuara-192-193: “O(Kur’an), kesinlikle alemlerin Rabbinin indirmesidir. Onu Ruhu’l-emin (الرُّوحُ الْاَم۪ينُۙ) indirmiştir.”
Gördüğünüz üzere Bakara-97 ve Şuara-192-193. ayetleri birlikte okuduğumuzda, Ruh(الرُّوحُ)‘un Cebrail, taşıdığı sıfatın “Emin” ve Allah’ın izni ile vahiy indiren olduğu anlaşılmaktadır.
Ayrıca Cebrail’i inkar edenler, Allah’ın vahyi aracısız indirdiğine Şuara-192. ve benzeri ayetleri örnek gösterirler. Fakat Şuara 192. ve 193. ayetler birlikte okunduğunda Allah’ın indirmesinin; bizzat kendisinin değil, emrindeki Ruhul Emin’e yaptırdığı açıkça görülmektedir.
Buna başka bir örnek olarak; Enfal-17: “Onları siz öldürmediniz, fakat Allah öldürdü. Attığın zaman da sen atmadın, fakat Allah attı….” ayeti örnek verilebilir.
Bu ayette “Allah öldürdü, Allah attı” derken; elbette bizzat kendisinin yaptığını anlamak nasıl bir yanlış anlama ise, vahyi Allah indirdi derken bizzat kendisinin indirdiğini anlamak o derece yanlış bir anlamadır.
Mearic-4: “Melekler ve Ruh(الرُّوحُ) onun miktarı ellibin yıl olan bir günde O’na(Allah’a) yükselirler.”
Ruh(الرُّوحُ) Cebrail değildir diyenler, bu ayeti de açıklayamazlar. Vahiy diyenlere cevabımız; vahiy Allah’ın kelamıdır. Nefs sahibi bir varlık değildir. Dolayısıyla vahyin meleklerle birlikte ve neden Allah’a yükseldiği izah ve kabul edilebilir değildir.
Kaldı ki fiil, yükselmek fiilidir. Oysa vahiy indirilmiştir. İndirilmiş olan vahiy neden tekrar Allah’a geri dönsün ki?
Nebe-38: “O gün, Ruh(الرُّوحُ) ve melekler sıra sıra durur. Rahman’ın kendisine izin verdiklerinden başkası konuşamaz. (İzin verilen de) doğruyu söyler.”
Bu ayet de, Ruh(الرُّوحُ) Cebrail değildir diyenlerin açıklayamadığı ayetlerdendir. Vahiy diyenlere cevabımız; vahiy Allah’ın kelamıdır. Nefs sahibi bir varlık değildir. Dolayısıyla vahiy, din gününde diğer meleklerle birlikte nasıl saflar halinde duracağı yine izah ve kabul edilebilir değildir.
Kadr-3-4: “Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve Ruh(الرُّوحُ) o gecede, Rablerinin izniyle her iş için inerler.”
Nahl-2: “Benden başka ilah yoktur, öyleyse bana karşı takva sahibi olun uyarısında bulunmaları için kullarından dilediğine emrinden Ruh(بِالرُّوحِ) ile melekleri indirir.”
Mümin-15: “Dereceleri yükselten Arş’ın sahibi, “buluşma günü” ile uyarıp hatırlatmak için, kendi emrinden olan Ruhu(الرُّوحُ), kullarından dilediğine indirir.”
2-Ruhul Kudüs (رُوحِ الْقُدُسِۜ); “CEBRAİL” isimli meleği işaret eder:
İtiraz edenlerden, 1 numaralı açıklamanızda (ر و ح) olan kelime (ال) takısı alarak özelleşmiş ve Cebrail’i kasteder demiştiniz fakat Ruhul Kudüs kelimesinde (ر و ح) olan kelime (ال) takısı almamış, bunlar farklı kelimeler diyecek olursa; Ruhul Kudüs bir isim tamlamasıdır. İsim tamlamalarında ilk kelimenin (ال) takısı düşer şeklindeki gramer bilgisini veririz size.
