Ehli Sünnetin önemli bir kısmı bilinçli, bir kısmı ise geleneksel öğreti sonucu Kur’anı eksik ve açıklanmaya muhtaç görmek/göstermek, insanları rivayet kitaplarına yönlendirebilmek için bazı ayetleri çarpıtmaktan geri durmadı/durmayacak.
Bu bölümde, bu ayetlere yer verip izahlar yapmaya çalışacağız.
“Allah’a Resulüne itaat edin.” ayetleri..
Bu emri içeren bazı ayetler şunlardır; 3-32, 3-132, 4-59, 5-92, 8-1, 8-20, 8-46, 24-54, 24-56, 33-33, 47-33,58-13, 64-12
İddia şu ki;
İtaat Allah ve Resulüne ayrı ayrı söylenmiştir. Allah’a itaat Kur’ana uymak, rasule itaatse hadislere, diye açıklama yaparlar.
Bu açıklamaya dayanak noktalarıysa, bu ayet gruplarındaki Allah-Rasul arasında “ve” kelimesinin geçiyor olmasıdır.
O halde Tevbe-1. ayete bakalım;
Tevbe-1:“Allah ve elçisinden sözleşme yaptığınız müşriklere bir ihtardır/uyarıdır!”
Allah ile rasulu arasında, bu ayette de “ve” kelimesi geçer. Düşünelim o halde;
Devam eden ayetlerde açıklaması yapılan ihtarı, Allah ve Rasulu BİRLİKTE Mİ yazmıştır! Bir kısmını Allah, diğer kısmını Resul mu belirlemiştir!
Temiz akıl sahipleri için cevap, hayır olacaktır.
Oysa ihtarı yapan ve bu ayetlerin hepsini indiren Allah’tır.
Rasuluysa sadece onu tebliğ etmiş yani bildirmiştir.
Dolayısıyla, “Allah ve Resulü” ifadesi geçtiğinde anlamamız gereken; HÜKMÜ KOYANIN ALLAH OLDUĞU, rasulun ise onu SADECE TEBLİĞ/BEYAN ETTİĞİDİR.
Yoksa Ehli Sünnetin iddiasında olduğu gibi, Allah’ın ayrı hükmü, Resul’un ayrı hükmü olması söz konusu değildir.
Allah’a ve Resulune itaat emrinin bu kadar kolay çarpıtılmasının önemli nedenleriyse;
1-İnanaların Rasul ve nebi kavramlarının arasındaki ince farkı bilmemesi,
2-Bu kelimelerin yerine “peygamber” kelimesinin kullanıma alınması,
3-Bu ayet gruplarının peygambere itaat diye meal edilmesiyle, otomatik olarak hadis rivayetlerine yönelme ve itaat mecburiyeti oluşturulmasıdır.
Peygamber; sanki Allah gibi hükümler koyan, gelecekten haber veren gibi düşündürülmüştür müslümanlara. Kaldı ki peygamber kelimesi Kur’anda yer almayan Farsça bir kelimedir.
Ku’randa Allah, ya “Nebi” ya da “Resul” ifadelerini kullanmıştır.
Resul, elçi demektir. Elçi verilen bir görevi yapan ya da mesajı ileten kimsedir. Kendi şahsından bir şey katamaz, kendi nefsine uyarak onu gizleyemez, değiştiremez.
Maide-67:“Ey Elçi! Rabbinden sana indirileni TEBLİĞ ET/BİLDİR. Eğer bunu yapmazsan, O’nun mesajını tebliğ etmemiş/bildirmemiş olursun….”
Yani Resul Allah’ın vahyini ileten kişidir. Bu görev tanımı önceki elçiler için de aynısı geçerlidir.
Yasin-17:” Biz açıkça TEBLİĞ ETMEKTEN başka bir şey ile yükümlü değiliz.”
Nahl-35:“…. elçilere, açık açık BİLDİRMEKTEN başka ne düşer?”
Allah’a göre elçinin vazifesi, sadece BİLDİRMEKTİR.
Bu durumda elçiye itaat, onun bildirdiğine/vahye yani Kur’ana itaatir.
Bu aslında çok açık bir konudur ama ayetlerle devam edelim;
Maide-92:“Allah’a itaat ediniz, elçiye itaat ediniz ve kaçınınız. Eğer yüz çevirecek olursanız biliniz ki, elçimize düşen ancak açıkça TEBLİĞDİR.”
Teğabun-12:“Allah’a itaat ediniz, elçiye de itaat ediniz. Eğer yüz çevirirseniz, elçimize düşen ancak apaçık bir TEBLİĞDİR.“
Nur-54:“Allah’a itaat ediniz, elçiye de itaat ediniz. Eğer yüz çevirirseniz (bilin ki), elçi ancak kendine yüklenen görevden, siz de size yüklenen görevden sorumlusunuz. Eğer ona itaat ederseniz, doğru yolu bulursunuz. Elçinin üzerine apaçık bir TEBLİĞDEN başka bir şey düşmez.”
Ayete göre rasule itaat eden ,doğru yolu bulacaktır.
Peki rasul ne yapıyordur ve biz ona itaat ettiğimizde doğru yolu buluruz?
Yukarıdaki ayetleri incelediğimizde; rasulün tek görevi olan bildirdiği vahiylere itaat ettiğimizde doğru yolu bulmuş oluruz.
Özetle, RASULA İTAAT, VAHYE/KUR’ANA İTAATTİR.
Eğer biz resule itaat etmezsek; o rasul kendi nefsinden katmadığı, karıştırmadığı ve konuşmadığı sadece vahyi bildirdiği için, RASULE İTAATSİZLİK ALLAH’A İTAATSİZLİK anlamına gelir.
Bu yüzden ayetlerde; Allah’a ve Resulüne itaat birlikte geçer.
Bu arada, NEBİYE İTAAT EDİN DİYE BİR AYET KUR’ANDA GEÇMEZ.
Nebi bizim gibi beşer ve insandır. Günlük hayatında O da Allah’ın indirmiş olduğu emir ve yasaklardan sorumludur.
Allah’tan vahiy alma sıfatına sahiptir. Yani rasuldur.
Kur’anda davranışları eleştirilen ya da onaylanan kişi de nebidir, rasul değil. Örneğin;
Tahrim-1:” Ey nebi.. Eşlerinin rızasını kazanmak için, neden Allah’ın helal kıldığı şeyi kendine haram ediyorsun?…”
Bu ayeti değerlendirdiğimizde;
Nebi(rasul değil) kendi nefsine bir şeyi yasaklamaya kalktığında bile Kur’anda ikaz edilirken, Ehli Sünnetin bir kısmının, nebinin diğer insanlara helaller ve haramlar kılabileceğini iddia ediyor olması akıl alır gibi değildir.
Allah hükmüne hiç kimseyi ortak etmez, rasul ve nebileri de dahil.
Hüküm ancak Allah’a aittir.
Korktuğumuz; Rasulun görevinin sadece vahyi tebliğ olduğunun, rasule itaatinse sadece vahye/Kur’ana itaat olduğunun, belki geleneksel öğreti sonucu belki de kasıt ile anlaşılamıyor olmasının, iman edenleri gizli şirkin sınırında dolaştırıyor olmasıdır.