MAKAM-I MAHMUD (Övülmüş Makam), ŞEFAAT-I UZMA (En Büyük Aracılık) DEĞİLDİR

Şefaat konusunu detaylı olarak inceleyeceğiz.

Bu sebeple Muhammed nebinin sahip olduğu Şefaat-ı Uzma’nın yani en büyük aracı olduğuna dair kabul edilen şefaat inancının, Kur’anda  Makam-ı Mahmud olarak anılmadığını , Makam-ı Mahmud’un bambaşka bir konuya işaret ettiğini ayetlerle izah edelim.


 

Duyduğunuz “Şefaat”, dünyada işlenen bazı günahların ahirette cezalandırılmasından vazgeçilmesi için dua ederek talepte bulunmak, şefaatin gerçekleşmesi için birilerini aracı kabul etmek veya aracı olmayı kabul etmektir.

Şefaat duadan başka bir şey değildir. Ama Rabbe doğrudan değil birilerinin hatırı ve hürmetine dua etmektir.

Şefaat ahirette nebi ve diğer İslam büyüklerinin bazı mü’minler için Allah’tan ricacı olmalarıdır.

Bilhassa peygamberlerin, salih insanların hayattayken, kabirde, ya da kıyamet gününde yaptığı duaların kabul edilmesi daha çok umulur.

Şefaat hakkı da, Allah katında bir mevkii ve kıymeti olan kişilere verilmiştir.

Hz. Peygamber’in bundan başka bir de genel ve kapsamlı bir şefaatı vardır. Buna “şefaat-ı uzma (en büyük aracılık) denilir.

Allah Elçisi’nin bu şefaatı Kur’an’da “makâm-ı mahmûd (övülmüş makam) adını alır. (İsrâ, 17/79. Şefaat-ı uzma için bk. Buhari, Zekat, 52.)

Buna göre rasuler, nebiler, veliler, şehitler, kimi alimler büyük günah işleyen belirli kimselere şefaat edebilirler.

Şefaat haktır ve bunu uman kişi için kurtuluşa vesiledir. Rasulullah’ın sünnetine tam olarak uyan onun şefaatine lâyık olur.


 

Yukardaki metin, Kur’ana göre çok ciddi hatalarla dolu bir metindir.

Makam-ı Mahmud ifadesi İsra-79. ayette geçer. Kur’an kendini tefsir eden bir kitaptır. Bu ifadenin ne anlama geldiğini şahısların yorumundan değil, onu açıklayan diğer ayetlerden bakarak değerlendirelim. Önce;

İsra-79: “Sana özgü olarak gecenin bir kısmında onunla uyan. Umulur ki Rabbin seni övgüye değer bir makama yüceltir.”

Makam-ı Mahmud, Kur’an ışığında okunursa, bunun klasik yorumlarda olduğu gibi rasule verilen şefaat yetkisiyle bir alakası yoktur.

“Makam” sözcüğü Kur’anda genelde “konaklama, yaşama ve ikamet yeri” olarak geçmektedir.

Furkan-66: “…Orası ne kötü bir karargah ve makamdır.

Furkan-76: “Orası ne güzel bir karargah ve makamdır.

Duhan-51: “Şüphesiz takva sahipleri güvenli bir makamdadırlar

Fakat aşağıdaki ayetten anlıyoruz ki, Makam-ı Mahmud (övülmüş makam)’dan kasıt, Muhammed nebiye Allah tarafından yurt olarak tahsis edilen Yesrib (Medine) dir.

Ve Allah’ın vaadi daha sonraki zamanda gerçekleşmiş ve Medine, nebinin övülmeyi hak eden vatanı olmuştur.

Ahzab-13: “Ve hani onlardan bir topluluk demişti ki, Ey Yesrib (Medine) halkı, artık burası sizin için durulacak makam değil, dönün! ……”

Bu açıklamamızı bir sonraki ayet de teyit etmektedir. Övülmüş makam olan övülmüş şehre giriş ve çıkıştan bahseden ayetleri peş peşe okursak eğer;

İsra-79: “Sana özgü olarak gecenin bir kısmında onunla uyan. Umulur ki Rabbin seni övgüye değer bir makama yüceltir.”

İsra-80: “Ve de ki: “Rabb’im! Beni doğru bir girişle girdir ve beni doğru bir çıkış ile çıkar. Ve bana katından yardımcı bir güç (sultan) ver.

Makam-ı Mahmud’un, övülmüş manevi bir makam yani şefaat makamı değil; övülmüş bir makam, övülmüş şehir olarak Medineyi kastettiği daha net anlaşılmaktadır.

 

Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
En Yeniler
Eskiler
Inline Feedbacks
View all comments