Şimdi ayetleri inceleyelim;
Bakara-87: “Ant olsun ki Musa’ya Kitap’ı verdik. Ardı sıra resuller gönderdik. Meryem oğlu İsa’ya da açık deliller verdik ve o’nu Kudüsün Ruhu ile destekledik. Ne zaman bir elçi hoşunuza gitmeyen bir şey getirdiyse, büyüklük taslayarak kimini yalanlayıp, kimini de öldürmediniz mi?”
Bakara-253: “İşte şu elçilerin bir kısmını bir kısmına üstün kılmıştık. Allah onlardan bir kısmına konuştu, bazılarını da derecelerini yükseltti. Meryem oğlu İsa’ya da apaçık deliller vermiş ve onu Kudüsün Ruhu ile destekledik. Allah dileseydi onlardan sonra gelen milletler, kendilerine apaçık deliller geldikten sonra birbirleriyle savaşmazlardı. Fakat onlar ayrılığa düştüler; içlerinden kimi iman etti, kimi de inkar etti. Allah dileseydi (Allah’ın dileğine uysalardı) onlar savaşmazlardı fakat (her şekilde) Allah dilediğini yapar.”
Maide-110: “Allah, “Ey Meryem oğlu İsa! Senin ve annenin üzerinde olan nimetimi hatırla.” Hani seni Kudus’un Ruhu ile desteklemiştim, insanlarla beşikte ve yetişken de konuşuyordun. Sana Kitabı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğrettim. Ve hani Benim iznimle çamurdan kuş şeklinde bir şey yaratıyordun ve ona üflüyordun, Benim iznimle hemen kuş oluyordu; kör olarak doğanı ve abrası Benim iznimle iyileştiriyordun. Benim iznimle ölüleri çıkarıyordun. İsrailoğullarını senden uzaklaştırdım. Onlara apaçık delillerle geldiğinde, onlardan kafir olanlar, “Bu apaçık bir sihirden başka bir şey değildir.” dediler.”
Nahl-102: “De ki: “Ruhul-Kudüs inananları sağlamlaştırmak, müslümanlara rehber ve bir müjde olarak üzere onu(Kur’anı) Rabbinden hak ile indirdi.”
Bu ayeti Bakara-97 ve Şuara-192-193 ile birlikte okursanız; Cebrail’in hem Ruhul Emin hem de Ruhul Kudüs olduğunu siz de göreceksiniz. İlgili ayetler;
Bakara-97: “De ki: “Kim Cebrail’e düşmansa O, Allah’ın izniyle onu (Kur’anı) kendisinden öncekileri doğrulayıcı, müminler için bir rehber ve müjde olarak senin kalbine indirmiştir.”
Şuara-192-193: “O(Kur’an), kesinlikle alemlerin Rabbinin indirmesidir. Onu Ruhu’l-emin (الرُّوحُ الْاَم۪ينُۙ) indirmiştir.”
3- “Allah’ın kendinden bir ruh” ve “Ruhundan üfleme” beyanlarını içeren ayetlerdeki kelimelerden “üfleme”, “Ruh” ve “Ravhi” kelimeleri:
Burada çalışacağımız 2 önemli konu var. İlki üfleme kelimesi, diğeri ruh ve ravhi kelimeleri arasındaki ilişkidir.
1-El halil sözlüğüne göre kök anlamı üfleme olan (نَفَخَ) kelimesinin anlamlarından birisi de ilham vermektir.
Bundan sonraki meallerimizi bu anlama göre yapacağımızı not düşmek isteriz.
2-(رَوْحِ)Ravhi ile (رُّوحُ)Ruh’un yazılışı aynıdır. Aralarındaki tek fark, kıraat farkıdır.
Ravhi, rahmet demek olup eş anlamlı kelimelere örneklerden biridir.
Yusuf-87. ayette ruh değil ravhi tercih edilmiştir. Çünkü bu ayete hiç bir şekilde ruh(رُوحٌ) anlamı oturmaz.
Yusuf-87: “Ey oğullarım! Gidin Yusuf’u ve kardeşini araştırın. Allah’ın rahmetinden(رَوْحِ) umut kesmeyin; Şüphesiz kafirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden ümidini kesmez.”
(رَوْحِ)Ravhi kelimesine “Rahmet” anlamı verilmiş ama Kur’andan başka deliliniz var mı diyecek olursanız, elbette var. Şöyle ki;
Yusuf-87 ve Ankebut-23. ayetlerde ortak kullanılan kelimelerden yola çıkalım;
Yusuf-87’de “وَلَا تَا۬يْـَٔسُوا مِنْ رَوْحِ اللّٰهِۜ” ifadesi “Allah’ın ravhinden umudu kesmeyin” demektir.
Ankebut-23’deki “يَئِسُوا مِنْ رَحْمَت۪ي” ifadesi “Rahmetimden umudu kesmişlerdir.” demektir.
Her iki ayette umudu kesmek(ي أ س) fiili Allah ile ilişkilendirilmiştir.
Ayetleri birebir mukayese ettiğimizde ravhi’nin rahmet olduğu kelime olarak netleşmektedir.
Nisa-101. ayetin bilinen meali aşağıdaki gibidir;
Nisa-171: “Ey Kitap Ehli! Dininiz hakkında haddi aşmayın. Allah hakkında, gerçeğin dışında bir şey söylemeyin. Şüphesiz İsa Mesih, Meryem’in oğlu, Allah’ın Rasulu . Allah’ın Meryem’e attığı1 Kelime2 ve O’ndan bir ruhtur(وَرُوحٌ)3. O halde Allah’a ve rasullerine iman edin. Kendi hayrınız için “Üçtür” demeyi son verin. Kuşkusuz Allah, tek bir ilahtır. O, çocuk sahibi olmaktan yücedir.. Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur. Vekil olarak Allah yeter.”
“O’ndan bir ruhtur(وَرُوحٌ)” cümlesinin makul ve anlaşılır bir izahı maalesef yapılamamıştır. Nisa-171. ayeti ayrıca sonradan inceleyeceğiz.
Yusuf-87: “Ey oğullarım! Gidin Yusuf’u ve kardeşini araştırın. Allah’ın rahmetinden(رَوْحِ) umut kesmeyin; Şüphesiz kafirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden ümidini kesmez.”
Yusuf-87 ve Nisa-171. ayeti karşılıklı mukayese ettiğimizde ravhi ile ruh kelimelerinin yazılışının yine aynı olduğunu görürüz.
Aralarındaki tek farkın, kıraat farkı olduğunu da söylemiştik.
Kalbiniz ikna olsun diye, el yazması kitaplarda iki kelime arasında yazım farkı var mı yok mu, onu da incelemek istedik;
Yusuf-87. ayetin 5 farklı el yazması kitaptaki yazılışı, sarı ile boyadığımız yerlerdir;
Nisa-171. ayetin 4 farklı el yazması kitaplardaki yazılışı, sarı ile boyadığımız yerlerdir;
Yukarıdakidaki fotoğrafları, yeni pencerede açıp daha net görebilirsiniz.
İki ayette sarı ile boyadığımız kelimelerin harekesiz yazılışı tamamen aynıdır. Nisa-171. ayette kelimenin başındaki (وَ), bağlaç olup kelimenin kendisinden değildir.
Aynı kelime Yusuf-87’de rahmet olarak meal edilirken, Nisa-171’de ruh olarak meal edilmiştir. Nisa-171. ayette “ruh” un seçilmesi için herhangi bir haklı gerekçe ve destek yoktur. Buradaki sorun sadece rivayet tabanlı kıraat okumasıdır.
Bu durumda ayetin yeni meali;
Nisa-171: “Ey Kitap Ehli! Dininiz hakkında haddi aşmayın. Allah hakkında, gerçeğin dışında bir şey söylemeyin. Şüphesiz İsa Mesih, Meryem’in oğlu, Allah’ın Rasulu . Allah’ın Meryem’e attığı1 Kelime2 ve O’ndan bir rahmettir(رَوْحِ). O halde Allah’a ve rasullerine iman edin. Kendi hayrınız için “Üçtür” demeyi son verin. Kuşkusuz Allah, tek bir ilahtır. O, çocuk sahibi olmaktan yücedir.. Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur. Vekil olarak Allah yeter.”
Şeklinde meal edersek; hiç anlayamadığımız ama anlamak için her olasılığı kabullendiğimiz “O’ndan bir ruhtur” meali, hepimizin anlayabildiği “O’ndan bir rahmettir” mealine dönüşünce kapalı olan bu ve benzeri ayetlerin gayet açık olduğu anlaşılmış olacaktır.
Bu ayette ruh yerine rahmeti seçmek sizin tercihiniz. Neden sizin tercihinizi kabul edelim? diyecek olursanız, bu seçim bizim keyfimize göre değil Kur’andan delilimiz var, deriz.
Tercihimizin nedenini ispatlamak için Secde-9, Kasas-73 ve Rum-46. ayetler arasındaki ilişkiyi göstermek isteriz;
Kasas-73: “Rahmetinden(رَحْمَتِه۪) dolayı sizin için onda dinlenmeniz için geceyi ve O’nun lütfundan aramanız için gündüzü düzenledi. Umulur ki şükredersiniz.”
Rum-46: “Rüzgarları müjdeci olarak göndererek, rahmetinden(رَحْمَتِه۪) size tattırması, buyruğu ile gemilerin akıp gitmesi ve lütfundan rızık istemeniz, O’nun ayetlerindendir. Umulur ki şükredersiniz.”
Kasas-73 ve Rum-46. ayetlerdeki rahmet ve şükür ilişkisine dikkatlerinizi çekmek istiyoruz.
Allah rahmetinden dilediğini bağışladığında, karşılığında bizden beklediği şükretmemizdir. Bu gibi ayet örneklerinin Kur’anda çok sayıda yer aldığına siz de şahit olmuşsunuzdur.
Aynı ilişki Secde-9. ayet için de geçerlidir.
Bu ilişkiyi gördükten sonra, Secde-9. ayetin de vurgusu şükür üzerine olduğu için; yazılışı aynı olan ravhi ve ruh olan kelimelerden siz hangisini seçerdiniz?
Bu bilgiler ışığında biz, rahmet anlamındaki “ravhi” kelimesini seçtik.
Bu durumda yeni meal;
Secde-9: “Sonra onu düzenledi ve ona rahmetinden ilham verdi(نَفَخَ). Size sem’an, ebsaran ve fuadlar verdi. Ne kadar az şükrediyorsunuz!”
Bu durumda diğer tüm ayetler;
Hicr-29: “Onu biçimlendirip ve ona rahmetimden ilham verdiğimde, onun için hemen saygı ile eğilin”.
Sad-72: ““Onu biçimlendirip ve ona rahmetimden ilham verdiğimde onun için hemen saygı ile eğilin”.
Mücadele-22: “Allah’a ve ahiret gününe inanan bir toplumun, Allah’a ve Elçisine karşı gelenlerle –babaları veya çocukları veya kardeşleri veya akrabaları da olsa– dostluk ettiğini bulamazsın. İşte (Allah) onların kalbine iman yazdı ve kendinden bir rahmet ile onları desteklemiştir. (Allah) onları altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacaktır ve içlerinde ebedidirler. Allah onlardan razı, onlar da O’ndan razı olmuşlardır. İşte onlar Allah’ın tarafındadır. Dikkat edin! Allah’ın tarafındakiler kurtulanlardır.”
Enbiya-91: “Irzını korumuş olanı.. Biz ona rahmetimizden ilham verdik. Onu ve oğlunu alemlere bir mucize kıldık.”
Tahrim-12: “Irzını korumuş olan İmran kızı Meryem.. Ona rahmetimizden ilham verdik. O, Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik etti ve gönülden saygı gösterenlerden oldu.”
Olarak gayet anlaşılır ayetler olacaktır.
4-“Ruh(رُوحًا)” belirsiz (nekre) olarak sadece aşağıdaki ayette kullanılmıştır:
Şura-52: “ İşte böylece sana emrimizden bir “ruh(رُوحًا)” vahyettik. Sen ne kitap ne de iman nedir bilmezdin. Fakat Biz onu kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle doğru yola ilettiğimiz bir nur kıldık. Muhakkak ki sen dosdoğru bir yola gösterirsin.”
Ayette vahyetmekten bahsedildiği için vahyedilenin “kitap” veya “ayet” olduğu net anlaşılmaktadır.
Ve vahyedilen bir tane ayet olmayacağına göre, “ruh(رُوحًا)” kitap olmalıdır, inancındayız.